Bizim patatese ihtiyacımız yok ama...
Dışarıda lapa lapa kar yağıyordu. Hava çok soğuktu. Yaşlı adam ve eşi sobayı yakmış, çaylarını demlemiş kahvaltı için hazırlık yapıyorlardı.
Sobanın üstünde ısıttığı ekmeği 48 yıllık eşine uzatan Rukiye
Hanım besmele çekerek kahvaltıya başladı.
Yaşlı çiftin oturdukları oda sokağa bakıyordu. Kahvaltı sürerken
2-3 dakika aralıklarla sokaktan kendilerine yabancı olan, daha önce
duymadıkları bir ses yankılandı:
Patates vaaar! Taze patateees!
Yaşlı çift kahvaltı ve sohbetlerine devam ediyorlarken yine
sokaktan aynı ses:
Patates vaaar! Taze patateees!
Yaşlı adam kendi kendine, az önce sokaktan geçen ses, galiba şimdi
de dönüp gidiyor, dedi.
Kahvaltı sürerken sokaktaki sessizliği yine aynı ses bozdu:
Patateees! Taze patateees!
Üçüncü kezdir duyduğu bu sesten dolayı çayını yutamadı yaşlı adam.
Dalmıştı, eşinin söylediklerini duymuyordu. Derken yine aynı ses:
Patateees! Patates vaaar!
Sokağın sabahtandır aynı sesle yankılanması sıcak evinde kahvaltı
yapan yaşlı adamı derinden vurmuştu. İçinden, demek ki adamın bu patatesleri
satarak bundan gelecek paraya ihtiyacı var, dedi.
Eşine bir şeyler söylemek istedi, ancak sokaktaki sesin
kesildiğini zannederek pencereyi açıp dışarı bakmak isterken aynı sesi duydu:
Patates vaaar! Patateees!..
Ayakta olan yaşlı adam aceleyle pantolonunu aradı. Bulduğu
pantolonunun arka cebindeki cüzdanını çıkarmaya çalışıyordu, bir yandan da
eşine dönerek, “Bu aynı adam” dedi.
Hanımı merak etti, “Bey ne adamı? Hangi adam?” diye sordu.
Yaşlı adam, “Şu patates diye seslenen adam yok mu?”
Kadın dayanamadı, eşinin lafını bitirmesini beklemeden sordu, “Ne
olmuş adama?”
Yaşlı adam telaşlı bir şekilde cüzdanından çıkardığı parayı
kendisinden daha dinç ve sağlıklı olan hanımına uzatıp, “Hanım kalk lütfen,
iki kilo patates al, çabuk!” dedi.
Yaşlı kadın kocasına, “İyi de Bey, bizim patatese ihtiyacımız
yok ki” diye karşılık verdi.
Adam telaşla, “Tamam Hanım biliyorum, bizim patatese
ihtiyacımız yok. Daha dün komşularla beraber epeyce patates almıştık. Ama belli
ki adamın bu patatesleri satmaya ihtiyacı var, yoksa bu karda kışta bu kadar
ısrarla ‘Patates! Patates!’ diye söylenir miydi?” dedi.
Evin sahibesi meseleyi anladı ve kalkıp üstüne şalını aldıktan
sonra gidip patates satan adamdan iki kilo patates alıp eve döndü.
Evin yaşlı erkeği kalkıp pencereden patates satıcısına baktı. Bir
de ne görsün? Dün kendisiyle patates alan diğer komşuları da ihtiyaçları
olmadığı halde adamdan patates alıyorlar.
Kısa sürede patatesler bitti ve satıcı da sokaktan ayrıldı.
Anadolu insanı böyle feraset, basiret ve hikmet ehlidir.
Anadolu insanı, “Amaaan! Bana ne?” demez.
Anadolu insanı paylaşımcıdır. Dar gelirli olup olmaması onun
yardımsever olmasına mani değildir.
Bu yaşlı ve dar gelirli çiftin duyguları sadece bu konuya münhasır
değildir. Ve sadece bir acıma duygusundan ibaret değildir hissettikleri,
düşündükleri…
Merhametin acımadan farkını onun yardımlaşma ile beraber
anlaşılması ile,
Dayanışma ile birlikte düşünülmesi ile anlayabiliriz. Anadolu
insanı sadece acıma duygusuyla hareket etmez; insan olmasının, mümin olmasının
kendisine yüklediği sorumluluğu ihlas ile yerine getirmesi ile hareket eder.
Bizim kültürümüzde, Din-i Mubin’in öğretisinde bir değer olan “verme”
ile ilgili kavramlara baktığımızda bazen öyle bilgilere ulaşıyoruz ki hayran
kalmamak elde değil.
Mesela aklınıza, yolda yürürken son model bir araçtan inen bir
zengine cebinizden çıkarıp 100 lira vermek geliyor mu?
Anadolu insanı geçmişte bunun gibi pek çok olaya tanıklık etmiştir. Kısmet olursa onu da detayları ile yazacağımız bir gün olacaktır.