Bizim Ziya
Edebiyat toplulukları
edebiyatımızın yönünü tayin etme noktasında etkilidir. Yedi Meşaleciler de kısa
süren dergicilik faaliyetlerine rağmen etkili olmuşlardır. 15 Ekim 1928’de
“Yedi Meşale” dergisi kapanmıştır.
Doğum ve ölüm tarihlerini takip etmeye çalışıyorum. 15 Ekim de Yedi
Meşale dergisinin kapanma tarihidir. Biraz da ölüm gibidir kapanışlar.
Sabri Esat (Siyavuşgil), Yaşar
Nabi (Nayır), Muammer Lutfi (Bahşı), Vasfi Mahir (Kocatürk), Ziya Osman (Saba),
Cevdet Kudret (Solok) ve Kenan Hulûsi’nin (Koray) birlikteliğinde oluşan
Yedi Meşale topluluğu, ortak çıkardıkları kitaba “Yedi Meşale” adını vermişlerdi.
Topluluk daha sonra bu isimle anıldı.
Toplam sekiz sayı yayımlanan
(1 Temmuz - 15 Ekim 1928) derginin sahibi ve müdürü Yusuf Ziya Ortaç’tır.
Alfabe değişikliği nedeniyle süreli yayınların basımı zorlaşınca dergi
kapanıyor. Kenan Hulûsi dışındaki isimler şairdir. Dolayısıyla derginin
şiirimizdeki yeri önemlidir. Sabahattin Ali’yi de bu dergide görmekteyiz.
Dergide eleştiri yazıları da bulunmaktadır. Dergi hakkında Yusuf Ziya, “Meş‘ale’nin halis bir
sanat mecmuası olacağını, onun sayfalarında edebiyatın ukalâlarından, mûsikinin
dedikodularından, resmin iddialarından ziyade mahsullerinin bulunacağını
söylemiş ve daha çok yeni imzalara açık tutulacağını vurgulamıştır.”
Yeni imzalara açık olmak ve
sadece edebî esere odaklanmak takdire değer. Bugün de yeni çıkan birçok dergi
benzer iddialarla çıkıyor ama zamanla bir “kadro” dergisi hâline dönüyor.
Maalesef kaçınılmaz durum budur. Yedi Meşale dergisinde Necip Fazıl Kısakürek,
Ahmet Kutsi Tecer, Ömer Bedreddin Uşaklı gibi devrin önemli isimleri de
yazmıştır. Bu çeşitlilik edebiyatımızın zenginliğini, ediplerimizin enginliğini
gösteriyor. Gerçekten de bir edebiyat dergisinde ideolojik ve siyasî saplantı
olmamalıdır. Güzeli esas almak ve edebî eseri yaymak birinci şart olmalıdır.
Yazana değil, esere bakmak gerekir.
Yedi Meşaleciler içinde en çok sevdiğim şair Ziya Osman’dır. Genellikle geçmişe, bilhassa çocukluk günlerine özlem duymaktadır Saba. 1950'ye kadarki şiirlerinde çocukluk günlerine dönme isteği görülür.
“Baktıkça hep semt semt, yer yer/Beş yaşım, on beş yaşım, ah yirmi yaşım!” diyerek çocukluğundan başlamak üzere hayatını film şeridi gibi bu iki dizede özetler, çocukluğuna ve yaşadığı sokağa özlem duymaktadır Ziya Osman.
Ziya Osman, “Nefes
Almak” başlıklı şiirinde de yaşama sevincini dile getirir. “Nefes almak, içten içe, derin derin/Taze, ılık, serin/Duymak havayı
bağrında.”
Ziya Osman Saba’nın şairliği yanında dostluğu da öne çıkar. Cahit Sıtkı ile dostluğu imrenilecek ve kıskanılacak düzeydedir. Bu dostluğun ortak noktası şiirdir. Demek oluyor ki şiir dost kazandırıyor, dostluğu güçlendiriyor. Ziya Osman’ın Cahit Sıtkı’ya ithaf ettiği “İmkânsız Tesadüfler” başlıklı şiiri dostluklarının derecesini gösterir: “ Şimdi çıkıverecek karşıma arkadaşım/Mektebe gitmek için geçtiğimiz şu yoldan/Babam tok sesiyle birden çağıracak: "Ziya!"/Kalbimde eski sevinç, dallarda eski bahar.”
Cahit Sıtkı ile Ziya Osman arasındaki dostluğu daha iyi anlamak için “Ziya’ya Mektuplar” adıyla basılan Cahit Sıtkı’nın Ziya Osman’a gönderdiği mektuplar okunmalıdır. Bir mektupta Cahit Sıtkı şöyle seslenir:
“Bir
Tane Ziyacığım,
Evet,
anne gibi, sevgili gibi, dost örneği bir tane Ziyacığım.”
Yedi Meşale deyince akla biraz da Ziya Osman geliyor.
15 Ekim derginin kapanma günü olunca Ziya Osman’dan bahsetmemek olmazdı. Dergi
kapansa da şiir meşalesi sönmemiştir, Ziya Osman’ın şiiri zaman geçtikçe daha
iyi anlaşılmış ve sevilmiştir.
insan sadece seveceği bir kadınla bile mesut olabilir, diyordu. Ne güzel demiş! Ömrünüzü vereceğiniz bir kadın, bir eş dünyaya değmez mi? Şimdi, biz hâlâ onun hem şiirine hem de öğüdüne ihtiyaç duyuyoruz. Ziya Osman bizim sesimizdir; Türkçemizle dokumuştur şiirini.