Dolar (USD)
35.25
Euro (EUR)
36.83
Gram Altın
2964.31
BIST 100
9619.99
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
13 Şubat 2021

Boğaziçi'nden görünenler

Boğaziçi üniversitesinde gelişen olayları bir boyutuyla Türkiye’de genel olarak üniversiteler meselesiyle ele almak, diğer boyutuyla Osmanlı’dan beri devam eden modernleşme süreci ile Türk modernleşmenin doğası, batılılaşma, sınıflaşma; hasılı siyasal, sosyal, kültürel ve ekonomik tartışma ve gelişmelerle bağlantılı olarak analiz etmek problemin daha iyi anlaşılması açısından bir zorunluluktur.

Türkiye’de üniversite meselesinin “rektör atamaları” gibi tikel bir konunun çok daha derinlerinden beslenen meseleleri vardır. Dolayısıyla “rektörler seçimle mi yoksa atama ile mi işbaşına gelsin” sorusu, “bir üniversite nasıl olmalı” sorusu cevaplandırılmadan anlamlı olamaz kanaatindeyim. Doğrusu bir üniversite mensubu ve rektörlerin iki türlü işbaşına gelme biçimlerini tecrübe etmiş bir kişi olarak aralarındaki farkın yansımalarını görebilmiş değilim. Bu, rektörlerin seçimle işbaşına gelme şıkkına itiraz ettiğim şeklinde anlaşılmamalıdır. Fakat seçimi dillendirenlerin nasıl bir şeyi kastettikleri belli değildir. Bu zamana kadar seçimlerde öğrencilerin tercih ve oy kullanması zaten söz konusu olmamıştır. Ancak meselenin buraya kilitlenmesi, toplumun tipik bir şekilde “tekil”likler etrafında gruplaşması tavırlarının bir başka versiyonu gibi durmaktadır.

Burada yapmaya çalıştığım analizlerin öncelikle Boğaziçi Üniversitesi’nin ağırlığını azaltma ya da görmezden gelme şeklinde okunmaması gerekir. Çünkü böyle bir niyet içinde değilim. Fakat bilimsel bağlamda bazı kıpırdanışlar olsa bile, henüz Türkiye’nin entelektüelleri olan üniversite mensuplarının yeni teoriler geliştirme ve bu teorileri uluslararası dolaşıma sokma anlamında bir çıtayı yakalayamadığını (gerçeklerden kaçmak istemeyenler için önemlidir) belirtmemiz gerekir. Boğaziçi Üniversitesi de bunun bir istisnası değildir. Ümidimiz ve hedefimiz böyle bir düzeyi yakalayabilmektir.

İlgili olduğum sosyal bilimler alanında, daha çok Avrupa menşeli sosyal bilimcilerin açıklama modelleri olan teoriler üzerinden bir okuma yapıldığını acizane söyleyebilirim. Üniversiteler evrensel bilgi üreten mekanlardır ancak üniversite mensubu entelektüeller kendi ülkelerindeki sorunlardan (yerelden) hareket ederek evrensele doğru ürettikleri bilgiyi bir “mekan”a (toprağa) yerleştirmek durumundadırlar. Bu açıdan kendi toplumlarına değmeleri öncelikli bir zorunluluktur. Boğaziçi Üniversitesi’nde olayların gelişim seyri önemle ve özellikle bu yerlilik meselesi üzerine durmayı icbar etmektedir. Ancak dikkat ederseniz, konunun en önemli boyutu hiç merkeze alınmamaktadır.

Aslında konuyu Boğaziçi Üniversitesi’nin toplumda tartışılma bağlamı üzerine yoğunlaştırmak gerekirse, içiçe girmiş birkaç genel sorunun burada görünür olduğunu söylemek mümkündür. Birincisi, Osmanlı’dan beri devam eden modernleşme hareketlerinin genel niteliği yukarıdan aşağıya bir nitelik taşımasıdır. Modernleşmesinin bu niteliği Boğaziçi Üniversitesi’ndeki olaylar süresince daha net görünür olmuştur. Toplumdaki bir takım eleştirilerin alttan alta bu zihni arkaplana itiraz ya da onu kabulden beslendiğini görmekteyiz. İkinci önemli nokta, yukarıda bahsettiğimiz yerlilik meselesidir. Boğaziçi Üniversitesi’nde açılan pankartlardan, gösterilerin içeriği ve söylemlere kadar bu problem de görünür olmaktadır.

Ancak üçüncü bir nokta var ki, bu da hangi mesele olursa olsun toplumdaki tartışma kültürünün zayıflığı ve kutuplaşmanın belirginlik kazanmasıdır. Şurası bir gerçek ki, içinde yaşadığımız toplumda sağlıklı olarak tartışmamız gereken ciddi meseleler bulunmaktadır. Fakat tartışma kültürü, ideolojik angajmanlar ve kutuplaştırıcı söylemlerin baskın olduğu bir ortamda gerçekleşememekte ve nihayetinde anlıksal çözümlerle meseleler aslında bir sonraki tartışmalara kadar dondurulmaktadır. Fakat sağlıklı konuşma ve tartışmanın ertelendiği her bir durumda, geleceğe daha dolambaçlı hale gelmiş sorunlar yumağı taşınmaktadır. Umarız akl-ı selimle mesele çözülür.