Bölgesel krizlerde dış politika (1)
Dünyadaki son gelişmeler ele
alındığında devletlerarası ilişkilerin genellikle realist çerçevede seyrettiği
söylenebilir. Bu kapsamda Rusya-Ukrayna Savaşı sadece iki ülkeyi ilgilendiren
bir durum değildir. Bu savaş uluslararası boyutları olan bir çekişmenin
yaşandığı tablo şeklinde okunabilir. Bu tablonun ortaya çıkmasında Rusya kadar
ABD ve AB liderliğinde Batılı ülkelerinde payının olduğu açıktır.
Bu krizin görünen ve görünmeyen önemli tarafları ABD, Avrupa Birliği,
Rusya, Çin, Türkiye ve diğer Avrasya ve Arap ülkeleri olarak sıralanabilir.
Son olarak paramiliter bir güç olan Prigojin liderliğinde Wagner’in geldiği
nokta Bölgede yürütülen politikaların nerelere varabileceğini göstermesi
açısından önemlidir.
Kriz, Sovyet-etki alanı aleyhine daralmanın en kritik noktasını ifade
etmektedir. Bir devlette yaşanan siyasi ve sosyal çalkantılar o ülkenin iç
sorunları olarak değerlendirilmesine rağmen bu durum söz konusu olan bölgeyi
büyük güçlerin ulusal çıkarları doğrultusunda müdahaleye açık hale
getirmektedir
Evet; Ukrayna krizi başka
bölgesel ve küresel krizlere de sebep olabilecek bir potansiyel taşımaktadır.
Her iki tarafın boğazlar üzerindeki beklentileri buna örnek olarak
gösterilebilir. Ancak şimdilik Türkiye’nin yürüttüğü denge politikasına bağlı
olarak bu beklentiler karşılık bulmuş görünmemektedir.
Mevcut durumda Rusya’nın
yürütmüş olduğu politikaların ve Rusya-Ukrayna Savaşı’nın, uluslararası
ilişkilerde gelinen durum son derece önemlidir. Ancak bugünkü ortamın
oluşmasına AB ve ABD gibi küresel güçlerin katkısını göz ardı edemeyiz.
Şu bir gerçek ki Soğuk Savaş
sonrası uluslararası ilişkilerin sağlıklı yürütülememesi, idealist
politikaların sadece söylemde kalması, bugüne kadar Batı’nın uluslararası
hukuku önemsemeyen ve ağırlıklı olarak yalnızca ulusal çıkarları ekseninde
hareket etmesi krizin çözümünü zorlaştırmıştır
Unutulmaması
gerekir ki Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra da, devamı niteliğinde olan
Rusya Federasyonu dünyadaki küresel eğilimleri doğrudan etkileyebilen bir güç
olarak kalmıştır. Batı dünyasının dağılma sonrası takındığı tek taraflı tavır
Rusya’nın günümüz politikalarının keskin çizgilerine sebep olmuştur.
Zira tarih boyunca Moskova
merkezli vuku bulan olaylar her zaman bütün insanlığı ilgilendirmiştir.
Dünyanın
en büyük nükleer silah stoğuna sahip olduğu potansiyel ki O atom gücü,
yeryüzündeki hayat emaresini birkaç kez silebilecek kapasiteyi içinde
barındırmaktadır, 4. en büyük
nükleer reaktör ağına ve kimi uzmanların hem sivil hem askeri amaçlı biyolojik
deneyler yürütüldüğünden şüphelendiği bir dizi gizli laboratuvara sahip bir
ülke ve tek adam ile Dünya siyasetinin kolay bir süreci yaşamayacağı
ortadadır.
Zengin doğalgaz ve petrol
rezervleri dolayısıyla Avrupa’nın hayati derecede tamamen enerji ihtiyacı
konusunda Rusya’ya bağımlı olması ise işin diğer boyutu.
İyi bir dış politika
tarafların karşılıklı faydasını gözetmekle mümkündür. Karşıdakini ciddiye
almak, sürekli yok sayacağı veya kötü muameleye tabi tutabileceği kuruntusuna
kapılmamak ve karşılıklı çıkarlar üzerinde anlaşılabilmekle mümkündür.
Unutmamak gerekir ki, Dünya siyasetinde dış politikanın ikili yapılabildiği
alanlar her geçen gün azalmaktadır. Üçüncü, dördüncü hatta daha çok tarafların
müdahil olduğu siyaset işi daha karmaşık ve şeffaf olmayan bir konuma
getirmektedir. Bugün dünyanın nerede ise her tarafında bir yangın söz
konusudur.
Orta
Doğunun Beyrut’u olmaya aday Ukrayna, hem Batı hem de Rusya açısından Kurulacak
Yeni Dünya düzeninde Orta doğudan sonra en ciddi bedellerin ödeneceği yer
olarak tarihe geçecektir.
Bu
Kaos ve ağır bedeller ödenirken Avrupa başkentlerinde politikacıların
kahvelerini rahatça yudumlayamayacaklarını tahmin etmek zor olmasa gerek.