Bombaların esas hedefi
İstiklâl Caddesi’ndeki hain
terör saldırısının üzerinden 24 saat geçmeden teröristin yakalanması, dosta
güven düşmana korku verse de kaybettiğimiz canların acısı tarif
edilemez.
“Seçime şurada ne kaldı?” derken
çıkan bu bombalama hadisesi adeta 2015 dönemini akıllara
getiriyor.
"İktidarı yıpratmak mı?" desek,
"Seçim öncesi kamuoyunu yönlendirmek mi?" desek bilemiyor insan...
Ama dış politika olarak
birkaç sebep daha var aslında...
Türkiye’nin Rusya ile
yakınlaşmasıyla Rus tarafından gelen “Gas Üssü” desteği
Türkiye’nin iyiden iyiye Avrupa’daki dağıtıcı pazarlardan biri olma
rüyasını tekrar canlandırdı.
İsrail gazı ile İran ve Azerbaycan’dan
2030’a kadar gelecek gazlarla birlikte bir de 2035’e kadar Irak’tan
da gaz gelme ihtimali, bölgeyi bambaşka bir iklime sokabilir.
Adı sayılan devletlerin nihai pazar
olarak Avrupa’yı dillerine pelesenk etmesine rağmen artık esas
pazarın Türkiye olmaya başladığı gerçeğini algılamak gerekiyor.
Türkiye bir üretim üssü olmak
istiyor.
Hedefine önce Çin olmayı,
ardından da Almanya’ya evirilmeyi koydu.
Geç kalmış bir hedef olsa da gelecek
planları için üretim gücünü artırmak istemesinin gerekçesi anlaşılır
aslında...
Rusya ve Çin ile Kafkaslar’da
ve Orta Asya’da ayrı bir denge yürütürken güneydeki Arap devletlerle yükselen
ilişkiyi tahkim etmenin yanında Balkanların ve Afrika’nın
üretimine ön ayak olma Türkiye’nin esas hedefi olarak konumlanıyor.
Rusya’nın buna
destek veren adımları sıklaştırmasına tepki göstermek isteyen YPG’nin
saldırı için bir sebebi var.
Başka bir sebep de Yunanistan’ın
olsa gerek...
Özbekistan’da Türk
Devletleri Teşkilatı 9.Zirvesinde Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti (KKTC)’nin gözlemci üye olarak kabul edilmesi Rum
tarafını epey bir telaşlandırdı.
Halihazırda Yunanistan’ın Lavrion
kampı ile yürüttüğü PKK yanlısı politikayı ileri
taşımak için adım atması çok da garip görünmez doğrusu...
Bir de tüm bunların ortasında iki haftadır
süren bütçeye girdiği iddialarının odağındaki uyuşturucu parası yani
kara para var.
İddialar sonrasında Sırp mafya
babasının gözaltına alınması ve evinde yapılan kazılar sanki PKK’nın
kontrol ettiği uyuşturucu trafiğine büyük bir darbe vurulduğu havası oluşturdu.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun her ne
kadar haftada 5 bin uyuşturucu taciri yakalandığı açıklaması Türkiye’deki
dolaşımın korkutucu boyutlarda olduğunu gözler önüne serse de transit geçişe
görünenden daha fazla zarar verilmiş olabilir.
PKK/YPG/PJAK’ın bu
koridoru kontrol ettiği düşünülecek olursa YPG’nin böyle bir
operasyonu düzenlemesi için yeterli sebep olabilir.
Operasyon, İstiklâl Caddesi’nde yapılarak
aslında yabancılara büyük bir gözdağı verildiği algısını perçinlediği
gibi yabancı misyon ve kiliselere yakın
olmasının verdiği başka mesajlar da var.
Özellikle Beyoğlu’nun Rumlar
tarafından çok önemli bir tarih barındırması yukarıda adını saydığım herkesi
memnun eden bir eyleme imza atılmasını kolaylaştırmışa benziyor.
Endonezya’daki
G20’de bu konuda muhataplarına sorular soracağını düşündüğüm Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ın aynı zamanda başka bir fırsatı da var.
YPG’nin terör örgütü olmadığını
ve DEAŞ’a karşı vatan mücadelesi verdiğini iddia eden
Amerikalıların ne kadar da yanıldığını tüm G20 ülkelerinin gözüne sokmak
gerekiyor.
Sert ve yıpratıcı bir politika ile terör
ve savaşın olduğu coğrafyalarda oluşan ekonomik kaybın herkese verdiği zarar
anlatılırsa, aslında toplumun kaybı daha iyi anlaşılabilir.
Zira sadece bir yılda Rusya’nın
saldırganlığı karşısında halkına yatırım yapmak yerine silah sanayisine para akıtan
onlarca devletin varlığı bile refah dolu bir gelecekten ziyada vergi yüklü bir
geleceği bizlere sunuyor.
Resesyon tehlikesinin geçmediği ABD’nin
faiz artışını devam ettireceğini söylemek yerinde bir tahmin olacaksa da tüm
ülkelerden ABD’ye doğru sıcak para kayışının giderek artacağını anlamak
gerekiyor.
Dünyanın sürdürülebilir bir büyüme
sağlaması için ucuz kredilere ulaşacağı bir adım atılmalı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye
Modeli ile büyüme merkezli bir politikaya öncelik verilmesi gerektiğini söylese
de Türkiye’nin yakın geleceğinde stagflasyon ile birlikte gelecek acı reçete
olacak.
Özel sektörün daralmaya başladığı kamu
yatırımlarının ise açığı gidermek için daha fazla devreye girdiği kısır bir
döngüye girmeden önce hem Dünya’yı hem de Türkiye’yi ikna etmek gerekiyor.
Bombaların patlamasının bir sebebi de
küresel çetelerin Türkiye’nin fazla para ile gitmeye çalıştığı hacim
genişlemesine tepki vermek olduğunu düşünenler de olabilir.
Masadaki seçeneklerin tümü bir denklemin
gerçekleşme ihtimalini çağrıştırsa da esas gerçek dengesi olmayan bir
ekonominin dağılacağıdır.
Enerji merkezi olma hedefinin ayağı yere
bassa da Ar-Ge temelli büyümeyi merkeze alan bir ekonominin olmazsa olmaz
olduğunu unutmamakta fayda var.
Ya keşfedeceksin ya da keşfedenlere tabi
olacaksın.
İşte bütün mesele bu...