Bozulan insanı nasıl düzelteceğiz?
1776'da kurulduğundan beri, 235 takvim yılının 214'ünü savaşarak geçirmiş bir ülkedir ABD. Tüm başkanları teknik olarak “savaş başkanları” olarak tarihe geçmiştir.
ABD'nin savaşsız beş yıl geçirdiği tek zaman 1935-1940 dönemidirki o da büyük buhran dönemine denk gelir.
Demem o ki bugün Orta Doğu İslam
coğrafyasında yaşanan göçlerin, sefaletin, varlık içinde yokluğun, yoksulluğun
yegâne sorumlusu bu devlettir. Kimse
göçmen meselesinde ABD’nin NATO’nun oynadığı rolü görmezden gelemez.
Evet, ekonomi ve göçmen krizinin ülkemizi derinden etkilediği bir gerçek. Kimse ekonominin iyiye gittiğini söyleyemez ve göçmen sorununu da görmezden gelemez.
Örneğin kimse kıtlık çektiği söylenen Doğu Afrika ülkesi Madagaskar’dan bile börülce ithal eden ülkemizin tarım politikalarının iyi olduğunu iddia edemez.
Keza tarım alanlarımız boş dururken neden Sudan ve Nijerya gibi ülkelerde tarım ürünleri yetiştirme derdine düştüğümüzün mantıklı bir izahı da yoktur.
Kısacası ekonomide, sağlıkta, eğitimde, kültürde, tarımda sıkıntılar var mı? Var. Bunlar can yakan dertler mi? Evet. Peki, tüm bu sorunlar düzeltilebilir mi? Kesinlikle düzelir.
Yalnız, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın dediği gibi, “Evet, her şeyin bir çaresi vardır. Fakat
insan bozuldu mu, bunun çaresi yoktur.”
Bugün size dikkat çekmek istediğim nokta tam da bu olacak.
Bakınız size bir araştırma sonucu aktarayım.UNHRC Küresel Eğilimler Raporu’na göre 2013
yılında yerlerinden edilen 51,2 milyon insan var.
On yıl önce yerlerinden edilen 37,5 milyon kişiye kıyasla 2014 yılı sonunda 59,5 milyon kişi zorla yerinden edilmiş.
2014 yılı içerisinde 19,5 milyon mülteci ve 1,8 milyon sığınma arayan insan vardı. Bugün daha fazla sayıda olduğundan hiç kuşku duymuyoruz.
Sadece Suriye’deki savaş yüzünden 7 milyon insan ülkesini terk etmek zorunda kaldı. İyi de bundan bize ne diyebilirsiniz?
Ümit Özdağ
zihniyetindeki insanlara diyorum ki, dünyada insanları göçe zorlayan, onların
evlerini tepelerine yıkarak yerinden yurdundan eden sorunun asıl kaynağı Amerikan
emperyalizmi değil midir?
Tüm bu kargaşa ve kaos ortamlarının yegane nedeni bu ülke değil midir?
Nedendir bilinmez, ırkçılık yaparak, tahrik ve tehdit ederek, rencide ederek bu sorunun üstesinden gelineceğini sanan tuhaf bir kesim oluştu. Ve bu gittikçe büyüyor.
Bazen diyorum ki,
yıllardır dışlayıcı, ötekileştirici, ittihatçı eğitim sisteminin tezgâhından
geçen insanların bilinçaltında yer eden Ortadoğulu, fakir, esmer tenli Müslüman
nefreti mi hortladı?
Açıkçası bu sorun başka bir sorunu da beraberinde getirdi diyorum.
İngilizce tabelalardan
geçilmeyen ülkemizde sadece Arapça tabelaları görünce milliyetçi duyguları
kabaranbu insanların halini başka türlü nasıl izah eder insan?
Göçmen sorununun pastanın küçülmesi yani ekonomik buhranla bir ilgisi olduğunu düşünebilirsiniz. Birçokları meseleye böyle bakıyor. Haklıdırlar.
Ne var ki asıl sorun gittikçe insani duygularımızın körelmesi değil midir? Ne oldu bu insanlara?
Ülkede politik seviye
ve üslubun gittikçe düştüğü, siyasetçilerin, sanatçıların, yazarların
birbirlerine karşı saygılarını yitirdiği, sanatın, zanaatın müziğin, kültürün
ideolojik bir temelde ele alındığı, menfaatin, kayırmacılığın, dolandırıcılığın
yaygınlaştığı bir ortamı nasıl tesis ettik biz?
Buradan insan çıkar mı? Buradan ahlak, vicdan, erdem çıkar mı?
Ekonomiyi parayla, göçmenleri sağlam bir politikayla çözebilirsiniz her şeyin bir çaresi bulunur ancak bozulan insanı nasıl düzelteceğiz? Tepetaklak gidiyoruz. Sakinliğe, sakince düşünmeye ihtiyacımız var.
Bu zihni daralmayı, bilinç bulanıklığını, yozlaşmayı, çürümeyi aşmak durumundayız. Yoksa parasızlıktan önce bu ruhsuzluk bizi tüketecek.