Bolluk yılları bitiyor, darlığa hazır olun!..
Kovid-19 pandemisinin kırdığı tedarik zincirinden sonra dünyanın en büyük tahıl tedarikçileri Rusya ile Ukrayna’nın savaşa tutuşması gıda krizi söylentilerini zirveye çıkardı. Süreci dikkatle yöneten “küresel haydutlar” kaotik dönemlerde dünyanın dikkatini çekmek için Londra merkezli yayım yapan The Economist Mayıs sayısındaki kapağında subliminal bir mesaj vererek kehanette(!) bulundu. “Yaklaşan Gıda Felaketi” başlığı altında ele alınan gıda krizi,bereketin simgesibuğday başağı kurukafayla resmedilerek, dünyanın sürüklendiği gıda felaketine vurgu yapıldı. Dergi, çizdiği kıyamet senaryosuyla yaklaşan kitlesel gıda felaketine dikkat çekti.
Bu
ilginç yayımın ardından Mısır’ın son
Firavunu Sisi ilginç bir demeç verdi. Sisi, Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle
tahıl fiyatlarındaki artış ve arzdaki dalgalanmalarla bağlantılı olarak ülkenin
karşı karşıya olduğu zorlukları aşmak için “buğday depolama dosyasına önem vereceklerini” ifade etti. Asırlar
önce, Hz. Yusuf (a.s.) zamanında
yaşanan “kıtlığa” atıfta bulunarak,
“buğday stoku modelini esas alarak”
krizi en az hasarla atlatmaya gayret edeceklerini söyledi.
Aslında
bu mesele küresel ısınma ve iklim değişikliğinin her geçen gün sel ve
kuraklıklarla malumun ilanı olduğunu gösteriyordu.
Ülkemizde
gıda krizinin ilk sinyalleri 2018 yılında patates, soğan domates vs. krizi
sonucu parklara kurulan tanzim satış mağazalarıyla patlak vermişti. Bu hususla
ilgili olarak 4-5 Ekim 2018 tarihlerinde
konuyla ilgili bir dosya hazırlayarak 1929 yılında başlayan ve 30’lu
yılların sonuna kadar devam eden “Büyük
Buhran”a dikkat çekmiş, ardından da Kur’an-ı Kerim’de Yusuf Sûresi’nde
ifade edilen çözüme dair kıssayı aktarmıştık. Ders çıkarıldı mı?.. Tam emin
değilim!.. “Mü’min, aynı delikten iki
defa sokulmaz!..” düsturuna rağmen aynı delikten defalarca saldırıya maruz
kaldık, kalmaya devam ediyoruz.
İnsanlığı
ürettikleri virüslerle dizayn etmeye çalışan “küresel haydutlar” şimdi de gıda kriziyle dünyayı adım adım
kıyamete zorluyor!..
5
Ekim 2018’de serdettiğimiz yazıyı, ders çıkartmak maksadıyla tekrar aktaralım:
***
Dünkü yazımızda dünyanın ABD tarafından adım adım yeni
bir “Büyük Buhran”a sürüklendiğini ifade etmiştik. Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan’dan dağdaki çobana kadar hepimiz, “Zalim, üzerine düşeni yerine getirmeyendir” anlayışının gereğini yapmakla mükellefiz.
Ezilene kalkan, aç ve açıkta kalana el uzatmaktan geri durmamalıyız.
Bu anlamda “Dünya 5’ten Büyüktür” sözü slogan olmanın ötesinde bir şeyi ifade ediyor. Bugün dünyanın en
zengin 62 kişisinin mal varlığı, nüfusun yaklaşık yarısına yani 3,6 milyar
insana denkse; “adaletin çivisi çıkmış” demektir. “Çivisi çıkmış Dünya”da asıl zalimlik, üzerine düşeni yapmamaktır.
Her şey açık ve net;
“Hakve bâtıl” arasında bir savaş yaşanıyor. Ve Müslümanlar
bu savaşı “şeytanın kılavuzluğu”yla kazanmaya çalışıyor!..
Oysa değişmez
kuraldır; şeytanın kılavuzluğuyla hak aranmaz. Hak, Allah’ın ipine sımsıkı sarılıp,
sırat-ı müstakim üzere olmakla kazanılır. Ve de birliğimizi ve dahi dirliğimizi
daim etmekle...
***
Unutmayalım!...
İmtihanda olduğumuz
şu dünyada; zorluğun kolaylıkta, gecenin gündüzde hakkı vardır.
Her gecenin bir
sabahı olduğu gibi, her kışın arkasından da mutlaka bahar gelir. İnsanoğlu gün
gelir bolluk, gün gelir yokluk çeker. Bolluk içinde yaşarken şükürsüzlük
ihtirasına kapılırsa, gaflete düşer. Açlığı, yokluğu, sefaleti unutur; gönül
gözünü kör eder. Aklı başında olan ise, her tokluğun bir açlığı olduğunu idrak
edip zor günlere hazırlar kendisini.
Bol günler de
Allah’ın, zor günlerde... Bollukta da, zorlukta da hatırlamamız gereken olaylar
vardır; Hz. Yûsuf aleyhisselâmın kıssası gibi... Bu kıssa bize Allah’ın bir
lütfu olarak ilham olur. Azalan umudumuzu, yeşertir.
Görünmez bir el,
düştüğümüz gayya kuyusundan bizi çekip alır. Tıpkı kardeşlerinin karanlık
kuyuya atıp, ölüme terk ettiği Yûsuf
gibi...
