Boşuna yorulmak
Kâinat
kitabının kevni ayetleri ile yoğun bir sınavdan geçiyoruz… Sıcaklar, virüsler,
seller, yangınlar arttıkça derin bir kaygı ve korku bizleri kuşatıyor… Bu bunaltıcı
atmosferde bocalarken, Kerim Kitabımızın bir ayeti celilesi ile sarsılıyorum… Sizlerle
paylaşmak istedim:
“Çalışmış fakat boşuna yorulmuştur.” (Gaşiye, 3)
Çalışmanın
alabildiğine yüceltildiği hatta kutsandığı bir dünyada “boşuna yorulmak”tan ne
anlamalıyız?..
Çalışma
felsefemizi, sistemimizi, kültürümüzü, hedefimizi bu ayetle yeniden
sorgulamamız gerekmiyor mu?
“Çalışmakta
ibadettir” mottosuyla hangi mecralara savrulduk? Bilmek durumundayız…
Tabi
ki çalışmalıyız, ancak bu çalışmanın bir amacı, fıkhı, ahlakı, sınırı, ölçüsü
olmayacak mı?..
Kapitalizmin
üretim-tüketim çarkının dişlileri arasında tüketen bireylerden farkımız ne
olacak? Yoksa örtülü bir kapitalistleşme riski altında mıyız? Karunlaşma
çizgisine mi kayıyoruz?..
Bunca
emek, efor ve enerjinin ahirette bize geri dönütü nasıl olacak? Tüm çaba ve
çırpınışların ahirete yansıması, çığlık ve çaresizlik olursa ne yaparız?
Önem
ve özen gösterdiğimiz çalışma hayatımıza ilahi ölçekte “geçersiz” mührü
vurulursa, yani ind-i İlahi’de merdut olursa işin içinden nasıl çıkarız?..
Evet,
çalışmak adına havanda su dökmek, boşa kürek çekmekte var… Büyük bir düş
kırıklığı yaşamakta söz konusu…
Çalışma
hırsımızla neyin peşindeyiz? Sonu pişmanlık ve perişanlık olacak proje, plan,
program ve pratiklerimizi gözden geçirmemiz gerekiyor…
İlahi
hükümleri çiğneyerek, sınırları yok sayarak iş tutanların işi Allah'a kalmıştır…
Dava
ve ukbadan yüz çevirmekle hangi kalkınmayı gerçekleştirebiliriz?
Çalışma
şevkimiz, kazanma arzumuz, biriktirme hevesimiz sakın helak ve hüsranımız
olmasın…
Çok
çalıştık, yarıştık, kazandık, ipi göğüsledik… Ancak endişeliyim; ya Allah'ın
ipinden kopuyorsak ne olacak?
Korkarım
ki, bunca çalışma azmine rağmen, kimseye yaranamamakta var… Ne Yaratan’a ne de
yaratılanlara… Sanki ciddi yanılgı ve yanlışlarımız var…
Çalışma
hayatımızın kâr ve zararını düşündüğümüz kadar, sevabını ve günahını
düşünmüyoruz…
“Şerefli yazıcılar”ın tuttuğu defterin raporlarını
yeterince merak etmiyoruz… Halbuki her şey kayıt altında…
Ağaran
saç, dökülen ter, tükenen ömür karşılığında ne bulacağız?..
Acilen
çalışma düzenimize rabbani bir disiplin getirmemiz gerekiyor…
Kazandıklarımızla
kendimize yazık etmeyelim…
Kime
ve neye hizmet ettiğimizin bilincinde olalım...
Rasyonel
yatırımlarımızı biraz da yerin altına kaydıralım…
İş
insanı olduk, insanlık sınavımızı unutmayalım… Kulluk zemininden kopmayalım…
Çok
çalışmalıyız… İnsanlığın kurtuluşu için… Hakkın egemenliği için… Kötülüğün
kökünü kurutmak için…
Çalışma
paradigmamızı referans ayetleri ile bitirelim:
“De ki: ‘Size iş ve davranışları bakımından
en çok ziyana uğrayanları bildireyim mi?
Onlar, iyi yaptıklarınızı sandıkları
halde, dünya hayatında çabaları boşa giden kimselerdir.
İşte onlar rablerinin ayetlerini ve O’na
kavuşmayı inkâr eden, bu yüzden amelleri boşa gitmiş olanlardır.
Bu sebeple biz kıyamet gününde onların (dünyadaki)
amellerine değer vermeyiz.” (Kehf, 103-105)
Sanıyorum
bu ayetler modern çağın “homoeconomicus” insanına işaret ediyor.
Kuşkusuz çalışma modelimizin merkezinde vahyin öğretileri olacak… Ancak bu sayede kurtuluşa erebiliriz.