Böyle olmaz da şöyle olur!
YSK’nın yenileme kararı üzerindeki tartışmaların ateşi önemli ölçüde sönebilirdi, eğer bütün oylar teker teker kontrol edilseydi.
Cüzi miktardaki oy sayıldığında aradaki fark 29 binden 13 bine inmişse ve buna CHP’lilerle ortakları dâhi itiraz etmemişse, edememişse; Sayın Binali Yıldırım öne geçip, hatırı sayılır bir miktar fark attığında da itiraz edilemezdi.
Edilebilseydi bile algı bu şekilde olmazdı.
Algı ne şekilde mi?..
Belli!..
Sokaktaki vatandaşın kâhir ekseriyeti, “Aynı zarfa giren dört pusuladan üçü kabul ediliyor da niçin sadece Büyükşehir oyu geçerli kabul edilmiyor!” a kilitlenmiş durumda
Siz istediğiniz kadar “YSK diyor ki, 32 bin oyda usulsüzlük var. İmamoğlu ile Yıldırım arasındaki fark da sadece 13 bin olduğundan, bu durum Büyükşehir’in sonucunu etkiliyor. Ancak ilçelerin hiçbirinde 32 bin oy sonucu etkilemiyor, çünkü oralarda farklar çok çok daha fazla!” deyin..
Ve istediğiniz kadar, “Kardeşim, itiraz yok ki neyi iptal etsin. YSK sadece itiraz sözkonusu olduğunda karar verir.” deyin..
Boştur…
Çünkü…
Ak Parti iktidarının siyasi iktidar boyutu pek çoktur ama kültürel iktidar boyutu pek yoktur!
Eğitimde, kültürde adeta yoksanız…
Memleketin en “elit” sivil toplum örgütleri “kültürel iktidar”ın yani Gezi Ruhu’nun elindeyse…
“Bizim sanatçımız” diyeceklerinizin sayısı elliyi, atmışı geçemiyorsa…
Onlara da itibar edilmiyorsa…
İtibar edilenler ağırlıklı olarak “Gezi”nin sanatçılarıysa…
Size yaklaşanlar linç ediliyorsa ve sizin o sanatçıları bu linçten kurtaracak bir “karşı hamleye” kâfi alt yapınız, ikliminiz yoksa…
Medyadaki destekçileriniz, peşinizden geliyorsa, sizin üretebildiklerinizi tekrarlamak veya sizin kızdıklarınıza kızmak modunda işi idare ediyorsa…
Sosyal medyada neredeyse yok gibiyseniz…
Her algı operasyonuna yenik düşmek durumunda kalıyorsanız…
Sizin vekillerinizin, belediye başkanlarınızın, belediye meclis üyelerinizin, çeşitli kademelerdeki yöneticilerinizin çoğunun sosyal medya hesaplarında “Şunu ziyaret ettik, şu bizi ziyaret etti!” muhabbetlerinden ötesine geçilemiyorsa…
Kahir ekseriyet “dar PİAR mevzularıyla” uğraşıyorsa..
Periferinizdeki sivil toplum örgütlerinin çoğu “siyasi iktidar”ın oluşturduğu atmosferden nemalanmanın peşindeyse…
Peşinde olmayanlar görülmüyorsa, itiliyor ve kakılıyorsa…
28 Şubat’ın o meşhur Patronlar Kulübü bugün de alanının en büyüğü ise…
“Sizin” işadamları örgütlerinizin oluşturabildiği ekonomik potansiyelin yüz misline karşılık geliyorsa…
“Eğitimde reform” diye açıklanan “iddialı” modeliniz, memleketin nice yerli ve milli eğitimcisine “Bu muydu yani!” dedirtiyorsa…
Böyle olmaz!..
“Hiç olmaz” demek istemiyorum, inşallah olur, ama bugüne kadar yapılanlar bundan sonra da yapılacaksa…
“Kültürel İktidar”a hem de “kayıp yılların” telafisini sağlayacak şekilde kararlı ve süratli adımlarla yürünmeyecekse…
Boşluklar “Kültürel İktidar” tarafından eninde sonunda doldurulur!..
Kaç seçim kazanırsanız kazanın, gerçekten kaybettiğiniz ilk seçim hikâyenizi çökertir.
Siz kendinizi anlatamıyorsanız, bunun kabahatini başkalarına yükleyemezsiniz…
Biz kendimizi anlatamıyorsak bunun kabahatini başkalarına yükleyemeyiz…
“Seçim çalışmaları” oradaki, buradaki kapalı mekânlara, salonlara topluluklar taşımak şeklinde değil de, vatandaşın ayağına gitmek…
Her vatandaşı dinlemeye, anlamaya çalışmak…
Vatandaşı “kanaatlerinin yanlış olduğunu” iknaya değil de, en güzelini sizde bulacağını iknaya yönelmek...
Kimseye tepeden bakmamak…
“Sert tonlamalarla gayedeki hikmete zarar vermekten” kaçınmak…
Size yıllar boyunca her türlü desteği vermiş ve tenezzül etmediği için “çıkar ilişkilerinin “ dışında kalmış gerçek “dostları” arayıp bulmak…
Onlara ulaşmak…
Onların kırgınlıklarını gidermek…
Zararı faydasından bin kat ziyade tipleri uzaklaştırmak…
Birçok mesele var…
Bunların ne kadarı yapılacak?
Meselenin “bir seçim daha kazanma” meselesi olmadığı anlatılabilirse..
Bugünkü yaklaşımların dünün doğrularına sahip çıkma ve yanlışlarından da arınma çabasını ifade ettiği gösterilebilirse…
Bir şeyler olur.
Her “eleştireni” damgalayan, her “Böyle olmaz!” diyeni bir yerlere yerleştiren; süse, püse, şatafata, iltifata aşırı prim veren…
Aslında son dönemlerdeki gittikçe artan zorlanışların da sebebi olan bu “hava” dağıtılamazsa iyi olmaz.
Şimdi…
Herkes aklını başına alsın: meselenin “bir seçim meselesi” olmadığının idrakiyle kolları sıvasın…
Vatandaşın bir kanaati varsa gerçektir…
Algı operasyonları tutuyorsa, kabahat tutturanlardan ziyade
“anlatamayanlarda”dır…
“Kültürel İktidar” meselesini önemsemeyen, “algı operasyonlarından” şikâyet etmenin ötesine gidemez!