Böyle şeyler bizim başımıza gelmesin
“Aklını kullan, akıl etmez misiniz, düşünseydiniz ve akıl etseydiniz böyle olmazdı” emirleri en çok bildirilenler arasındadır. Karar almada ve işlerin yapılmasında daha çok Hak Dinin emrinde bir akıl kullanılması defalarca salık veriliyor.
Akıl kullanılarak ülkeyi birliğe götürmek en hayati iş.
Ülkeyi birliğe götürecek, hadi birlik kuralım diyecek güç en başta da siyasetçiler. Ülke siyasetçisinin çokça akıl
kullanması, birlik için kırk düşünüp yüz kırk iş yapması işin can damarı.
Tarihten, milletler ve ülkelerden ibretler toplaması ve bu birikimle gelecek
yüzyılları planlaması da olmazsa olmazı.
Çağ öyle bir çağ ki yapılan akılsızlıklar, iletişimin
hızlı ve yaygın olmasından kaynaklı öyle bir tesir ediyor ki çok büyük
kitleleri etkileyip dönüştürebiliyor. Yapılan hatalar, anında duyuluyor ve
kitlelerin arasını bozup kavgaya sebep olarak anında tepki olarak karşılık
buluyor.
Ülkede onlarca iktidar ve onlarca muhalefet partileri
gelip geçti. İlerleyen yıllarda da onlarcası olacak. Dün de bugün de en zayıf
halkalarımızdan birisi maalesef siyaset. Daha önceki makalelerimizde de
üzerinde çokça durduk. İstihbaratçıların, en büyük gücü birliği dağıtmak için
uyguladıkları “böl, parçala, yönet ya da
yok et” taktikleridir. Bu tuzağa düşmeyen siyasetçi ne yazık ki çok az.
İstihbaratçılar için en kolay yöntem iktidar ve
muhalefeti birbirine düşürmek, insanları çeşitli sebeplerle ince ince işleyerek
parçalamaktır. “Hakkınız gasp ediliyor, ülke
elden gitti, demokrasimiz çok zarar görüyor, iktidar tiranlaşıyor, ... en
fazla kullanılan ve en fazla ilgili bulan taktiklerdir.
Siyasetçilere şunları sormak lazım.
Gücü elinde tutanların, bugün ülkeye hâlâ on
dokuzuncu asır Osmanlı Devleti’ne karşı güttüğü zihniyet ile davranmaya
yeltendiği görülmüyor mu? İktidardaki partilerin hangileri olduğu bu
zihniyetlerini uygulamak için onlara göre gerçekten önemli midir?
Gücü elinde tutanlar, bugün bu çağda bu stratejik ülkenin
elindeki onlarca imkâna nazaran “Şark
Meselesini” unutmuş mudur? Şark meselesinde uygulanan “Kışkırt, himaye et ve savaş aç” politikasından vazgeçtikleri
görülüyor mu?
Ülkeye hasım olan, düşmanlıkta sınır tanımayan gücü
elinde tutanların büyük bir psikozu var. Bunun sonuçları tarihin bu millete
bıraktığı çok heybetli ve çok önemli bir mirastır. Kudüs’e ilerleyen kaç tane
Haçlı Ordusu varsa karşılarında her zaman “bu
aziz milleti” bulmuş ve görmüştür. Bu psikozları
belki de tedavisinin yüzyıllar süreceği bir hastalık halini almıştır. Bu
psikozun örneklerini değişik iktidarlar zamanında olmak üzere yakın
tarihimizden sıkça bulabilirsiniz.
Ülkenin tarihi, insanların ve siyasetçilerin gözlerinin
ve gönüllerinin önüne birçok kıymetli tecrübeyi seriyor. Akıl kullanmak
isteyen, düşünmek isteyenler için binlerce tecrübe ve nasihati avazı
yırtılıncaya kadar haykırıyor tarih.
Tarih, sizi parçalanmayın diye uyarıyor, birbirinize
düşmeyin diye uyarıyor. Fetret Dönemindeki gibi Siyasi Birlik kurmayıp on bir
yılınızı kaybedip Konstantinapol’ün fethini otuz sekiz yıl geriye atmayın diye
ikaz ediyor. Tarih, size “Şark
meselesini” hatırlatıp akıl
kullanmaya davet ediyor. Size “Fetret
Dönemini” hatırlatıp Siyasi Birlik
kurmaya mecbur ediyor.
Siyasetçinin
vazifesi ister iktidarda olsun ister muhalefette olsun mutlaka ülke için ortak
değer, ortak hedef ve ortak gelecek konusunda ülkesinin birliğini
güçlendirmesidir. Birliği güçlendirmek için davete bile gerek olmadan koşar
adımlarla duygularıyla değil aklıyla harekete geçmesidir.
Birliğe davet eden zaten bu ülke değil mi? Birliğe davet
eden zaten bu vatan, bu coğrafya ve tarihin bıraktığı aziz miras değil mi?