Boykot
Boykot bir cezalandırma yöntemidir. Ancak gücü kullananın, güç kullanılan üzerine uyguladığı değil, tazyik altında kalanın tazyike verdiği bir reflekstir. Günümüzde her hangi bir konudaki rahatsızlığa karşı verilen kitlesel tepki anlamıyla kullanılmaktadır. Dolayısıyla boykot ile kitleler arasında doğrudan bir ilişki vardır. Özellikle sanayileşmenin ardından baskı araçlarının çeşitlenmesi, bu araçlara verilen yanıtların da türevleşmesine yol açmıştır. Yukarıdan, tepeden inme kararlarlara aşağının itirazlarını iletme yolu olarak ortaya çıkan boykot, otorite ile tepkimeye girmemeyi, otoriteyi otoriterleştiren süreçleri durdurmayı ve uyguladığı baskıdan vazgeçirmeyi amaçlamaktadır. Bu haliyle günümüz dünyasında kitlelerin en çok başvurduğu yöntemlerden biridir.
İsrail’in Filistin’i işgali ve
uyguladığı kitlesel imha süreçleri İslam dünyasındaki sayısız defoyu bir kez
daha gözler önüne serdi. Zulüm karşısında yapacak hiçbir şeyi kalmayan, böylesi
durumlar için kıyıya köşeye koyduğu hiçbir tedaki bulunmayan insanlar çaresizce
boykot ortaya çıkışı da ad vereni de Batılı olan bir kavrama sarıldırılar:
Boykot. Şimdilerde, hayatın her alanında İsrail mamulü bir kısım tüketim
nesnelerinin listesi yayınlanarak duyarlı insanlardan bu üretimleri almamaları
isteniyor. Doğrudur, yanlıştır, etkili olur, olmaz bir tarafa ama bu durum bile
içinde bulunduğumuz vehametin nerelere, hangi boyutlara vardığını gösteriyor.
Öyle bir liste ki bu yiyecek içecekten temizlik maddelerine, giyim kuşamdan
mefruşata, otomobilden tıbba hayatın her alanını kapsıyor. Tersinden
baktığınızda sanki dünyayı İsrail ayakta tutuyor. O ürünler olmadan bırakın
kaliteli yaşamayı, ayakta durma şansınız bile yok. Madalyonun diğer yüzüne
baktığınızda ise birileri kan ter içinde çalışırken başka birilerinin nasıl da
yan gelip yattığını görüyorsunuz. Üretilmiş olanı almamamın üretimi
durduracağına yönelik bir straji bu. Ama ne kadar, nereye kadar? Siz onu
almadığınızda üretilmemiş olmuyor. Olan, olmayana dönüşmüyor. Piyasadan
çekilmiyor, sadece geçici süreliğine raflarda duruyor, ilk fırsatta belki daha
da hızla tüketilmeyi bekliyor. Zaten bir İsrailli yetkili, her şey olup
bittikten, Filistin dümdüz edildikten, insanlar yurtlarından sürüldükten,
soykırım bittikten sonra devasa bir indirimle bu malların yeniden satılacağını,
onu almaktan imtina edenlerin ucuzladı diye birbirini ezerek mağazalara,
alışveriş merkezlerine akın edeceklerini söylüyor. Alternatifini ve daha
iyisini üretmediğiniz sürece, üretilmiş olana mahkumsunuz. Adamın gözümüzün
içine baka baka kurduğu cümlelerden bizim kendi payımıza çıkarmamız gereken
hisse bu.
Boykot bir acziyet; geri
çekilmişliğin, boyun eğmişliğin, ezilmenin, hırpalanmanın, yenilmişliğin son
çaresi olarak belki bir çığlık, kitlesel çığlık anlamına gelir. Tıpkı ülke
liderlerinin –süreci tersine çevirmek, en azından durdurmak için harekete
geçmek yerine- bütün amacı kitleleri yatıştırmak olan “kötüyü ve kötülüğü
kınaması, telin etmesi”; halkların, sadece kendi mahallelerinin duyacağı,
kapalı devre işleyen iletişim hatlarından “kahrolsun İsrail” cümleleri gibi
kitlesel boykot da olsa olsa vicdan rahatlığı yaratır ama hiçbir derde deva
olmaz. Boykot, varolan süreci asla
tersine çevirmez, dengeleri yeniden ve olması gerektiği biçime sokmaz, ezeni
ezmekten vazgeçirmez, ezileni ezilmekten kurtarmaz. Belki biraz acıyı
hafifletir ama kaçınılmaz sonucu ne erteler ne de tersine çevirir. Mücadele
yöntemleri ve terimleri bile kenidine ait olmayan, onu bile dışarıdan,
başkalarının ürettiklerinden devşiren/devşirmek zorunda kalan İslam dünyasının
anlaması gereken bu. Boykot bir reaksiyondur ve reaksiyon hiçbir zaman aksiyonu
durdurmaz, onu dönüştürmez. Sadece gidiş yolunu değiştirebilir, biraz
geciktirebilir ama yolundan vazgeçirmeye gücü yetmez. İslam beldeleri zihinlerine
bir varoluş olarak yerleşen reaksiyonu terk edip aksiyona geçmedikleri sürece
sıra kendilerine gelene kadar daha çok acı çeker, çok slogan atar, çok boykot
yapar.
Sayın büyükler; krallar, emirler,
şahlar, padihaşlar, başkanlar, cumhurbaşkanları; tel’in etmeyin, tehdit
cümleleri kurmayın, ilişkilerinizi gözden geçirin ve yapabiliyorsanız
anlaşmalarınızı iptal edin. Veya en azından her ikisini bir arada yapın.
Ülkelerinizde hakkı hukuku gözetin, liyakate önem verin, sınırlarınızdaki
ihlalleri ortadan kaldırın, önce kendi karanlığınızı aydınlatın, mahallenizi
pırıl pırıl yapmanın gayretini güdün. Dışarıdan bakanlar gücünüzü görünce,
ancak o zaman sözlerinize kıymet verir, sözleriniz ancak o zaman yaptırıma
dönüşür. Sayın kitleler; zenginler, yoksullar, ileri gelenler, geride kalanlar,
ezilenler, ezenler, dünyanın bütün halkları; slogan atmayın, boykot etmeyin,
işinizi daha iyi yapın ve onlardan daha çok
çalışın, daha çok üretin, daha iyisini, daha kalitesini ortaya
koyun. Veya her ikisini bir arada yapın.
Kahrolsun kötülük deyip kötülük yapmak susarak kötülük yapmaktan çok daha fazla
kötülüğün işine yarar. Arkasında duramadığınız cümle, suskunluklarınızdan çok
daha fazla zarar veriyor, bunu biliyor muydunuz?