***
Hz. Yakub
aleyhisselâmın gözünden esirgediği Yûsuf karanlık kuyuya atılır.
Dua duaya eklenir...
“Ey gâib olmayan
Şâhid!
Ey uzak olmayan
Karîb!
Ey mağlûp olmayan
Galip!
Beni bu musibetten
kurtar!
Bana bir çıkış yolu
nasip et!..”
Yakarışlar arş-ı
âlâya ulaşınca bir çıkış yolu aralanır.
Kervancılar
tarafından kurtarılıp, Mısır’da köle pazarında satılır.
Züleyha’nın ihtirası
ve iftirası sonucu zindana atılır.
Yûsuf isyandan beri,
tefekkürden içeri hep Allah’ına yönelir.
Nereye baksa Allah;
en karanlıkta da, en aydınlıkta da!..
Zindan arkadaşı
gördüğü rüyâyı anlatınca Yûsuf’a, suçsuz olduğunu ve serbest kalacağını
müjdeler dostuna.
Gün gelir rüyâ yorumu
doğru çıkar, zindan günleri biter, özgürlük başlar.
***
Mısır kralı rüyâsında
Nil’den çıkan 7 zayıf ineğin 7 besili ineği yediğini, 7 cılız başağın da 7
dolgun başağı yuttuğunu görünce, tâbirci arar Mısır’da.
Rüyâya aranan cevap
bulunamayınca, zindandan kurtulan dost giriverir devreye.
Bahseder doğru sözlü
Yûsuf’un meziyetinden.
Rüyâdaki “7 zayıf ineğin 7 besili ineği yemesi...”nin yorumu sorulunca Yûsuf’a, 7 yıl bolluğun arkasından 7 yıl da
kuraklık ve kıtlık olacağı, bu yüzden bolluk yıllarında elde edilen mahsulün
bir kısmının sonraki yıllar için saklanması gerektiğini anlatır krala.
Bu tâbiri duyunca
kral, Yûsuf’a hem özgürlüğün hem de sarayın kapılarını sonuna kadar aralar.
Bolluk yıllarında
yapılan hazırlıklar sayesinde darlık yılları rahatça geçirilir.
Kısacası budur Yûsuf
kıssası...
(Yûsuf Sûresi, 111
âyetten oluşan ve Kur’an’da bir konuyu baştan sona kadar anlatan tek sûredir.)
***
Hayat inişli çıkışlı…
Bazen bolluk içinde
yüzeriz, bazen darlıkla yüzleşiriz.
Bol günlerden geldik,
zor günlerden geçiyoruz…
Millet ve devletlerin
hayatında inişler ve çıkışlar sürekli yaşanır. Hz. Yûsuf kıssasının anlatıldığı
Yûsuf Sûresi’nde mealen ifade edildiği üzere 7 yıllık bolluktan sonra 7 yıllık
darlık, bir imtihanın gereği olarak Hz. Âdem aleyhisselâmdan kıyamet gününe
kadar devam edecek bir kuraldır. (7, Arapçada çokluk ifade eder. Yani 7’yi 7
olarak anlamamak gerekir.)
Şu günlerde hâlâ
bolluk dönemini yaşıyoruz. Hz. Yûsuf’un yaptığı gibi bolluk devrinin ardından
darlık vaktinin geleceğini hesap edip, tedbir alarak darlık dönemini rahat
geçirebiliriz.
Bu mücadeleyi
kazanabilmek için daha çok mal, para, mevki, şöhret hırsından yüz çevirip,
nimetlerin kıymetini bilmeli, şükrünü edâ etmeliyiz.
Zevkleri uğruna
dünyanın kölesi olanlar, özgürlüklerini kaybederler. Bağımlısı olduğu şeylerin
hazzını yaşayabilmek için sürekli dozu artırmak zorunda kalırlar. Deniz suyu
içmiş gibi, içtikçe susuzlukları artar. Dünyalık arttıkça açgözlülük ve hırsla,
“yok mu daha, yok mu daha, daha yok mu!?...” demeye başlar.
“İnsanoğlunun bir vadi dolusu malı olsa, ikinci bir vadi dolusu mal daha
ister. İki vadi dolusu malı olsa, üçüncüsünü ister. İnsanoğlunun gözünü ancak
toprak doyurur.”
(Buhârî)
Ölüm ise bütün
lezzetleri acılaştıran değişmez hakikat.
Hırstan vazgeçip,
kanaatin tükenmez bir hazine olduğuna biat etmeliyiz...
Madem ölüm nasihat,
ölmeden önce ölmeliyiz!..
Unutmayalım!..Dünyaya sahip olmaya değil, şahit olmaya geldik.
Rızıklandırıldığımız her şey şeyden hesaba çekileceğiz.
Zorluktan sonra
kolaylığa nasıl iman etmişsek; kolaylıktan sonra da bir zorluğun olacağı
imtihanın gereğidir.
***
Ey Rabbimiz!.. Bizlere hem fiili, hem de kavli dua yapabilme
gücü ver.
Bizleri Yûsuf misali
düştüğümüz kuyudan çıkar!..
Daraldık Ya Rab!..
Bizleri selamete
erdir.
Sen Hâlık’sın…
Bizleri her türlü
darlıktan kurtar.
Sen Vekîl’sin…
Bizleri hayra
ulaştır.
Sen Mucîb’sin!..
Dualarımızı kabul
eyle. (Âmin)