Dolar (USD)
34.07
Euro (EUR)
38.00
Gram Altın
2833.84
BIST 100
9975.61
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

28 Temmuz 2017

Bizim Haham ve Yahudi gazeteciler

Bilim çevrelerince sağlıklı bir düşünce, ruh ürünü olmayan insanlık düşmanı Siyonizmi temel alan ve terörizmi devlet politikası olarak benimseyen İsrail, Kudüs'ü resmen başkent yapabilmek için her türlü kanlı eylemi kendine meşru görüyor.

Bugün İsrail'in Mescid-i Aksa'ya yönelik yaptığı fiili işgal, bu kronik, hastalıklı ruh halinin dışa yansımasıdır. "Beni İsrail'in (İsrailoğulları) dışındaki tüm insanların Musevilere hizmet etmek için yaratılmış konuşan hayvanlar" olduğuna inanan ve bu inancı dini referanslardan alan bir ideoloji olan Siyonizm, elbette ki hastalıklı ruhun formüle edilmesinden başka bir şey değildir.

Bu saykopat ruh halinden olacak ki, bütün Müslümanlar için vazgeçilmez olan Mescid-i Aksa'yı pervasızca işgal teşebbüsüne girişiyor. Ve maalesef bu problemli psikoloji, dünyanın her yerinde kendi ruh halinin karşı yansımasını hemen harekete geçiriyor.

İsrail'in terörist eyleminden sonra Türkiye'deki bazı gruplar İstanbul'daki bir Sinagog'un önünde İsrail işgalini telin protestosu yaptılar.

Bu eylem, hem Siyonist İsrail'in işgal harekatı, hem de Aksa'da namaz kılan Müslümanlara kameraların önünde jop ve tekmelerle dalan Yahudi askerlerinin bu fiilini eleştiremeyen "Türk vatandaşı Musevi yazar ve gazeteciler"in suskun kalması kadar çirkin bir eylemdi. "Türk vatandaşı Musevi yazar ve gazeteciler"in, bir grubun Sinagog önünde eylem yapmalarını canhıraş bir şekilde protesto ederken, Mescid-i Aksa işgaline suskun kalmaları, iki yüzlülükten başka bir şey değildir.Bu suskunluk ister istemez "acaba bastırılmış Siyonist duygular mı öne çıktı" sorusunu sorduruyor insana.

Çünkü İstanbul'da Sinagog'un önünde yapılan o meşkuk eylemi, refikimiz Hürriyyet'te yazandan tutun, Şalom'a kadar bütün Musevi meslektaşlarımız sosyal medyada bu eylemi telin etmişlerdi. Din hürriyetine müdahale olduğunu söylemişlerdi.

Bu yazarlardan sosyal medyada takip ettiklerim, "Siyonist işgalci askerlerin, Mescid-i Aksa'nın avlusunda namaz kılan Müslümanları jop ve tekmelerle dövmelerini protesto etmeyecek misiniz?" şeklindeki soruma, bırakın protestoyu, bir haftadır lütfedip cevap dahi vermediler.

Tabi ki vermek zorunda değiller. Lakin, eğer meseleye evrensel haklar bazında bakılıyorsa, buradaki üç beş meşku00fbkün seslerini yükseltmesini protesto edenlerin, Siyonizmin zulmünü de (dostlar alışverişte görsün babında olsa bile) bir iki mahcup kelime ile protesto etmesi gerekmekteydi.

Ülkemizdeki gazeteci sıfatını taşıyan birçok arkadaşın Siyonist devlete askerlik yaptığı ve belirli dönemlerde "Sefer görev emri" üzerine İsrail'e gidip "Sefer Kıtası"na katıldığı da kayıtlar altında mevcut.

Yaptığı çıkışla Musevi meslektaşlarımızı rezil rüsva eden yine bizim bir Hahamımızdı.

Sayın Haham'ın "Ben buralıyım, benim ibadethanemden ne istiyorsunuz. İsrail'in suçu yüzünden, niye benim ibadethanemin önünde gösteri yapıyorsunuz?" çıkışı, bu ülkenin Müslümanları tarafından kelimenin tam anlamı ile gönülden desteklendi. Eli kalem tutanından, kahvede pişpirik oynayanına kadar herkes "Bizim Haham"ın yanında durdu.

Tamam, Ülkemizdeki Yahudilerin, daha lise çağlarında, kız erkek ayırımı olmaksızın neredeyse tamamının İsrail'e gidip Siyonist devlete yaz aylarında askerlik yaptıklarını biliyoruz. Hem de hepsini tek tek. Hepsinin yoğun Siyonizm propagandasıyla eğitildiklerini de biliyoruz.

500 yıldır aşımızı, havamızı, toprağımızı paylaştığımız halde, hala buralı görünmüyorlarsa sorun bu ülkenin insanlarında değil, kendilerinde olmalıdır.

Çünkü, Çerkesler, Arnavutlar, Pomaklar, Boşnaklar, Polonyalılar, Beyaz Ruslar ve bilumum muhacirler bu topraklara gelir gelmez buralı görüldüler ve onlar da kendilerinin buralı olduğunu hissedip hem aidiyet hem de sahiplik duygusu yaşadılar. Hele farklı inanç ve mezheplere sahip olan bu vatandaşlarımızın sahiplik duygusu, kıskanılacak kadar daha ileridedir biz yerlilerden. Bizim Ermeni ve Rumları saymıyorum. Çünkü onlar zaten doğuştan bu toprakların vazgeçilmez parçasıdırlar.

Bu ülkenin toprağını, kanları ve canları ile suladılar. Ve bizim kadar, bizim gibi bu toprakların asla inkar edilemeyecek sahipleridirler.

Başta Şalom gazetesinin snop görünmeye çalışan Genel Yayın Yönetmenine ve diğer Musevi meslektaşlarıma farkındaysanız ''bizim'' gazeteciler demedim. (Yazımı düzeltirken bunu fark ettim ve bu satırları düzelttikten sonra ekliyorum).Bilinçaltım bunlara bizim dedirtmezken, adını dahi bilmediğim Sayın Haham'a "bizim" demişim.

O snop, züppe ve bir gözü ABD'de diğer gözü de Tel Aviv'de olan meslektaşlarımızın sorunu burada. Çünkü o Haham, (Sosyal statüsü ne olursa olsun) bizden biri. Bizim sokaktan, bizim mahalleden biri. Ses tonu, çırpınışı tamamen bizden.

Onlarsa, hiç bizden görmediler kendilerini. Onun içindir ki, Siyonist İsrail'in her terörist faaliyetinden sonra "500 yıldır bu topraklardayız" lafı ile güvence arayışına giriyorlar. Ama o Hahamımın güvenceye ihtiyacı yok. Çünkü beş yüz yıl demiyor. "Ben buralıyım. Benim Sinagogumdan ne istiyorsunuz" derken kelimelerinin önünde arkasında bir hesap yoktu. Sadece bu toprağın salaklarına, ya da kurgulanmış robotlarına sitem ediyordu.

Çanakkale Savaşında kanı ile bu toprakları sulayıp bize miras bırakan Rum Aleko, Ermeni Garbis gibi bizden biriydi o Haham. İyi ki böyle Hahamlarımız var (Hahamlar değil). Bu Hahamlarımız, Papazlarımız olduğu sürece, adı bizden olan "Kullanışlı Aptallar" ile gözleri Tel Aviv ile Washington'da olan snoplar, bu ülkede hep ayrık otu olarak kalacaktır.