Bol paralı bankacılık krizi
Ekonomide arz talep dengesi en temel göstergedir.
Bir şeye olan talep ile o şeyin arzı
arasındaki ilişki fiyat başta olmak üzere birçok unsuru belirler.
Hizmetler, emtialar, kıymetli madenler ve
hatta para bile bir maldır.
Talebe göre şekillenir.
Paraya olan sınırsız talep ise arz yönlü
kontrolü zorunlu kılar.
Neticede kimse “Bana para verme kardeşim!”
demiyor.
10 litre süt alsanız “Tamam yeter, koyacak
yerim yok, israf olur...” dersiniz ama para için bu durum geçerli değil.
Bu nedenle talebi sonsuz olan bir malın
arzının sınırlandırılması o malın piyasası üzerinde belirleyici olan esas
faktördür.
Tüm ekonomiyi işte bu paranın arzı
belirler.
“Peki ama madem talep sınırsız neden para
basıldıkça değeri düşüyor?” dediğinizi duyar gibiyim.
Çünkü para direkt kullanılan bir ürün
değil.
Bir değişim aracı...
Kimse parayı ekmek arasına koyup yemez ya
da sobada yakmaz.
Yani para kendi varlığı ile değişim aracı
olma dışında hiçbir işe yaramaz.
Paranın ise değiştirilmeyeceği çok az şey
vardır:
Mesela bazılarının şerefini, haysiyetini
hiçbir para satın alamaz.
Veya bir insana para olarak değer
biçemezsiniz.
Bunun gibi birkaç özel konu dışında
paranın neredeyse satın alamayacağı hiçbir şey yok.
Bu nedenle de parayı elde eden, istediği
diğer şeyleri elde edebileceğini düşünür.
Bunun sonucu olarak da sınırsız para
talebi ortaya çıkar.
Paranın kağıt ve mürekkepten oluştuğu ve
çok düşük bir üretim maliyeti olmasına rağmen para ile değiştirilen mal ve
hizmetlerin para kadar kolay bir şekilde üretilemediği gerçeği işte her şeyi
değiştiriyor.
Yani parayı basmak saatler sürüyor ama o
paranın takas edildiği yani satın aldığı sütü üretmek çok daha fazla zaman
alıyor.
Bu nedenle üretim araçlarını artırmayınca
yani inek sayısını artırmayınca parayı artırmak teknik olarak pratik hiçbir
fayda sağlamıyor.
Vatandaşlara verilen para artıp da üretim
araçları artmayınca elindeki para ile daha çok mal ve hizmet alacağı
düşüncesiyle talebini artıran vatandaş, istediği faydayı ancak kısa bir süre
sağlayabiliyor.
Çünkü süt satan kişi her gün aynı miktar
süt üretip satarken bir anda artan talep ile daha fazla süt istenmesi sonucunda
malının kıymetinin arttığı düşüncesine kapılarak ilk başta bahsettiğimiz arz
talep dengesini yeniden oluşturuyor.
Süt para kadar değerli oluyor.
Kâr etmek için bu işi yapan satıcı daha
fazla kâr için fiyat artırıyor.
Bu durum tüm mal ve hizmetler için geçerli
olan bir durum o basit arz talep dengesinin ir sonucudur.
Yani fazla para vermek fazla hizmet
üretmek anlamına gelmiyor.
Bir anda verilen fazla para ile vatandaşın
talebinin artması ve üretici ile satıcının fiyatı yükseltmesinden başka bir
sonuç ortaya çıkmıyor.
Bu durum yüksek enflasyon dediğimiz olguyu
tetikliyor.
Herkes her şeye zam yapıyor.
Hâlbuki olması gereken şey gelirleri yavaş
yavaş artırmak ve üreticileri daha fazla üretim yapmaya teşvik edecek
düzenlemelere girişmektir.
Lakin büyük finansal krizlerde piyasanın
küçülmesinin engellenmesi için yani finansal bir kriz nedeniyle harcama
yapmayarak “Ne gereği var şimdi bir şeyler almanın, cebimdeki para cebimde
dursun, zor zamanlardayız.” düşüncesine girmesini engellenir.
Çünkü kriz düşüncesi harcamaların bir anda
kesilmesi sürecini doğurabilir.
Yani vatandaş cebindeki para ile 10 litre
süt alırken tasarruf etmek için bunu 8 litreye düşürürse işte fazla olan 2
litre süt ekonomiyi geriye götürür.
