Boşuna tepinmeyin!
Enteresan günlerden geçiyoruz. Birileri yeni düzen planları yaparken, söz dinlemeyenleri terbiye etmeye çalıştığına hepimiz tanıklık ediyoruz. Mesela üstün TAHRİK yeteneğiyle başlattıkları Rusya-Ukrayna savaşı ve etkilerinin,buna örnek teşkil ettiği tartışılmaz konumda. Öyle ki büyük güç Rusya örselendiği kadar, Rusya ile bağını bir türlü koparmayan Avrupa’nın;kesilen gazı, duran sanayisi, boşalan rafları, önlenemez enflasyonu ve protesto gösterileriyle düştüğü açmaz herkesin malumu...Bu işin sonunda Avrupa, dünya egemenliği fikrinden vaz geçer mi derseniz? Bunu bilmiyoruz ama şimdilik Amerika’ya tam BAĞIMLILIK sergilediklerini de yakından gözlemleyebiliyoruz. Gerçi Rusya ile bir orta yol bulunsa şayet, bundan en çok Avrupa’nın sevineceği açık. Gelgelelim NATO baskıları, Kuzey Akım Hatlarının İYİ SIHHATTE OLMUŞLARCA tahrip edilmesi ve Putin’in,“ilhak edilen topraklara olası saldırıların, Rusya’ya yapılmış sayacağını” açıklamasıyla,atmosferingeri dönülmez bir kulvara sürüklendiği de aşikâr.
O yüzden yaşanan sürecin, Türkiye’yi de yakından alâkadar ettiğini, sanırım ifade etmeye hiç gerek yok. Nitekim her anlamda bölgesinde güçlenen ve denge politikasını, KENDİ DİNAMİKLERİYLE belirleyen bir Türkiye istemedikleri ayan beyan ortada… Yani Türkiye’ye daha farklı davranacaklarının işaretlerini, artık fazlasıyla vermeye başladıkları/başlayacakları net. Rusya ile aramızdaki sermaye akışının sona ermesi ve Rus Ödeme Sisteminden (MİR) çıkılması için tehdit etmeleri, sadece bunun ufak belirtileri aslında. Ancak Adalar Denizi ve Akdeniz’de, bir Kıbrıs-Yunanistan eksenini kurarak,enerji üzerinden bölge dinamiklerini yeniden ayarlama çabalarının, bize “TARAFINI SEÇ” kabilinden tezahür ettiği de kesinlikle yadsınamaz. Üstelik 70 yıldır NATO üyesi olan Türkiye yerine, Rum kesimini KARDEŞ ORDU ilan etmeleri ve Türkiye aleyhinde tüm MAKSİMALİST taleplerine destek vermeleri de cabası. Kim bilir ilerde,“Türkiye’nin NATO üyeliğinin sorgulanması ”fikirlerinin ortaya atılabileceğine bile şahitlik edebiliriz. “NATO sözleşmelerine göre, bu normal değil” diyebilirsiniz elbette. Haklısınız da bana kalırsa… Lakin normal bir dönemden geçtiğimizi de, kim iddia edebilir ki…
Kısacası nereden bakarsak bakalım, riskli bir durumla karşı karşıya olduğumuz muhakkak. Fakat buna rağmen tüm gelişmelerin, Türkiye’nin SEÇİM SÜRECİNE aks etmemesini beklemek de, hayalden öteye geçmeyecektir. Çünkü seçimlerin ABD nezdinde; sadece Türkiye özelinde değil, bölgeyi de düzenlemek biçiminde görüldüğü artık sır sayılmaz günümüzde.İşte hal böyleyken muhalif bloğun son toplantısı akabinde;“İktidarı, Ege’deki Türk-Yunan dengesini, Atina lehine bozulmakta suçladığı”bildirinin, nasıl bir MANTALİTEYLE hazırlandığını anlamakta zorluk çekiyoruz doğrusu… Tabi kendince aydın geçinen bazı tiplerin,bu vaziyetten Türkiye’yi “sorumlu tutmasını” da buraya eklemek mümkün. Yoksa ABD için önceliğin; “kurduğu oyunun sürmesi, Avrupa’nın düştüğü enerji krizinin çözülmemesi, hatta yayılması ve Türkiye dâhil tekmil devletin, ABD KÖLESİ olmayı kabul etmesinden” başka bir şey olmadığını, çocukların dahi bildiği şüphesiz.O sebeple bu çevrelerin;“dengeyi kimlerin bozduğunu, kimlerin Lozan ve Paris Anlaşmalarını çiğnediğini, kimlerin egemenliğimizi tehdit ettiğini, kimlerin bağımsızlığımıza göz diktiğini görmezden gelmesi ve bıçak kemiğe dayandığındaysa, sesini yükselten Devlet yönetimini suçlamasını, sizlerin takdirlerine bırakıyorum. Hülasa istesek de istemesek de, bu SAVAŞIN merkezinde bulunuyoruz anlayacağınız üzere. İşte bu açıdan değerlendirdiğimizde; egemenliğimizi korumak, bağımsızlığımızı perçinlemek ve BÜYÜK TÜRKİYE İDEALİNDE,ENERJİ MESELESİNİ ÇÖZMEK hayati öneme sahiptir. Risk mi? Var elbette. Ama fırsatlarımız ve umudumuz, risklerden daha fazla… Kaldı ki bu kadar TEPİNMELERİ, özetle bu demek değil mi zaten…