Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
01 Nisan 2020

BU DA GEÇER YÂ HÛ

Empati yapalım biraz. Aslında “duygudaşlık” demek isterdim, fakat dilimize giren o kadar yabancı kavram var ki, zaman zaman meramımızı onlarla anlatmak zorunda kalıyoruz. Bunlardan birisi de Fransızca kökenli empati; “Kişinin kendisini başka bir bilincin yerine koyarak söz konusu bilincin duygularını, isteklerini ve düşüncelerini, denemeksizin anlayabilmesi becerisi”.

Empati ne demekmiş; insanlık âlemi ciğerlerine giren bir virüs ile nihayet anladı. Hem de ciğerlerinden hissederek.

ZULME RIZA GÖSTEREN ZALİMLER!..

Afrika’daki sömürü, salgın, açlık ve iç savaşların pençesinde can çekişenler unutulmuştu!..

Yemen’de hastalıklar yüzünden inleye inleye ölen yüzbinlerce masumun feryatlarına kulaklar tıkanmıştı!..

Myanmar’da soykırıma tabi tutulan ve yurdundan sürülen, Doğu Türkistan’da ırzına geçilerek kirletilen tertemiz ruh ve bedenlerin sessiz çığlıkları umursanmamıştı!..

Siyonistlerce Harem-i Şerifimiz Mescid-i Aksa işgal edilip, Filistinlilerin üzerlerine bombalar yağdırılırken, vicdanlar merhametsizleşmişti!..

İslâm aleminin neredeyse tamamı Kerbelâ’ya dönüşürken, oluk oluk akan kardeş kanı “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” duyarsızlığıyla kanıksanmıştı!.

18 Aralık 2010’da Tunus’ta başlayan ve domino etkisiyle bütün Ortadoğu’yu yangın yerine çeviren “Arap Baharı”da insanlar canından, yurdundan olurken, küresel yağmacılar kor ateşe kuru odun taşımıştı!..

Ölüm tarlası”na dönüştürülen Suriye’de “büyük göç”e tabi tutulan Aylan bebeklerin cansız bedenleri kıyılara vururken, DÜNYA sırtını dönmüştü!..

Şimdi boğulmanın...

Şimdi vatansızlığın...

Şimdi çaresizliğin...

Şimdi açlığın...

Şimdi salgının...

Şimdi nefessizliğin...

Şimdi ölüm korkusunun ne demek olduğunu anladınız mı?!..

İNSANLIK BÜYÜK BİR İMTİHANDAN GEÇİYOR

İnsanlık topyekûn “Şüphesiz Allah, mutlak güç sahibidir, intikam sahibidir.” (İbrahim, 47) “İşte biz, suç işleyen toplumu böyle cezalandırırız.” (Ahkâf, 25) ayetlerinin muhatabı olarak zor bir imtihandan geçiyor.

Şimdi hesaba çekilmeden önce hesap verme vakti.

Madem bu kadar masumun vatanına, canına, malına, ırzına tasallut ettiniz; diyet ödeyeceksiniz. Bunca zulüm ve haksızlık karşısında elimizle, dilimizle ve dahi kalbimizle buğz etmedik; diyet ödeyeceğiz.

Artık ateş sadece düştüğü yeri değil, dünyayı kasıp kavuruyor... Sınır tanımayan “küresel katil” önüne çıkana “küçük kıyamet”i yaşatıyor... Herkes ektiğini biçiyor!...

BİR VİRÜS YÖNETİME EL KOYDU!..

Koronavirüs /Kovid-19, tam 3 ay önce 31 Aralık 2019’da Çin’de yönetime el koydu!.. Sonra rüzgâr hızıyla dünyayı fethetmeye başladı.

Türkiye, 10 Mart 2020’ye kadar “küresel katil”e direndi. Fakat, direnci kırıldıkça yavaş yavaş teslim bayrağını çekti!.. Önce 65 yaş üstüne ve kronik hastalığı bulunanlara “Evde Kal” çağrısı yapıldı. Ardından 27 Mart 2020 Cuma günü ise ikinci safhaya geçilerek; yurt genelinde tedbiren “kısmi sıkıyönetim” ilan edildi. Ardından karantinalar birbirini izledi. Önceki gün de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “Millete Sesleniş” konuşmasında, derinleşen ekonomik ve sosyal krizi yumuşak atlatmak için “BİZ BİZE YETERİZ TÜRKİYEM” millî dayanışma kampanyasını başlattı.