Tabii bunu sadece süt için düşünmeyin. Her
mal ve hizmette böyle olur.
Sütçü geçinemediği için çalıştırdığı
elemanı işten çıkarır. Yani işsizlik gelir.
Daha sonra bu da yetmezse ineklerden
birkaçını satar.
Bu şekilde ekonomideki her alanda üretim
gücü geriye gider.
İşte ülkeler böyle kriz dönemlerinde
ekonominin geriye gitmesinin getireceği zararı yüksek enflasyondan daha büyük
gördükleri için para basıp talebi canlı tutmaya çalışırlar.
Bu durum ise vatandaşta bir
illüzyona neden olur.
Ekonominin gerileyişinde fiyatlama sorunu
dengeli olurken yüksek enflasyonda fiyatlama sorunu çok büyük bir dengesizlik
ile gerçekleşir.
Çünkü ulusal paranın satın alamayacağı
ithalata bağlı ürünler ABD doları cinsinden fiyatlanır.
Para basarak ekonomilerini canlı tutmak
isteyenlerin paraları da bu rezerv para karşısında değer kaybeder.
Çünkü ülke ekonomisinin ortaya koyduğu
üretim, alım satım, ticaret ile bir değerdir ve oradaki para miktarı da bu
değeri belirleyen unsurdur.
Ülkenin üretim gücü artmadığı hâlde para
miktarının artması ülkenin değerini değiştirmez.
Küresel rezerv para olan dolar üzerinden
bu değer sabit kalacağı için dolara karşı Türk Lirasının yani ulusal paranın
değer kaybetmesi sonucu ile karşılaşılır.
Bizdeki sorun bu ama birkaç gündür ABD’de
başka bir sorun var.
Kripto paralar ile çalışan üç ABD bankası
battı.
Bilançoları yüzlerce milyar dolarlık bir
büyüklükten oluşuyor.
Aslında mesele onların ekonomideki
büyüklüğü değil.
Amerika gibi onlarca trilyon doların
yanında bu para etkisi itibarıyla çok da büyük değil.
Ama parası olan vatandaşlara sahip
çıkılmayarak paralarının batması bankacılık sistemine güven problemini
doğurabilir ve aynı bizim 2001 krizinde yaşadığımız yıkımı tetikleyebilir.
İşte bu nedenle ABD hükümeti bankalarda
hesabı olanlara sahip çıktı ve kayyum atamaları yaptı.
2008 krizinde Mortgage Kriziyle birlikte
batan bankalara karşı “Bir daha asla!” denilen tarife yeniden uygulandı.
Sebebi ise çok basit, 2008’den çıkış için
ABD’nin öngördüğü tek çözümün para basmak olmasıydı.
Pandemideki parasal genişleme de buna tuz
biber oldu.
Yani ABD’nin bankaları ayakta tutmak için
faizleri daha fazla artıramayacağı zamana yayacağı bir süreç baskın geldi.
Ama mesele ABD’nin finansal sistemi değil
gümbür gümbür gelen Çin’e karşı ön almaktı.
Sanırım artık bu pek mümkün değil.
ABD’nin ekonomik adımları pekiştirebilmek
için ek vergilerle yeni bir ekonomiye yelken açmaktan başka çaresi yok.
Ama silah sanayine yaptığı yatırım ile
Çin’in etrafında kurduğu askeri ittifaklara bakılırsa ABD’nin başka bir
senaryosu olduğu görülüyor.
Parasal genişlemede çıkılamayan bir
dünyanın finansal baronları daha da zengin etmekten ve gelir uçurumunu açmaktan
başka bir sonucu olmayacak.
Çözüm mü: Ya yeni ve her ülkenin söz hakkı
olan bir küresel rezerv para ya da ABD dolarının basılmasında dünyanın söz
hakkı edinmesi...
Bir diğer senaryo ise tüm ülkelerin
paralarını dolara eşitlemesi ama bu pek mümkün bir senaryo gibi görülmüyor.
Bu tabloya göre Türkiye için dolar krizi
riski bir miktar da uzaklaşmış oldu.
Kripto paralar da büyük bir zafer kazandı.
Eğer bankalara sahip çıkılmasaydı kripto
dünyası yerle bir olurdu.
Bakalım balon fiyatlara karşı dünya nasıl
bir çözüm bulacak...
Yoksa herkesin içinde olduğu ve ateşe
doğru giden büyük bir helyum balonunda kaderimizin bizi götüreceği yeri mi
izleyeceğiz?