Bostanlı vapurunda kendimle sohbet…
Alsancak – Bostanlı Vapuru’na binmiştim. Yakıcı ve terle sırılsıklam edici bir günün sonunda, ferahlatıcı bir akşamın ayak sesleri yükselmişti… Güneş yakıcı alevlerini geri çekmiş, kızıl libasını geçirmiş, batışa hazırlanıyordu. İskeledeyken güneş tam göz hizasında olduğu için alnın kırışıklığına, bakışların kısık ve ciddiyetine sebep oluyordu... Güneş sadece son dakikalarında kendine nazar etmeye izin verir ve bakmasını bilenler de satırlara döker batışın ağıtını…
Güneşin en masum halidir günbatımı. Ne kadar ihtişamlı olsa da zevala – yok olmaya mahkûm olması; giderken kızıl gözyaşları döktürür... Tepedeyken hiç kavurmamış, sanki yakıp – yıkmamış gibidir… Öyle de çabuk batar ve ufukta öyle hızlı kaybolur ki… Kendi gider, ateşli dedikodusunu beton yığınları ve kızgın asfalt yüzümüze yüzümüze yapar ve bu dedikodu geceye kadar devam eder…
Vapur ilerlerken, bir denize, bir ufukta ki kızıl güneşe; birde kıyılara bakıyordum… Gemileri, vapurları bir garson zarafetinde tutan çalkantılı deniz kapılarını açıp; bana gel! Dedi. Tutulamaz, parmaklar arasından akıp giderken, koca koca yolcu ve yük gemilerini hem tutuyor, hem de yol aldırıyordu... Aslında bütün bunların bir kanun dairesinde olup bittiğini çoğu kez unutuyoruz… Eğer Allah’ın tut ve yüzdür kanunu olmasa ve denizler – okyanuslar itaat etmeseler; küçücük motorlu bir kayığın bile ilerlemesine ve batmadan durmasına imkân olur muydu? Eğer Allah’ın emirleri olmasa ve kâinat bu kanunlara uymasa hayat olmazdı. Aynı kanunla altımızdaki deniz ve tepemizde ki deniz bize itaat ettirilmiş; hava denizinde uçaklar, su denizinde gemiler yol alıyor ve insan yolculuk ederken, çoğu kez, bir zahmet, bu hakikatleri düşünemiyor…
Bu yolculukta, Bostanlı vapuru bana ana rahmi gibi olmuştu ve bu düşüncelerin doğuşuna vesile olmuştu… Evet, “İnsan bir yolcudur.” Babadan anneye, ana rahminden çocukluğa, gençlikten ihtiyarlığa ve ebedi hayata kadar muhteşem bir yolculuktadır… Bu yolculukta “Nefis ve malını Cenab-ı Hakk'a satan” Gözünü, kulağını, dilini; aklını, düşüncelerini Allah için kullanan ve O’nun namına hareket eden, yolculuğu haysiyet ve huzur içinde ve de karlı bir ticaretle tamamlıyor… Yolculuğa iyi hazırlanan da saadet menziline ulaşıyor…
Kâinat, bir kanunla ihtişamlı vazifelerini yapıyor ve kanunlara uymakla memleketler huzur buluyor; sokaklar güven içinde yaşanır oluyor. Demek ki kanuna uyulduğunda huzur var, kanuna uyulması bize güven sağlıyor… Kanunsuzluk bütün kâinatın intizamını bozacağı gibi bu büyük misafirhane olan dünyada huzurun kaybolmasına vesile oluyor. Avare nev-i beşer olmamak için, insanların birlikte huzur içinde yaşaması için kanunlara riayet etmek, yaradılış gayesine ve fıtrata uygun yaşamak yıldızlar gibi gürültüsüz kardeşçe yaşamaya sebep olacaktır… Allah’ın kanunlarına ve beşerin yaradılışa uygun kanunlarına uyanlar, çocukların, kadınların canını yakmaz; babalara hayatı zindan etmez. Ormanlar yakılmaz, su israf edilmez!..
Kendimle sohbetle bu yolculuk iskeleye yaklaşmakla son bulmuştu. Kalktım çıkışa doğru ilerlerken, gayri ihtiyari fısıldadım: Gemileri, vapurları denize bir garson zarafetinde tutturan Allah'ın kudretine sonsuz şükürler olsun... Gürültüsüz ve mesut bir hayat sürmemiz için kanunlar koyucu Allah’a sonsuz şükürler olsun...