Bütün bunlar yaşanırken, salgından dünya genelinde ölenlerin sayısı dün itibariyle 39 bin 820

kişiyi buldu. Türkiye’de ise 214 insan hayatını kaybetti. Allah-û Âlem, kaybetmeye de devam edecek.

BU “KÜÇÜK KIYAMET” DE UNUTULACAK!..

Artık şurası kesin; hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!.. Ne zaman son bulacağı belli olmayan bu salgınla birlikte “Yeni Dünya Düzeni” kurulacak.

Fakat insanoğlu helâk olan kavimleri, zelzeleleri, selleri, tusinamileri, salgınları, sevdiklerini, acılarını unuttuğu gibi bu “küçük kıyameti” de unutacak.

Önce mâtemler tutulacak...

Sonra “Evde Kal”ı yanlış tevil edenlerin obazite hastalığı için seferberlik ilan edilecek...

Fazla enformasyon ve dezenformasyonlarla psikolojisi bozulanlar (vesvese, fobi, kaygı, stres) kliniklerin önünde kuyruklar oluşturacak...

Yatsı ezanlarından sonra minarelerden yükselen münâcâtlar sonlandırılacak...

Enfekte alarmının susmasıyla birlikte, suya, sabuna, kolonyaya ve bilimum dezenfektanlara olan haşir neşirlik son bulacak...

Çöken devasa ekonomiler yüzünden “küresel haydutlar” yine savaşa tutuşacak...

İnsanoğlu ipek böceği misali kozasından bir kez daha çıkarak, mücadeleye yeniden kaldığı yerden devam edecek...

Evde Kal”ın sona ermesiyle insanlar, okullara, sokaklara, caddelere, parklara, AVM’lere koşacak...

Evsizler kamplarda, evi olanlar ise yuvalarında biriktirdikleri anıları nesilden nesile anlatacak...

Acziyetini ilan edenler, bir virüse yenildiğini unutacak!..

“HÂLÂ İBRET ALIP DÜŞÜNMEYECEK MİSİNİZ?..”

İnsanoğlu neleri unutmadı ki;

Dünyadaki ilk cinayet olan Kâbil’in kardeşi Hâbil’i katledilişini...

Nûh, Nemrûd, Âd, Semûd, Lût... kavimlerinin azgınlıkları yüzden helâk edilişini...

El-Vâris’in; şiddetli tufanını Nûh, rüzgârını Âd, gök gürültüsününü Semûd, pişmiş balçığını Lût, hayvanatını Firavun, ebabillerini Ashâbu’l-Fîl kavmine musallat ederek El-Müntekim ismiyle suçlulara cezasını verip, mağdurların intikamını alışını...

Kâbe’yi yıkmaya gelen Habeşistan’ın Yemen valisi Ebrehe’ye, “Ben develerin sahibiyim. Kâbe’nin sahibi de Allah’tır. O da onu koruyacaktır” diyen Hz. Muhammed’in dedesi Abdülmuttalib’e itibar etmeyen azgın Ebrehe ve ordusunun ebabil kuşlarının attığı kızgın taşlarla kurt yemiş yaprağa çevrilişini...

***

“Onlara, kendilerinden evvelkilerin; Nûh, Âd ve Semûd kavimlerinin, İbrahim kavminin, Medyen halkının ve altüst olan şehirlerin haberi ulaşmadı mı? Peygamberleri, onlara apaçık mucizeler getirmişti. Allah onlara zulmedecek değildi, fakat onlar kendi kendilerine zulmetmekte idiler.” (Tevbe, 70) “Hâlâ ibret alıp düşünmeyecek misiniz?..” (Hûd, 24) Ve hiç şüphesiz “Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.” (Enfâl, 30)

***

Rahmet Peygamberi Hz. Muhammed’in Vedâ Hutbesi’nde; “Size iki şey bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarıldıkça yolunuzu şaşırmazsınız. Bunlardan biri Allah’ın kitabı Kur’ân, diğeri de Sünnetimdir...” nasihatini UNUTTU!...

