Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
15 Kasım 2023

Boykot

Boykot bir cezalandırma yöntemidir. Ancak gücü kullananın, güç kullanılan üzerine uyguladığı değil, tazyik altında kalanın tazyike verdiği bir reflekstir. Günümüzde her hangi bir konudaki rahatsızlığa karşı verilen kitlesel tepki anlamıyla kullanılmaktadır. Dolayısıyla boykot ile kitleler arasında doğrudan bir ilişki vardır. Özellikle sanayileşmenin ardından baskı araçlarının çeşitlenmesi, bu araçlara verilen yanıtların da türevleşmesine yol açmıştır. Yukarıdan, tepeden inme kararlarlara aşağının itirazlarını iletme yolu olarak ortaya çıkan boykot, otorite ile tepkimeye girmemeyi, otoriteyi otoriterleştiren süreçleri durdurmayı ve uyguladığı baskıdan vazgeçirmeyi amaçlamaktadır. Bu haliyle günümüz dünyasında kitlelerin en çok başvurduğu yöntemlerden biridir.

İsrail’in Filistin’i işgali ve uyguladığı kitlesel imha süreçleri İslam dünyasındaki sayısız defoyu bir kez daha gözler önüne serdi. Zulüm karşısında yapacak hiçbir şeyi kalmayan, böylesi durumlar için kıyıya köşeye koyduğu hiçbir tedaki bulunmayan insanlar çaresizce boykot ortaya çıkışı da ad vereni de Batılı olan bir kavrama sarıldırılar: Boykot. Şimdilerde, hayatın her alanında İsrail mamulü bir kısım tüketim nesnelerinin listesi yayınlanarak duyarlı insanlardan bu üretimleri almamaları isteniyor. Doğrudur, yanlıştır, etkili olur, olmaz bir tarafa ama bu durum bile içinde bulunduğumuz vehametin nerelere, hangi boyutlara vardığını gösteriyor. Öyle bir liste ki bu yiyecek içecekten temizlik maddelerine, giyim kuşamdan mefruşata, otomobilden tıbba hayatın her alanını kapsıyor. Tersinden baktığınızda sanki dünyayı İsrail ayakta tutuyor. O ürünler olmadan bırakın kaliteli yaşamayı, ayakta durma şansınız bile yok. Madalyonun diğer yüzüne baktığınızda ise birileri kan ter içinde çalışırken başka birilerinin nasıl da yan gelip yattığını görüyorsunuz. Üretilmiş olanı almamamın üretimi durduracağına yönelik bir straji bu. Ama ne kadar, nereye kadar? Siz onu almadığınızda üretilmemiş olmuyor. Olan, olmayana dönüşmüyor. Piyasadan çekilmiyor, sadece geçici süreliğine raflarda duruyor, ilk fırsatta belki daha da hızla tüketilmeyi bekliyor. Zaten bir İsrailli yetkili, her şey olup bittikten, Filistin dümdüz edildikten, insanlar yurtlarından sürüldükten, soykırım bittikten sonra devasa bir indirimle bu malların yeniden satılacağını, onu almaktan imtina edenlerin ucuzladı diye birbirini ezerek mağazalara, alışveriş merkezlerine akın edeceklerini söylüyor. Alternatifini ve daha iyisini üretmediğiniz sürece, üretilmiş olana mahkumsunuz. Adamın gözümüzün içine baka baka kurduğu cümlelerden bizim kendi payımıza çıkarmamız gereken hisse bu.

Boykot bir acziyet; geri çekilmişliğin, boyun eğmişliğin, ezilmenin, hırpalanmanın, yenilmişliğin son çaresi olarak belki bir çığlık, kitlesel çığlık anlamına gelir. Tıpkı ülke liderlerinin –süreci tersine çevirmek, en azından durdurmak için harekete geçmek yerine- bütün amacı kitleleri yatıştırmak olan “kötüyü ve kötülüğü kınaması, telin etmesi”; halkların, sadece kendi mahallelerinin duyacağı, kapalı devre işleyen iletişim hatlarından “kahrolsun İsrail” cümleleri gibi kitlesel boykot da olsa olsa vicdan rahatlığı yaratır ama hiçbir derde deva olmaz. Boykot, varolan süreci asla tersine çevirmez, dengeleri yeniden ve olması gerektiği biçime sokmaz, ezeni ezmekten vazgeçirmez, ezileni ezilmekten kurtarmaz. Belki biraz acıyı hafifletir ama kaçınılmaz sonucu ne erteler ne de tersine çevirir. Mücadele yöntemleri ve terimleri bile kenidine ait olmayan, onu bile dışarıdan, başkalarının ürettiklerinden devşiren/devşirmek zorunda kalan İslam dünyasının anlaması gereken bu. Boykot bir reaksiyondur ve reaksiyon hiçbir zaman aksiyonu durdurmaz, onu dönüştürmez. Sadece gidiş yolunu değiştirebilir, biraz geciktirebilir ama yolundan vazgeçirmeye gücü yetmez. İslam beldeleri zihinlerine bir varoluş olarak yerleşen reaksiyonu terk edip aksiyona geçmedikleri sürece sıra kendilerine gelene kadar daha çok acı çeker, çok slogan atar, çok boykot yapar.

Sayın büyükler; krallar, emirler, şahlar, padihaşlar, başkanlar, cumhurbaşkanları; tel’in etmeyin, tehdit cümleleri kurmayın, ilişkilerinizi gözden geçirin ve yapabiliyorsanız anlaşmalarınızı iptal edin. Veya en azından her ikisini bir arada yapın. Ülkelerinizde hakkı hukuku gözetin, liyakate önem verin, sınırlarınızdaki ihlalleri ortadan kaldırın, önce kendi karanlığınızı aydınlatın, mahallenizi pırıl pırıl yapmanın gayretini güdün. Dışarıdan bakanlar gücünüzü görünce, ancak o zaman sözlerinize kıymet verir, sözleriniz ancak o zaman yaptırıma dönüşür. Sayın kitleler; zenginler, yoksullar, ileri gelenler, geride kalanlar, ezilenler, ezenler, dünyanın bütün halkları; slogan atmayın, boykot etmeyin, işinizi daha iyi yapın ve onlardan daha çok çalışın, daha çok üretin, daha iyisini, daha kalitesini ortaya koyun. Veya her ikisini bir arada yapın. Kahrolsun kötülük deyip kötülük yapmak susarak kötülük yapmaktan çok daha fazla kötülüğün işine yarar. Arkasında duramadığınız cümle, suskunluklarınızdan çok daha fazla zarar veriyor, bunu biliyor muydunuz?