Bizi şiir kurtaracak
Dedikoduyu bırakıp şiir okuyalım, şiir ezberleyelim, ezberletelim. Dilimiz, hitâbımız ve kalbimiz güzelleşsin. Boş sözler yerine, şairin kalbinden süzülen temiz lisanın akışına kendimizi kaptıralım. Bakın işte o zaman hayat güzelleşecek, dünya anlamlı olacak ve kurtulacağız vahşi kapitalizmin elinden. Şiirle sarılacağız hayata, şiirle sarsacağız kötüleri. Bizi, şiir kurtaracak!
Dünya işlerinin içinde nefessiz kalıyoruz. Oksijenimizi azaltan, ruhumuzu bunaltan ve bize dünyayı dar eden ne kadar buhran ve bühtan varsa onlara şiirle mukavemet edeceğiz. Silahımız şiir olacak. Evet, şiir de bir silahtır. Etkili sözün tesirini hepimiz biliyoruz. Şiir, sözler içinde en etkili sözdür. Toplulukları harekete geçirir, toplumcudur. İsyanı dile getirir. Başkaldırı şiiri de vardır. Ozanların dilindeki güç, çoğu hükümdarın gücünden etkilidir. Şairi öldürseniz, assanız bile onun şiiri, dolayısıyla gücü devam edecektir. Şiiri öldüremezsiniz!
Dünya işleri diye boş bir şeyden bahsediyoruz. Buna mukabil “din işleri” diye bir karşılık var. Hayatımızı zıtlıklarla doldurmaya, bu zıtlıların arasında sıkışarak yaşamaya çalışıyoruz. Oysa hayat bir bütündür. Çizgimizi zıtlıkların arasından geçirerek yolumuza devam etmek isterken, an oluyor yoruluyor ve yalpalamaya başlıyoruz. İşte burada çizgi bozuluyor, düzen bozuluyor. Tam da böyle bir zamanda imdadımıza şiir yetişiyor.
Şiir, ruhça diye bir dilin ürünüdür. Bedenden ayrıdır şiir. Yorulan da beden değil, ruhtur çoğu zaman. Unuttuğumuz, ihmal ettiğimiz bir dili yaşatmadıkça dünyamızı gam, kasavet saracak, ruhumuzu en hafif rüzgârlar sarsacaktır. Yaşadığımız tam da budur. Sarsılıyoruz, sallanıyoruz ama sarılacağımız, tutunacağımız bir dalımız, bizi birleştirecek bir dilimiz yok.
Her şeyi çabucak tüketiyor ve eskitiyoruz. Eskimeyecek şey şiirdir. Şiir dinleme seansları olmalı. Psikiyatrik bazı vakalarda hastalara şiir ezberletmek, şiir dinletileri yaptırmak şifa verecektir. Zira şiir, ruhçadır. Ruhumuzun dilini keşfetmek lazım.
Zamanı yakalamak zordur. Mekândan âri bir şey değil zaman. İç içe geçmiştir bu iki kavram. Şiir ile hem mekânı hem de zamanı yakalarsınız, resmedersiniz ikisini de. Ruhu yorulan bir hastanın içinde bulunduğu zamandan yani içinde çırpındığı sıkıntıdan kurtulmasının yolu şiir ile mümkündür. Şiirin çağırdığı dünya başkadır. A. Hamdi Tanpınar’ın sesine kulak verelim:
“Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare, geniş bir anın
Parçalanmaz akışında.”
Size geniş bir anın kapılarını açan güç, şiirin gücüdür. Şiirde lâhûtî bir ses olduğunu düşünüyorum. Hakiki şiirin sesi, şairin ilham kaynakları ve düşünce dünyası, şiirin dünyaya geliş vakti, şairin şiiri ile karşılaşma anı, şiirin var oluş süreci metafizik bir durumdur. Her vakit gelmez şiir. Her adama da gelmez şiir. Şiiri bu nazariye ile değerlendirdiğimizde önce ruhumuza, sonra bedenimize seslenir şiir. Belki de bu yüzden İslam öncesinde şiir bu kadar güçlüydü. Şiir metinleri, dinî metinler gibi etkiliydi ve itibar edilirdi şaire de.
Peygamberimiz dönemi şairlerinden Hassân b. Sâbit’in itibarını ve etkisini unutmamak gerekir. Hassân b. Sâbit, bazı hatalar da yapmıştır ama Peygamberimiz onun itibarını sarsacak bir harekette bulunmamıştır. “Peygamberimizin Hassân’ın kişiliğine ve sanatına verdiği değerin bir göstergesi de sanatını icra etmesi için ona mescitte bir minber tahsis etmesidir.” (http://dergipark.gov.tr/download/article-file/260634)
Politikaya kurban ettiğimiz zamanımızı şiirle dolduralım, ruhumuzu şiirle besleyelim, dünyamızı şiirle süsleyelim. Liderlerin meydanlarda okudukları şiirler, on binlerce insanı heyecanlandırıyor. Şiir, seçim kazandırıyorsa neden bizi kurtarmasın?