Bizim için aşktan ötesidir Ayasofya…
Lokman Yıldırım
Bilir misin?
Ayasofya ve Taksim’e
Camii bizim için büyük bir aşk hikâyesidir...
Çocukluğumda fırsat
buldukça Ayasofya’nın karşına geçip kucaklaşacağımız günlerin hayalini
kurardım. Karşı camlardan bakışan iki âşık gibi hal dili ile konuşurduk.
Kavuşacağımız günlerin hayaliyle büyüdüm ben. Kendi kendime konuştuğum,
gelmeyeceğini düşündüğüm zamanlar oldu. Kavuşmak uzaktı evet ama ayrılık diye
bir şeyin olmadığına inandırmıştım kendimi. Biliyordum, vazgeçtiğimde
kaybedecektim. Diyeceğim şu ki tutulduğum sevdadan asla vazgeçmedim. Ben küçük
denecek yaşlarda sevdim. Kavga mı sevdim. Mücadelemi sevdim ben. Her geçen gün
aşkıma biraz daha yaklaştığımı sevdim. Düğünüm olacakmış gibi hazırladım sana kendimi...
Bilir misin?
Çok doluyum. Her
şeyi bir nefeste anlatamıyorsun. Yaz kış, dört mevsim pencere önlerinde seni
düşlediğim kadar düşlemedim hiç kimseyi… Kan çanağındaki gözlerle sabahladığım
günler çok oldu. Ya da sabaha kadar hiç uyumadığım... “Uyumak istiyorum,
uyuyamıyorum, düşünmeyeyim diyorum, onu da yapamıyorum.” (Tolstoy)
Bilir misin?
Ölünceye kadar
sırtımda taşıyacağım şeyler var, hiç unutmayacağım ve hiç vazgeçmeyeceğim
şeyler var. Davam var. Gençliğimin düşü Ayasofya, sensiz ne baharın ılık,
yumuşak ve masalımsı günleriyle eğlendirdim gönlümü ne de kış gecelerinin
soğuğu alıkoydu beni senden. Gayrı üşütsündü beni zemheri geceleri aldırmadım.
Kıştan sonra bahar gelecekti, geldi şükür…
Hiç kimseyi
almadığım bir kalple sevdim seni. Ne bir mahrem eli değdi elime, ne bir günahkârın
saptıran cilveleriyle oynaştım ne de bir aşüftenin yasak aşkına kapıldım. Bu
kadar temiz, bakir bir aşk kaldı mı diye çok sordular bana sevgilim...
Sen bu aziz toprakların
en güzeli en asilisin Ayasofya... İstanbul’un ebedi anahtarı... Hz. Yakup’un Yusuf’unu
beklediği gibi bekledik seni. Kavuşmayı beklerken göçüp gidenler oldu dünyadan.
Seni onlar adına Hz. Yakup’un özlemiyle kucaklıyorum.
Boğaz’da gemilerin
geçişini heyecanla seyreden tarihi evler, sevinçle pike yapan martılar
gibiyim. Ne bileyim, sahilde bir bankta bitimsiz aşka tutulan sevgililer gibi
mutluluktan uçuyorum. Yaşadığım şey aşktan ötesidir, uçsuz bucaksız gökyüzü
altında ve İstanbul mavisi deniz kıyısında...
Her an yıkılması
beklenen tarihi eserler gibi saydılar seni yıllarca Ayasofya... Hesapları
tutmadı. İstanbul’un fethine açılan kapılar gibi kırıldı zincirlerin. Boğaz’a hâkim
tepeden arşa yükseliyor şimdi başın. Bal tatmak istersen arı sokmalarını göze
almalısın. Her şeyi göze alıp Hz. Yakup sabrıyla şükür balı tattık.
Baharlar gibi düşlemiştik
seni ve kavuştuk bugün.
Gözü açık gidenler
adına sevdik seni Taksim Camii. “Aynı
duayı birbirinden habersiz eden iki insan, er ya da geç birbirlerine
kavuşurlar." demişti ‘Çalıkuşu romanında’ Reşat Nuri Güntekin. Dualarımız
kabul oldu. Çektiğimiz onca acı ve çilemiz bitti bugün. Kaç yıl oldu unuttum,
bugün çiçek açtı penceremin demirlerindeki güller. Bahçemde kuruyan ağaçlar
yeşerdi bugün. Rüzgâr esiyor en ferahlatıcı nefesiyle İstanbul tepelerinden
kırlara, suya, toprağa, ormanlara, güllere, çiçeklere... Bedenine sığmayan
ruhumla sarılma isteği duyuyorum her şeye…
“Konsun yine pervazlara
Güvercinler,
“Hu hu” lara karışsın
Aminler,
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fatihalar, Yasinler...” (Arif Nihat Asya)
Teşekkürler
Erdoğan. Ayasofya Camii açılsın istedik, açtın. Taksim’e Camii istedik, yaptın.
Hem de Fatih’in İstanbul’a girişi gibi güzel oldu her şey, çok güzel...
Sırada ne var?
Kudüs’ün özgürlüğü var
Kader gayrete bağlıdır. Gayret edeceğiz ve
Hz. Yakup sabrı sonunda olacaktır inşallah.
Çünkü
'İdealistleri ezebilirsiniz ama
ideallerini ezemezsiniz.'