Dolar (USD)
35.20
Euro (EUR)
36.68
Gram Altın
2972.02
BIST 100
9953.43
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
08 Şubat 2021

Boğaziçi'nde neler oluyor?

Öğrencilerin eğitim-öğretim hakları elinden mi alındı? Hayır. Üniversite kapısından içeri alınmayan öğrenciler mi var? Hayır.

Melih Bulu, öğrenciler aleyhinde bir söz mü sarf etti? Onları tehdit mi etti? Hayır. Hatta LGBT’li öğrencilere sapkın diyen içişleri bakanına karşın onların özgürlüklerini savunuyorum dedi.

Peki, akademisyenler arasında ayrımcılık mı yaptı? Hayır. Kantin fiyatları mı zamlandı? Hayır. Liyakat sorunu mu var? Hayır. Polis, gösteri yapan öğrencilere “aşağıya bak” mı dedi? Hayır.

Buradan bir gezi çıkar mı? Elbette hayır.

O halde nedir bu kopartılan gümbürtü? Günlerdir sokaklarda “Kayyım rektör hesap verecek” şeklinde atılan basit ve bayağı sloganların amacı nedir? Kim kime hesap soruyor?

Ne yani rektörün Cumhurbaşkanı tarafından atanması hukuka uygun değil mi? Üç yıl önce 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nda yapılan değişiklikle bu yetki cumhurbaşkanına verildi.

"Devlet ve vakıf üniversitelerine rektör, Cumhurbaşkanınca atanır” denildi. Yani ortada yasal bir düzenleme var.

Tamam, buna rağmen öğrenciler bu yasal düzenlemeye karşı olabilirler. Ve protesto haklarını kullanabilirler. Bu ülkede yasaların belirlediği çerçevede herkes demokratik hakkını sonuna kadar kullanabilir. Kullanabilmelidir de.

Bu onların neterörist olduğu anlamına gelir ne debaşları küçükken ezilmesi gereken birer yılan.

Ne var ki bu tür ortamlar tarihin her döneminde bizzat terör örgütleri tarafından kullanılır. Ve ağına düşürdükleri gençleri kışkırtmak suretiyle ülkede bir kaos ortamı oluşturmaya çalışırlar.

Öğrenci ve terör gruplarını ayırt etmek ise kuşkusuz güvenlik güçlerinin ve istihbarat servisinin uzmanlık alanıdır.

Burada siyaset, medya ve sivil toplum dünyasına düşen sorumluluk olaylara sükûnetle yaklaşmak ve topyekûn yargılardan kaçınmak olmalıdır. Üniversiteyi Amerikancı terör yuvası bir okul olarak takdim etmek doğru bir yaklaşım değildir.

Neticede 15 bin öğrencisi olan bir üniversitede olaylara karışan yaklaşık 500 kişi. Onların da büyük bir kısmı Boğaziçili değil. Belli ki terör örgütlerinin de devreye girmesiyle, ciddi karışıklık çıkarmak isteyen birileri var.

Mesele artık rektör meselesi olmaktan çıkmış siyasetçilerin kavgasına dönüşmüş durumdadır.

Müslümanların kıblesine yapılan saygısızlığı bile göremeyecek kadar düşünme melekeleri dumura uğramış bağnaz siyasetçilerin, akademisyenlerin ve sanatçıların yaşadığı bir ülkede bu meseleyi çok yönlü tartışmak ve nihayete erdirmek durumundayız.

*

Bakınız bu ülke ne rektörler gördü;“Hükümet yüzde 95'le gelse bile bazı kurumlar izin vermez” diyerek tehdit edenlerden, CHP kürsüsünde hükümete eleştiri yaptıktan sonra rektör olanlarına, başörtülü öğrencileri kapıdan içeri almayan despotlarına hatta bir oyla rektör atananlarına varana kadar ne hukuksuzluklar yaşandı.

Bugün yeri göğü inleten sözde demokrat, özgürlükçü ve seçim isteyen zevat o gün “kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet” sloganları attı mı? Tam tersi bu işleri pek bilimsel, akılcı ve ilerici buldu!

Beni asıl üzen, bugüne kadar gençlere ve onların eğitimlerine, gelişmelerine yönelik dişe dokunur bir çalışma yapmayan, gayret göstermeyen, proje üretmeyenlerin hemen her gün gençlik elden gidiyor feryatlarıdır.

Elli yıldır “Asımın Nesli” diyorlar ancak ortada onlar için ürettikleri kayda değer hiçbir şey yok. Kimse bu ülkenin okullarında yetişen gençler nasıl oluyor da kolaylıkla terör örgütlerinin aparatlarına dönüşüyor diye sorgulamıyor.

Onları terörist demek kolaycılığına düşmeden asıl “biz nerede hata yaptık” demeleri gerekmez mi?

Gençler, elli yıldır kör ideolojilerin tuzağında azılı birer militana dönüştürüldü. Bu ülkenin üniversitelerinde okuyan bir genç kendi ülkesine karşı PKK saflarında savaşacak ve orada ölecek kadar nasıl zehirlenmiş olabilir?

Ve hangi eğitim düzeneğinde bu hale geldiler? Asıl sorgulamamız gereken burası değil mi?

Bu gençler bu ülkede doğup büyüdüler ve hepsi buranın çocuklarıdır. Onlara kızmak ve babalarına şikâyet etmek ya da terörist olarak yaftalamak yerine kendimizden uzaklaştırmamanın ve onları anlamanın yollarını arasak daha yerinde bir iş yapmış olmaz mıyız?