Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
12 Ağustos 2012

Boşuna ölmek mi? Boşuna yaşamak mı?

İnternet ve bilgisayarlar sayesinde tekrar şifahi bir kültüre doğru döndük. Oturup bir üniversite hocası olarak yazdığınız kalın kitaplar, acelesi olan ve bilgeliğe sırtını dönmüş gençler için birer kağıt yığınından ibaret. Yüzünü hazza dönmüş, amaçsız, hedefsiz bir gençlik eğitim sistemi içerisinde boy vermeye devam ediyor. Bu içeriklere bakınca, 4+4+4 gibi manşete çekilen tartışmaların çok zayıf kaldığı görülemiyor. Seküler eğitim biçiminin aslında tartışılması gereken birinci sorun olduğu bile farkedilemiyor.

Burada eğitim sistemini tartışmayacağım, ama gençliğin içinde bulunduğu krizin, bana geleceğin Türkiyesi açısından iyi bir resim vermediği üzerinde durmaya çalışacağım. Oturduğum mahallede epey süredir dikkatimi çeken bir şey var. Mahallede sayıları fazla ve kendi aralarında organizeli bir grup genç, ikindiden sonra mahalledeki birkaç apartmanın önünde toplanarak oturuyorlar. Bir şeyler yapıyorlar diyeceğim, hiçbir şey yapmıyorlar; sadece siftiniyorlar. Gece yarılarına kadar, o kapıdan bu kapıya, o kaldırımdan bu kaldırıma sadece oturdukları mekanı değiştiriyorlar. Bu uzun zaman dilimi içerisinde kayda değer tek icraatları ise, kola içip ayçekirdeği yemek. Bir büyük kola alınıyor ve tabii kişi sayısınca plastik bardaklar, yanında ayçekirdeği ile birlikte bazan bir kaldırım taşına, bazan park eden bir aracın bağaj kısmının üzerine konularak zaman geçiriliyor. Muhabbet bitince yerde hatırı sayılır miktarda ayçiçeği kabukları ve içilmiş koladan artakalan pet şişe ve bardaklar o mekanda arz-ı endam ediyor. Kola şişesi nereye konmuşsa (kaldırım taşı ya da arabanıun üzeri) orada kalıyor. Sabahleyin mahallenin temizlik işçisi onları süpürüyor. Bir gün olsun, ayçekirdeği kabuklarını bir kaba biriktirip kola şişesiyle birlikte çöpe attıklarına şahit olmadım.

Şunu hep merak ettim; bu gençler evde de böyle mi davranıyorlar? Acaba "burayı da bir insan süpürüyor, yeri yemiz bırakalım" diye düşünüyorlar mı? Geçirdikleri o kadar zamanı değerlendirme gibi bir düşünceleri var mı? Gelecekte bu ülkeye ve insanlara nasıl bir katma değer sağlamayı düşünüyorlar? Gece yarısı gürültü yapıp bağırırken, bir insanın hakkına tecavüz ettikleri hiç mi akıllarına gelmiyor? Bir işte çalışıyorlar mı? Çalışıyorlarsa ne zaman işe gidip ne zaman dinleniyorlar? Geriye bıraktıkları görüntülerden vicdanen rahatsız oluyorlar mı? Bu soruları uzatabiliriz. Şimdi zorunlu olarak 12 yıla çıkardığımız eğitim anlayışımızın yeni gençlik profilinden sadece bir enstantane.

Hepimiz genç olduk; insan gezerken bile bir hedef ve amaca yönelik gezer. Şimdi bugünkü eğitim sisteminin en büyük zaafiyeti; ülküsüz, hedefsiz, amaçsız, hazza dayalı bir tüketim gençliği oluşturmak. Zahmetsiz ve çilesiz bir hayat, cebinde modern dünyanın muskaları olan kredi kartları, elinde sürekli mesaj attığı telefon ve gece gündüz derinlikli (!) bilgilere onu ulaştıran internet. İnternet, artık resmi olarak bağımlılık yapan maddeler listesine alındı. Tam da postmodernliğin ne olsa gider'ine uygun bir hayat.

1980 öncesi dönemin sonlarına ilkokul çağının sonu ile ortaokul çağının başında yaşadım. Okula gidip gelirken şahit olduğumuz kavga ve terör olayları, patlayan bombalar ve sürekli çatışmalar aklımda kalan enstantanelerden. Tabii ki bunlardan ürküyorduk. Duvarlarda yazılı olup "kahrolsunu2026." ile başlayan lanetleşmeler ve ideoloji propagandaları hala aklımdadır. Ülkede kanlar aktı, bir çok ana babalar üzüldü ve kahroldu. O dönemi daha sonra anlatan siyasetçi, sosyolog ya da sıradan yurttaşlar, "yazık o kadar gencimiz boşuna öldü" diyorlardı. El hak doğrudur. Şiddet ve bu şiddetin getirdiği acı sonuçlar, vicdan sahibi ve insanın diyen herkesi rahatsız etmelidir. Şiddet hiçbir şekilde tasvip edilmemelidir.

Şimdi o günlerle bugünleri kıyas ederken, Türkiye gençliğinin hangi konuma geldiğini ve nasıl bir yol kattetiğini insan düşünmeden edemiyor ve ister istemez şu soruyla karşı karşıya kalıyor: "Boşuna ölmek mi? Boşuna Yaşamak mı?" Eğer cevabınız benimki gibi "hiçbiri" ise, o zaman ciddi atılımlar yapmanın zamanı geldi ve geçiyor demektir.