'Bu da geçer ya hû'
İslami öğretinin,
kulluk sınavımızın özet ve esaslı ifadelerinden biri de şu cümledir;
‘Bu da geçer ya hû’
Bu topraklarda
asırlardan beri bu yana kullanılan, doğayı andıran, tevekkül içeren,
maneviyatımızı besleyen bu güzel deyiş şimdilerde daha çok hat sanatının nadide
örneği olarak duvar yazısına dönüşmüş durumda...
Hattatların
kamışından dökülen mürekkeple sanat eseri kategorisine indirgenen bu deyimi
hayatın merkezine taşımamız gerekiyor.
Eşyaya vurulan
fanilik mührünü en iyi hatırlatan, her şeyin geçici olduğu gerçeğini en çarpıcı
haliyle yüzümüze vuran bu ifade bugün için daha bir anlam kazanıyor…
Salgın günlerinin
perişanlıkları toplumsal psikolojimizi bozdu… Karamsarlıklar, krizler, korkular
ve kaygılar yaşamın tüm ünitelerini tehdit ediyor…
Teskin edici
cümlelere, teselli verici tavsiyelere şiddetle muhtaç olduğumuz günlerden
geçiyoruz…
Tevekkül ve
teslimiyetimizi tamamlayacak reçetelere ihtiyaç duyarken, bu cümle gerçekten
sadra şifa olacak bir ilaç gibi geldi…
‘Bu da geçer ya
hû’
Gelen hüzünler,
hicranlar hepsi misafirdir… Belalar, musibetler, acılar ve çileler üst üste
gelse de nihayetinde mutlaka bir gün biteceğini unutmamak gerekir… Allah’ın
yeni kapılar açacağından emin olmamız lazım…
En onulmaz yaralar,
en aşılmaz duvarlar, en yenilmez düşmanlar eninde sonunda bir gün gelir son
bulurlar…
Evet, kimler geldi,
kimler geçti?
Yeryüzünü gezip
dolaştığımızda bizden önce gelip geçenlerin ibret yüklü öykülerine tanıklık
ederiz…
Biliyorum belki de
yaşam kimileri için çekilmez oldu, sınav zorlaştı, acılar büyüdü…
Unutmayalım; ‘’Bu
da geçer ya hû’’
Düşmez kalkmaz bir
Allah… Düşenin dostu olmaz derler… Ama biz yine de düştüğümüz yerden
doğrulmasını bileceğiz…
Bıktım, bittim,
tükendim, demeden önce: ‘’Allah bes bâki
heves / Allah yeter başkası gelip geçicidir.’’ diyebilmeliyiz.
Derdimiz büyük
olabilir ama derdimizden büyük Allah’ımız var... Derdimiz ne olursa olsun,
umudumuz her zaman Allah olsun…
İhanet, istismar,
vefasızlık, tuzak, kumpas, dümen, dolap hayatımızı çekilmez kılsa da, ‘’günleri
döndüren, devranı değiştiren Allah’tır.’’ bunu unutamayız.
Aile içi sorunlar,
kardeşler arası problemler, ekonomik açmazlar, yapısal bozukluklar, kurumsal
krizler, düşünsel anaforlar, sosyal depremler, depresyonlar, bitmeyen dertler
her ne ise dünyanın sonu değil… Külli iradenin, sonsuz Kudret’in hükmünü
unutamayız…
Mevsimler,
devranlar, konjonktürler ve iktidarlar geçicidir, değişkendir…
Önemli olan bizim
nerede durduğumuz… İstikamet ve itidali koruyup koruyamadığımız…
Kula düşen korku
dağında kavrulmak değil, tedbiri elden bırakmadan Rabbine tevekkül
etmesidir…
Üretilmiş
korkulara, öğretilmiş çaresizliklere yenik düşmeden, kendimizi yeniden
yenilemek ve bilemektir…
Krizleri bahane
edip tükenmişlik sendromuna kendimizi terk edemeyiz…
Doğrudur; biz
küçük, zayıf, aciziz fakat büyük olan Allah’ımız var…
‘’İllallah’’
ettiğimiz zamanlarda ‘’Hasbünallah / Allah bize yeter.’’ diyebilmeliyiz.
Krizlerde fırsat
aramak varken kırıp dökmenin ne anlamı var?
Korku ile ümit
arasında durabileceğimiz yer bellidir…
Allah’tan ümit kesilmeyeceği kesindir…