Bizi aldatan bizden değildir
Değerlerin alt üst olduğu, güven duygusunun zedelendiği, insanlar arası ilişkilerde güvenin kalmadığı günümüzde sosyolojik anlamda doğru ve mutlu toplum olmak her şeyden önce ahlaklı olmaktan geçmektedir.
Ahlak deyince aklımıza sadece mahremiyetle
ilgili konular gelmemeli. Ahlak her şeyden önce doğru, dürüst ve güvenilir
olmaktır. Peygamberler peygamberlikleri öncesi yaşadıkları toplumda emin ve
güvenilir kimselerdi, işte ahlak tamda budur.
Aldatmak;
Sözlük anlamı ile yanılgıya sürüklemek,
yanıltmak, karşı tarafı ihtiyacı olduğu veya önemsediği bir konuda yanıltarak
şahsi menfaat elde etmek diye, tarif edilir.
Yanıltma ise gerçeği gizleme bir şeyi saklama ve
bütün bunları gerçekleştirirken yalana başvurma zeminini işaret eder. Aldatma
ile yalanın birlikte oluşunun temelini de bu kurar. Bu durum, oluşturduğu şüphe
ile sosyolojiyi de kişiliği de zedeler.
Aldatma hem muhatabını yanıltma ile sınırlı bir
durumu hem topyekûn bir yaşamı yanlış yöne kanalize eden bir bakışın ipuçlarını
sergiler.
Aldatma, nerede duracağı belli olmayan bir
kişilik sapmasıdır. Azı da çoğu da sorunlu olan aldatma, aynı zamanda ulûhiyet
ile bağını kurmada da ciddi sorunlar yumağına neden olur. Kişi bir kere
aldatmaya başladığı zaman nerede duracağı belli olmayan bir yola girmiş
demektir. Bu yüzden aldatmaya yönelik en küçük bir ilgi bile hemen yok edilmesi
gereken bir olguyu işaret eder.
Aldatan kişi insanları neden aldatır? Bir Müslüman
insanları aldatmakla ne elde edebilir? Biraz daha fazla dünyevi
menfaat… Biraz daha fazla kâr… Peki, bu küçücük menfaat karşılığında neyi
kaybediyor?
“Yalan konuştuğu için, yalan konuşmaktan;
Allah’ın kendisine emanet olarak verdiği değerlere ihanet ettiği için emanete
hiyanetten, amelde nifaka düşmüş
demektir.
Zira nifak veya
münafıklık:
1-Konuştuğunda yalan konuşur.
2-Söz verdiğinde sözünde durmaz.
3-Kendisine bir emanet verildiğinde emanete hıyanet
eder.”(Buhari, İman, 24)
Hadis-i şerifin Müslimdeki rivayetinde şu
ilave vardır: “O kimse oruç tutup namaz kılsa ve Müslüman olduğunu
iddia etse bile…”(Cem’u-Fevaid, 8099)
Esasen bir kimsenin, başkalarını aldatsa bile insanların
yaptığı her şeyden haberdar olan Yüce Rabbimizi (isra, 17/17) aldatması mümkün
değildir. Bu yüzden Yüce Allah’ın kullarını ve dolayısıyla o kulların Rabbi
olan Allah’ı kandırdığını düşünen, gerçekte sadece kendini kandırmaktadır: “Onlar Allah’ı ve müminleri aldatmaya çalışırlar.
Oysa sadece kendilerini aldatırlar da farkında değillerdir.”(bakara,
2/9)
Her ne surette olursa olsun bir başkasını “aldatmamak” temel bir dini ve
ahlaki düstur olduğu gibi aynı zamanda “aldanmamak” da
önemli bir husustur.
Hz. Peygamber’in en önemli sünnetlerinden olan istişare
konusunda da son derece titiz davranarak başkalarına yol gösterirken doğrudan
ve haktan ayrılmamak gerekmektedir.
Zira bir Müslüman ancak hakkı tavsiye edebilir (asr,103/3) ve
danışanı yanlış ve zarar verecek şekilde yönlendirmek de bir aldatmadır. Allah
Resulü (sav), “Her kim kardeşine bile bile gerçek dışı bir tavsiyede
bulunursa kardeşine ihanet etmiş olur.” buyurmuştur.
Şu halde gerek sorunlarına çözüm arayan kişilerin gerek bu
sorunları giderecek makamlarda bulunanların adalet, eşitlik, doğru sözlülük,
samimiyet gibi temel ahlaki değerlere daima bağlı kalmaları şarttır. Aksi
takdirde bu değerlerin yerini haksızlık, tarafgirlik, yalan ve aldatma gibi
toplumu birbirine düşüren, kardeşlik bağlarını koparan, güven ve istikrar
ortamını zedeleyen hususların alması kaçınılmazdır.
Bu bağlamda Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Allah’ın kendisine
yöneticilik verip de yönettiği kimseleri sadakat ve samimiyetle koruyup
gözetmeyen kimse, cennetin kokusunu alamaz.” Her
Müslüman kendine düşen vazifeleri yaptıktan sonra, işin ehli kişilere danışmayı
da bir erdem olarak kabul etmelidir. Kuşkusuz bir bilene danışmak, o kişinin
görüşlerine değer vermek anlamına geldiği gibi tek yönlü bakış açısının
doğuracağı yanılgılardan da insanı kurtarır. Madalyonun diğer yüzünde ise
danışılan kişi suistimale varacak basit ve dünyevi fayda sağlamak gibi hedefler
ile karşılık verirse itikadi yıkım başlamıştır demektir.
Dolayısıyla kişisel hayatımızda samimiyet, toplumsal hayatımızda
samimiyet, dini hayatımızda samimiyet ancak aldatan olmamakla sağlanabilecek
bir olgudur.