BM demokrasisi
Dünyanın gözü kulağı New York’ta yapılan BM Genel Kurulu’na çevrildi. 3’ü gözlemci 196 ülkenin, 143’nün devlet başkanı ve başbakan düzeyinde temsil edildiği BM Genel Kurulu, 27 Eylül Cumartesi günü sona eriyor. Tüm üyelerin eşit egemenliğine dayandığı söylenen Birleşmiş Milletler sisteminde maalesef 5 ülke diğerlerinden çok daha fazla eşit olarak temsil ediliyor. BM’de maalesef Afrika kıtası, Güney Amerika, hatta hatta 2 milyar Müslüman nüfusunu temsilen tek bir ülke BM Güvenlik konseyinde temsil edilmiyor. Toplantılarda Sisi gibi diktatörlerin baş köşeye oturtulması, Adnan Kaşıkçı cinayetinin hesabını sorulamaması BM’nin sorgulanması gerektiği hakkındaki görüşleri güçlendiriyor.
‘Dünya beşten büyüktür’ diyerek insanlığı Çin, Fransa, Rusya, İngiltere ve ABD’nin çıkarlarına mahkum eden sistemi eleştiren Başkan Erdoğan da Genel Kurul toplantılarına katılıyor. Güvenlik Konseyinde daha geçen hafta, yüzlerce ülkenin İdlib’e katil Esed’in saldırılarını kınayan tasarısını Rusya ve Çin’in vetosu ile kabul edilmediğine şahit olduk. İsrail’in Filistinlilere uyguladığı zulümler, yasa dışı yerleşimler ABD ve İngiltere’nin vetoları ile görmezden geliniyor.
Genel Kurul, Güvenlik Konseyi, Ekonomik ve Sosyal Konsey, Vesayet Konseyi, Uluslararası Adalet Divanı ve Genel Sekreterliğin yanında 15 ihtisas komisyonundan oluşan yapıda parayı veren düdüğü çalıyor. Komisyonlara parayı en çok veren ABD, dünyayı kendi çıkarlarına göre şekillendiriyor. Dünyaya bir tüccar gözüyle hükmetmek isteyen Başkan Trump, BM Filistinli Mültecilere Yardım Ajansının ödeneklerini keserek, Filistinlilerin devlet hayallerini bitirecek yüzyılın ihaneti anlaşmasını hayata geçirmek istedi. Filistin demişken, geçtiğimiz hafta yapılan İsrail seçimlerinde, Netanyahu’nun partisi Likud, başka bir savaş suçlusu Benny Gantz’ın liderliğini yaptığı Mavi Beyaz ittifakından 2 vekil daha az çıkardı. İsrail’deki seçim sistem aynı BM’deki seçim sistemindeki gibi eşitler arasında daha eşit oylara benziyor. İsrail’de 6 milyon 394 bin seçmen bulunuyor. Batı Şeria’da 400 bin, Doğu Kudüs’te 220 bin yasa dışı göçmen statüsündeki Yahudi oy kullanıyor. Yasa dışı göçmen sayısı 1 milyonun üzerinde. İsrail vatandaşı olan 2 milyon Filistinli seçmen var. Filistinli seçmenlerin hepsinin oy kullanması durumunda bile seçebilecekleri milletvekili sayısı 13’ü geçmez. 1 milyonu yasa dışı olmak üzere toplam dört milyon Yahudi ise 120 vekil bulunan Knesit’e 107 milletvekili gönderiyor. Anlayacağınız Yahudinin oyu Müslümanınkine göre çok daha eşit.
Osmanlı’yı parçalanma sürecine sokan Meşrutiyet’in ilanıyla oluşturulan Meclisi Mebusan’a baktığımızda kimlerin eşitler arasında daha eşit olduğunu görürüz. Üçte biri ayan üyesi olması düşünülen meclisin önce 120 üyeden oluşması öngörülmüş, daha sona Abdülhamit’in baskısıyla üye sayısı 130’a çıkartılmıştı. Ve Vekillerin en az üçte biri azınlıklardan seçilme şartı vardı. İşin Türkçesi İttihatçılar, 30 bin Rum, Ermeni, Yahudi yani gayri müslime bir vekil çıkartma fırsatı verirken, 130 bin Müslüman ancak bir vekil çıkartabiliyordu. Son dönemde birilerinin benim oyumla dağdaki çobanın oyu aynı mı diye tepinmesinin sebebi işte bu sistem. Son dönemde yapılan seçimlerde ise Hakkari 30 bin oyla bir vekil çıkartırken, İstanbul 153 bin 339 oyla bir vekil çıkartıyor. Kerkük’ün petrollerine ele koymak isteyen İsrail, ısrarla nüfus sayımını yapmadığı Kerkük’e 300 bin Yahudiyi seçmen olarak göndererek eşitler arasında en eşit oyla arzı mevud hayalleri kurmaya devam ediyorlar. Yüzde 10 temsil gücüyle suriyenin meşru otoritesi sayılan katil Esed yetmiyormuş gibi, birde yine yüzde 10’un bile altında bir tabana dayalı PKK terör yapısına Suriye’nin yarısı teslim edilmek isteniyor.
Dünyada adalet ve özgürlük dengesini sağlamak için var olduğunu iddia eden BM, adaleti ancak en tabandakilerin ihtilaflarında sağlayabiliyor. Yoksa, ABD’nin Afganistan’da katlettiği onbinlerce sivil, Irak’ta katlettiği milyonlarca sivil, Suriye’de bombalarla katlettiği onbinlerce sivil için Adalet mekanizması çalışmıyor. Adalet mekanizması, Keşmir için, Doğu Türkistan için, Suriye için, Filistin için çalışmıyor. Özgürlük dedik ya, özgürlük ise, ABD ve emperyal güçlerin taşeronu olan terör örgütü mensuplarının insan öldürme, suç işleme özgürlüklerini koruyor bu sistem. Yoksa bir Filistinlinin hayatta kalma özgürlüğü hiç ilgilendirmiyor bu yapıyı. Veya kırmızı çizgi olarak ilan edilen Esed’in attığı kimyasal bombalar İsrail’in çıkarları için görmezlikten gelinebiliyor. İsrail’in ve hegemon güçlerin nükleer silahları kimsenin umurunda değil, sadece Müslüman bir ülkenin nükleer bir silaha erişme ihtimali bu beylerin tüylerini diken diken ediyor. İşin açıkçası demokrasi ile sömürülüyoruz. Vesselam…