Boğaziçi
Eserlerini okurken huzur bulduğum yazarlardan biri de Mustafa Kutlu’dur. İyi bir yazar, kıymetli bir kitap, nefis bir kapak ve hayırlı bir yayınevi bir araya gelince ortaya Boğaziçi çıkmış. Doğrusu zarfı da hoş mazrufu da. Ressamlık vasfı da bulunan Mustafa abimiz kitaplarının kapaklarına özeniyor. Haklı da. Muhteva zaten emek mahsulü, kapak da mükemmel olmalı. Bu eseri, rahatlıkla kütüphanenizin teşhir/seyir rafına yerleştirebilirsiniz.
Boğaziçi, yazarımızın ‘İstanbul gezi
yazıları’nın üçüncüsünü teşkil ediyor. İsminden de anlaşılacağı üzere mazide
Boğaziçi’ne yapılmış bir seyahatnamenin ardından kaleme alınmış yazılar demeti.
Benim kötü bir huyum başladı aziz dostlar! Okuduğum iyi kitapların altını,
üstünü, sağını solunu çizip duruyorum. Sahipleri görse herhâlde beni ayıplar
ama neyleyeyim ki bu derkenarları çıkarmazsam okumanın hakkını vermemiş olurum.
En azından bizden sonrakiler belki bu okumalardan bir şey çıkarır, üstünde
çalışır, altı çizili satırlara bakarlar.
Neler
var kitapta peki? Neler yok ki diye sorsak daha doğru olur. Mesela Yahya Efendi
Dergâhı, Ortaköy ve Bebek, Rumeli Hisarı, Baltalimanı Sahilsarayı, Emirgan,
Kireçburnu ve Büyükdere Çayırı, Sarıyer ve Suları, Telli Baba ve Rumeli Kavağı,
Anadolu Kavağı, Beykoz, Mecidiye ve Beykoz Kasrı, İncirköy, Paşabahçe, Çubuklu,
Güzelce Hisar, Göksu, Küçüksu, Kandilli, Çengelköy, Havuzbaşı, Küplüce,
Beylerbeyi, Nakkaş Baba Mezarlığı... Sayfalar boyunca bu semtlerin güzel
çehrelerinden dem vurulmakta. Geçmişleriyle, efsaneleriyle, hikâyeleriyle,
kıssalarıyla, menkıbeleriyle, deyimleriyle, düşülmüş tarihleriyle, türküleriyle
ve bilhassa insanlarıyla. Yazarımız, değişen mimariye, bozulan iklime ve ‘rant
ekonomisi’ne zarif ve hafif dokunuyor. Mustafa abinin özelliğidir bu. En sert
tenkidini, en yumuşak yumruğuyla yapar. Fikrini üslûbunca söyler ve neticeyi
okuyucunun insafına, irfanına ve vicdanına havale eder. Arada adı geçen
çeşmelere, camilere, tekkelere, dergâhlara, mescitlere, saraylara, yalılara,
köşklere, hamamlara yazılmış şiirler, beyitler… Ne mübarek ecdadımız var. Binayı
dikiyor, eseri yapıyor, sonunda mührünü de vuruyor.
İşin güzel tarafı,
okudukça İstanbul’a olan sevdanız katmerleniyor. “Daha fazla değişmeden ve
bozulmadan bu semtleri ben de gezivereyim.” diyesiniz geliyor. Böyle İstanbul
âşığı mihmandarın peşine düşerseniz olacağı budur. Boğaziçi mutena hâliyle
yüreğinize yerleşiveriyor. Hikâyecimizin Ekrem Işın ile yaptığı “İstanbul
Tekkeleri” ziyaretleri başka bir fasıl. Sadece Ortaköy semtinin değişimi için
dahi olsa bu sayfaları karıştırmalı. Arada bir has şairlerimize rahmet yollanıyor.
Mesela Muallim Naci yâd ediliyor: “Hakperestim arz-ı ihlas ettiğim dergâh bir /
Bir nefes tevhitten ayrılmadım Allah bir.”
Kitap boyunca ismi geçen yapıların
mimarları, hayırhah inşacıları unutulmuyor. Bir bakıma Boğaziçi’nin gayr-ı
resmi sivil tarihi. Semtlerin bahçeleri, bostanları, korulukları, mesireleri, huzur
beldeleri olan yeşil alanları, gözü ve gönlü okşuyor. Ana caddelerin ihtişamı
ve arka sokakların dramı… Boğaziçi’ni anlatıp da Yahya Kemal üstadımızdan
emanet mısra alınmaz mı: “His var mı bu âlemde nekâhet gibi tatlı / Gönlüm bu
sevincin halecaniyle kanatlı, / Bir taze bahar âlemi seyretti felekte / Mevsim
mütehayyil, vakit akşamdı Bebek’te.” Yazarımız semtleri hikâye ederken
sakinlerini unutmuyor. Vaniköyü’nü anıp da Tahsin Banguoğlu’na rahmet
yollamamak mümkün mü? O yalıya merhum Olcay
Yazıcı ile birlikte gitmiştik. Mustafa abi semti bir kenara bırakıp hatıralara
dalıyor, geçmişte arkadaşlarıyla büyüklere yaptıkları bayram ziyaretinden dem
vuruyor. Çengelköy ve Beylerbeyi bahsinde Asaf Hâlet Çelebi zikredilmez mi?
Şairimizin biyografisini yazan Mustafa Miyasoğlu’nu da rahmetle anıyor ve
semtin simge şairleri İsmet Özel’e ve Nurettin Durman’a el sallıyor. Okura
hatırlattığı Çelebi’nin şu mısraları, tam yerini bulmuş: “Bir aynada bambaşka
cihanlar gördüm / Geçmiş gelecek bir sürü canlar gördüm / Bazen de zamanlarla
geçen ömrümde / Bir asra sığmazmış gibi anlar gördüm.”
Semtler
eski ve yeni sakinleriyle değer kazanır. Küplüce bana Cahit Zarifoğlu’nu
hatırlatır her vakit. Mustafa abi de zaten ona geniş yer ayırıyor. Mustafa Ruhi
Şirin’le birlikte ziyaretlerini anıyor. Mezarını ille de arayıp buluyor ve
hafızasında kalan, “Hama” için yazdığı şu iki mısraı hatırlıyor: “O sabah ezan
sesi gelmedi camimizden / Korktum bütün insanlar, bütün insanlık adına.” Eserin
can alıcı bölümlerinden birisi Nakkaştepe’deki Nakkaş Baba efsanesi ve
bilinmeyen mezarını buluşun süruru. İstanbul’da yaşayan talihliler ve Dersaadet’e
‘bir tatlı huzur’ almaya gelen Anadolu yaranı! İstanbul’u bir nebze gezip
dolaşacak ve bu aziz şehri daha çok sevecekseniz elinizden Mustafa Kutlu’nun Boğaziçi kitabı eksik olmayacak. Hikâyecimizin
bütün eserlerini neşreden Dergâh Yayınları, ayrıca Topkapı’dan Topkapı’ya kitabını da şehir edebiyatımıza armağan
etti. Duyun, bilin, alın ve okuyun istedim.