Bunu da UNUTACAK!..

Hafıza-i beşer nisyân ile ma’lûldur. Yani insan hafızası unutkanlık hastasıdır. Fıtrat gereği yaşamını devam ettirebilmek için unutmaya kodlanmıştır; ALLAH (cc) HARİÇ.

**** *** ***

EY KORONAVİRÜS SALGININDAN KORKANLAR!...

Madem ki, “Bu da geçer yâ Hû”yu başlığa çektik. Meseleyi biraz açalım...

Cihan Devleti Osmanlı’nın isyan, kaos, ihanet ve acılarla yoğrulduğu bir dönemdir. Bu dönemde ateşten bir gömlek giyip tahta geçen Sultan 2. Mahmud (28 Temmuz 1808-1 Temmuz 1839) bir taraftan reformlar ve yeniliklerle uğraşırken, diğer taraftan ise “Hasta Adam” ilan edilen Cihan Devleti’ni ayakta tutmaya gayret eder. 31 yıllık saltanatı boyunca, Batılı devletlerin saldırıları ve iç karışıklıklarla baş etmeye çalışırken verem hastalığına yakalanır.

Rivayet odur ki, Sultan bu sıkıntılı günlerinde, “Bana öyle bir söz bulun ki, bu dertlerin, bu acıların, bu sancıların arasında onu okuduğumda umutsuzluğum gitsin, tasam bitsin, acım dinsin. Sonra mutlu olduğumda yine onu okuyayım, rehavete kapılmayayım, dünya nimetlerine tamah etmeyeyim, saltanat makamının, tahtımın gücüyle aslımı, insanlığımı unutmayayım. İşte bu sözü, bir yüzüğe yazdırayım, her gördüğümde, neşemde ve hüznümde bana aynı etkiyi yapsın...” buyurur.

Her yere haber salınır. Bilgeler, alimler, şairler, edipler, kalemkeşler bütün maharetlerini gösterir, ammâ velakin Sultan 2. Mahmud’a beğendiremezler.

Bir gün İstanbul’a bir derviş gelir. Sultanın buyruğundan haberdar olunca, heybesindeki “Bu da geçer yâ Hû” sözlerini döküverir. Bu hikmetli sözleri duyup büyülenenler, sözü kaptıkları gibi Şeyh’ül Hattâtîn Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin yanına koşarlar. Yani “Allah, Muhammed, Hasan, Hüseyin ve Ali” yazarak dünyanın en büyük levhalarını Ayasofya Camii’nin kubbesine astıran adama.

Alim, bestekar, şair ve gönül ehli Kazasker Mustafa İzzet Efendi, kamışını mürekkebe daldırıp aharlı kağıda, ustalar ise yüzüğe işleyiverir. Sultan, kendisine takdim edilen yüzüğü o günden sonra parmağından hiç çıkarmaz. Derdi olduğunda, acıları arttığında, sıkıntıları çoğaldığında, zaferler kazandığında, neşesi arttığında yüzüğünün üzerinde yazan “Bu da geçer yâ Hû” sözünü okuyuverir. Ve her dem, “Bu da geçer yâ Hû” diyerek kendine gelir. Bu hiç eskimeyen söz; şairlerin, ediplerin, bilgelerin, dervişlerin ve gönlüne taht kurar.

Şan, şöhret, makam, mevki ve zenginliğine güvenenler...

Ayrılık, hasret, sevda ateşine düşenler...

Anasını, babasını, vatanını, evini yurdunu kaybedenler...

Zulmedenler, zulme uğrayanlar...

Umudunu kaybedenler...

Her yeri kasıp kavuran Koronavirüs /Kovid-19 salgınından korkanlar...

UNUTMAYALIM!..

Bu dünyada hiçbir şey bâki değil; “BU DA GEÇER YÂ HÛ”.