Dolar (USD)
34.49
Euro (EUR)
36.26
Gram Altın
2962.07
BIST 100
9367.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
09 Kasım 2021

​Bosna özelinde Balkanlar !

Bosna’da Devlet Başkanlığı Konseyinin Sırp üyesi ve Bağımsız Sosyal Demokratlar İttifakı lideri MiloradDodik’in; Dayton Anlaşması’nın uygulanmadığı bahanesiyle Sırp Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını ilan edeceğine dair yaptığı açıklamalar, Bosna ve Balkanlarda gerilimi tırmandırdı.

Aslında, Bosna’daki Sırp yetkililer ve buna mukabil kısık sesle de olsa Hırvat yetkililerin yaptığı “bağımsızlık ve nihayetinde Sırpların Sırbistan- Hırvatların Hırvatistan ile birleşme” söylemi uzun bir zamandır yapılıyordu. Son açıklama, Bosnalı Sırpların en yüksek seviyedeki yetkililerinden biri tarafından dile getirilmesinden dolayı krizin boyutunu artırdı.

Bölgeyle alakalı herkes biliyor ki,Dayton Antlaşması, Bosna’nın birliğini gözeten bir anlaşma değil. Boşnakların güvenliğini ve millet olarak kendi topraklarında devlet olmalarını sağlayan bir anlaşma hiç değil.

Dayton, üç yıl her türlü katliama maruz kalan, soykırımla yok edilmek istenen Boşnakların artık cephedezafer kazanarak topraklarını Sırp işgalcilerden kurtarmaya başladığında ABD öncülüğünde Batı’nın, Boşnaklarıtehdit ve dayatmayla masaya oturtarak sağladığı geçici bir antlaşmaydı.

Üç yıl boyuncaakıllarına “barış” gelmeyen, Müslüman Boşnakların katledilmesini izleyen ve hatta “taraflara ambargo” diyerek Boşnakların kendilerini savunacak silah almasına bile engel olan Amerika ve Batı, Boşnak Ordusu zafer kazanmaya başlayınca “barış” yapmayı akletti !

Çünkü onlar, Sırplardan, Avrupa’nın göbeğinde Müslümanların bir daha asla devlet olarak varlık sürdüremeyecek hale getirmesini ve bunun içinde katledip yok edebildiğini yok etmesini bekliyorlardı. Onca katliamı seyretmeleri, Srebrenitsa’da olduğu gibi soykırıma destek olmaları bu yüzdendi.

Dayton Antlaşması, Boşnakların kendi devletlerini kurmasını engelleyen ve mevcut savaş ortamını “gelecek bir zamana kadar” erteleyen geçici bir anlaşmaydı. Bir gün miadının dolacağı o günden biliniyordu. Sadece buna kim, ne zaman karar verecek o belirsiz. Hangi taraf yeni cephe açmaya karar verirse, anlaşmayı o bitirecektir.

Taraflar derken bölge ülkelerinden bahsetmiyorum.

Bölgede Boşnak, Sırp, Arnavut ve Hırvatlar devlet ve millet olarak varlıklarını sürdürüyor olsalar da, genel politik durumu belirleyen maalesef onlar değil. Amerika ve Batı ülkeleri için Balkanlar, yüz yıllardırDoğu’ya/Müslüman dünyaya set çekilecek, iş gücü ve belirli ürünleri sağacak ve vekalet savaşı sürdürülecek alan olarak görülüyor.

Balkanlar üzerine ciddi bir eseri olan Maria Todorova’nın da değindiği gibi Batı, Balkan milletlerini Hristiyan olsa bile hor, hakir ve ikinci sınıf insan olarak görmeye devam ediyor.

Bu noktada AB’ye dahil edilmeleriyle alakalı bir not eklemek gerek. Bu anlayışa sahip Avrupa için, Balkan ülkelerinin AB üyeliği normal şartlarda mümkün değil. Fakat Türkiye başta olmak üzere Doğu’ya set çekme mantığıyla baskın gelebilir. Siyasi ve askeri çekişmeler arttıkça ve o zaman için hala AB topluluk olarak duruyor olursa -ki bu da zor görünüyor,- Balkan ülkelerini Karadağ ve Makedonya’dan başlayarak AB’ye dahil etmeye çalışabilirler.

Bu manada Balkanlarda etkin olan ve politika belirleme gücüne haiz birkaç ülke var. Avrupa’nın koçbaşı ülkesi Almanlar uzun zamandır ekonomik yatırımları ve sessiz ama derin politik hamleleriyle Balkanlarda etkin bir güç. Rusya Slav hamiliği üzerinden Balkanları, Batı’ya ve Doğu/ Türkiye’ye politik hamle alanı olarak görüyor.ABD ise Balkanlardaki üsleriyle, siyasi ve askeri tahakkümünü korumaya ve politikalarını dayatmaya çalışıyor.

Türkiye, daha önce bölgede yaşanan gelişmelere neredeyse sadece seyirci olarak izliyordu. Son on senedir ülkemizin milli politikaları, emperyalist dayatmalara direnmesi ve hinterlandında aktif dış politika yürütmeye başlamasıyla bölgede oyuncu hatta bazı noktalarda oyun kurucu olmaya başladı.

Bölgede savaş, ancak bu güçlerin istemesiyle başlar. Kim hangi nedenle ve ne zaman Balkanları yangın yerine çevirmek ister bilemeyiz. Fakat yeniden dizayn edilmek istenen dünyada, Balkanlarla ilgili yakın zamanda bir şeylerin olacağını düşünüyoruz.

Türkiye olarak bölgeye olan tarihi İslami ve insani ilgimiz, geçmişte yaşanan acıların tekrarlanmaması ve bölgedeki Müslüman kardeşlerimizin geleceğe güvenle bakmaları gayesiyledir. Bunu gerçekleştirmenin en önemli adımı ise,özellikle Boşnaklar ve Arnavutların birbirleriyle olan ilişkilerini her açıdan geliştirmeleri, Boşnak ve Arnavutların siyasi, askeri, ekonomik, sosyal ve kültürel faaliyetlerle bu kaynaşmayı gerçekleştirmeleri gerekiyor.

Misyon temsilcilikleri ve birçok STK eliyle bölgede gerek yardım gerek eğitim noktasında çeşitli faaliyetler yürüten Türkiye, bu konuda çeşitli organizasyonların, gerekirse öncülüğünü yapmalı ve devletlerarası ilişkilerin belirli bir seviyeye gelmesi için çaba sarf etmelidir.

Arnavut, Boşnak ve Türkler olarak hepimiz, aynı inancın ve tarihin emzirdiği milletler olarak kaderi ortak, geleceği de aynı kader hasrı içinde yaşayacak milletleriz.

Geçmişte Tito’nun Müslüman milletler için uyguladığı böl-parçala, kontrol et, politikasının tezahürü olarak, uzun bir zaman Boşnak ve Arnavutlar arasında sınır değil adeta kıtalar var gibiydi. Bu sınırları fiili olmasa da gönüllerde hızlıca yıkma zamanı. Nüfus, siyasi ve askeri güç anlamında denge ancak Arnavutlar ile Boşnakların birlikte bir blok oluşturmalarıyla sağlanabilir. Bu gerçekleştiğinde dışardan bölgeye dair plan yapanların hesabı bozulacaktır.