BM küresel dünya hükümeti mi?
DSÖ Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus, Bill Gates, Dr. Peter Hotez ve Anthony Fauci, yeni bir pandeminin yaşanacağını söylemişler. Öyle ki Covid-19 bu yeni salgının yanında hafif kalır demişler.
Salgını, insanları bir terbiye aracı olarak kullandıklarını
ve onları küresel yeni dünya hükümetine doğru hazırladıklarını daha evvel
defalarca ifade etmiştik.
Geçen hafta Dr. Jill
Glasspool Malone, Romanya'nın Bükreş kentinde Parlamento Sarayı'nda
düzenlenen 4. Uluslararası Covid Zirvesi'nde tam da bunu dile getirdi.
Bugün onun ağzından siz kıymetli dostlarıma birkaç hususu
dile getirmeye çalışacağım.
Malumunuz, BM ve
kuruluşları ulusal egemenliğimiz pahasına her gün yeni yetkilerle donatılıyor.
Bunlar, evrensel olarak uygulanabilir düzenlemeler, çok taraflı anlaşmalar,
sözleşmeler ve elbette yaptırımlar.
Dr. Jill Glasspool tam da bu noktada genişletilmiş,
küreselleşmiş bir idari devletin ortaya çıktığını ifade ediyor ki ben de
epeydir bu kanaatteyim.
Örneğin Covid krizi,
BM'yi bir dünya hükümeti haline getiren ilginç bir tecrübeydi.
BM devasa bir güç haline geldi. Herhangi bir anlaşmayı yok
sayabilecek cesarette bir üye devletin olmaması da çok manidar değil mi?
Küresel ekonomiyi,
göçü, üreme sağlığını, para sistemlerini, dijital kimlikleri, çevreyi, tarımı,
ücretleri, iklim değişikliğini, tek dünya sağlığını ve merkezi olarak dikte
eden küreselci programları hangi devlet itiraz edebiliyor?
Düşünün, BM kişisel ve ulusal hayatımızın her boyutunu
düzenlemek istiyor. Dünya çapında ulusal
egemenliği azaltmak ve ortadan kaldırmak, dolayısıyla çeşitliliğimizi,
geleneklerimizi, dinlerimizi ve ulusal kimliklerimizi azaltmak için çalışıyor.
BM, üye devletlerin yanı sıra Bill ve Melinda Gates Vakfı, Dünya Bankası, CEPI, GAVI, Dünya Ticaret
Örgütü, Avrupa Birliği ve Dünya Ekonomik Forumu gibi diğer küreselci
kuruluşlarla ortaklıklar ve stratejik anlaşmalar yapmayı sürdürüyor.
WEF ise 2020'de, iklim değişikliği de dahil olmak üzere
sosyal sorunlar etrafında küresel yönetişimi yeniden düzenlemek için Covid
krizini kullanmak üzere bir plan geliştirmişti.
Onlar bu planlamaya "Büyük Sıfırlama" adını verdiler.
Bilindiği gibi WEF, dünyanın en büyük şirketlerini temsil eden
bir ticaret organizasyonu olarak beliriyor. Çünkü bu kurum "milyarder sınıfı" olarak da bilinen küresel elit
üyelerinin ekonomik gücünü desteklemek için özel olarak tasarlanmıştı.
Diğer taraftan Birleşmiş Milletler'in liderliği altında,
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) dahil olmak üzere tümü küresel yönetimle ilgilenen on
dört uzman kuruluş bulunmaktadır.
Bu kuruluşların hiçbirinin, savaşları sona erdirmeyi, dünya
barışını ve insan haklarını geliştirmeyi amaçlayan orijinal BM Şartı'nın
kapsamıyla hiçbir ilgisi yoktur.
Bakınız, “Sürdürülebilir
Kalkınma için 2030 Gündemi” denilen bir şey var. Dünyamızı dönüştürmeyi
amaçlayan bir anlaşmadır bu.
Ve 2015 yılında uluslararası hukuka dönüştürülmüştür. Bu
anlaşma, Birleşmiş Milletler'i kendi kendine hizmet eden bir küresel hükümet
bürokrasisi konumuna yükseltmiştir.
2030 Gündemi'nin 169 hedefi var ve bu hedeflerin neredeyse
tamamı küresel yönetişim üzerinde doğrudan bir etkiye sahip.
Şunu net bir şekilde
ifade edebiliriz ki 2030 Gündemi özünde totaliter, sosyalist bir manifestodur.
Hedeflerine baktığınızda zaten karşımızda bir dünya
hükümetini görüyoruz. Küresel ısınmadan
tutun, karbon ayak izi, sosyal kredi notuna varana kadar hayatımızı sil baştan
tanzim edecek birçok hedefi barındırmaktadır.
Dr. Jill Glasspool’un da ifade ettiği gibi yerel, ulusal ve
uluslararası düzeyde herkesin, BM’nin doğrudan insanı ele geçirme planlarına
karşı direnmesi gerekiyor.
Bu sorunu çözmek için
mahkemeleri, yasa koyucularımızı, medyayı, halk protestolarını yani her türlü
gücümüzü kullanmak zorundayız.
Kişisel ve ulusal egemenliğimizi gelecek nesillere aktarmak
ve yaşatmak için hep birlikte çalışmalıyız. Yeni Dünya Düzeni’ni reddediyoruz!