Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
12 Mart 2023

​"Bizi aldatan, bizden değildir!.."

Resûl-i ekrem sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz, doğru olmayı; iyi insan olmanın şartı kabul etmiş; cennete girebilmek ve sıddıklar makamına varabilmek için doğru olmak gerektiğini ifade buyurmuştur.

Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Size doğru olmanızı emrediyorum. Çünkü doğruluk, iyi olmaya, iyilik de cennete götürür. İnsan doğrulukta sebat ederek nihayet Allah katında ‘sıddîk’ (dosdoğru kişi) diye yazılır. Size yalan söylemeyi de yasaklıyorum. Çünkü yalan, kötülük işlemeye, kötülük de cehenneme götürür. İnsan yalan söyleye söyleye sonunda Allah katında ‘kezzâb’ (yalancı kişi) diye yazılır.” (Buhari)

Görüldüğü gibi yüce dinimiz İslam’da doğruluk, büyük bir fazilet olarak teşvik edilmiş, onun tersi olan yalan söylemek, hile yapmak ve sahtekârlık ise, kesin olarak yasaklanmıştır. Biz, Dinimizin bu güzelliğini sözlerimiz ve davranışlarımızla göstermeli, dosdoğru kimseler olmalıyız. Aksi takdirde müslüman olmayanlar, bizim yalancılık ve sahtekârlığımıza bakarak Dinimiz hakkında çok yanlış düşüncelere sahip olurlar, bunun da vebali çok büyüktür.

Doğruluk öyle bir meziyettir ki; insanı dostlarının sevgisine mahzar kılar, düşmanlarını da takdire mecbur bırakır. Evet doğruluğu dostlar kadar, düşmanlar da takdir ederler.

Doğruluğun yegâne timsali olan Efendimiz aleyhisselamı düşünelim: O’nun düşmanları, en büyük mucizeleri gördükleri halde ‘sihirdir’, diyorlardı. Bir gün Ebu Cehil, avucuna çakıl taşları gizlemişti. Dedi ki: “Ya Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem!) Sen peygamber olduğunu iddia ediyorsun. Eğer gerçekten peygamber isen, şu avucumun içindekileri bil bakalım.” Bunun üzerine Efendimiz aleyhisselam: “Benim gerçekten peygamber olduğumu ben değil, elindeki taşlar söylesin,” buyurdu. Bu esnada Ebu Cehil’in elindeki taşlar: “Lâ ilâhe ilellâh” (Allah’tan başka ilah yoktur,) diyerek, kelime-i tevhidi söylemeye başladılar. Çakıl taşlarının söylediği kelime-i tevhidi bizzat kulaklarıyla duyan Ebu Cehil ve arkadaşları: “Ne büyük bir sihirbazsın” diyerek, yine küfür ve inkârlarında direttiler. Bu derece düşmanlıklarına rağmen müşrikler bile, Efendimiz aleyhisselamın doğruluğunu kabul etmişler ve kendisine el-Emin (güvenilir kişi) demişlerdir.

Doğruluk, insanlar arasındaki bağları güçlendirir; dostluk ve arkadaşlık kurmalarını, ilişkilerini düzenli bir şekilde devam ettirmelerini sağlar. Çünkü doğru söyleyen ve dürüst davranan insan, başkalarının sevgi, saygı ve güvenini kazanır.

Doğruluk, insanı daima iyiliğe yönlendirir ve onun ahlakını güzelleştirir. İnsana huzur verir, kişilik ve güven duygusu geliştirir. Çünkü doğru söyleyen ve dürüst davranan insan kendisinden emindir, vicdanen de rahattır. Yalan söyleyen kişi ise, yalanı ortaya çıktığı zaman mahcup olur. Ancak doğru söyleyen insanın böyle utandırıcı bir durumla karşılaşması söz konusu değildir.

Doğruluk, insanı âhirette kurtuluşa ulaştırır. Yüce Allah’ın emirlerine itaat eden, yasaklarından kaçınan, doğru sözlü olan, her işinde doğruluğu ve dürüstlüğü esas alan kimse cennete girer. Çünkü yüce Allah, doğru insanları bağışlayıp ödüllendireceğini müjdelemiştir. Âyet-i kerimede buyuruldu ki: “Allah’a teslim olan erkekler ve teslim olan kadınlar, İslâm dinine iman eden erkekler ve iman eden kadınlar, taate devam eden erkekler ve taate devam eden kadınlar, dürüst erkekler ve dürüst kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, mütevazı erkekler ve mütevazı kadınlar, hayır yolunda infak eden erkekler ve infak eden kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve ırzlarını koruyan kadınlar, Allah’ı çok zikreden erkekler ve çok zikreden kadınlar var ya, işte Allah onlara mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.” (Ahzab 35)

Doğrulukta izzet ve şeref, saadet ve selamet vardır. Doğru olan milletler, hem toplumsal açıdan hem de ekonomik yönden yükselirler. Doğruluğu şiar edinen toplumlar güvenli toplumlardır. Böyle toplumlarda herkes huzur ve sükûn içinde yaşar. Anarşi ve kargaşa olmaz, kimse kimsenin malına, canına, ırzına ve namusuna göz dikmez. Bunun içindir ki, Peygamber Efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Men gaşşenâ feleyse minnâ!” (Bizi aldatan, bizden değildir.) (Müslim)