Bize vesayetçi değil hukukçu lazım!
Sayın Bülent Arınç 2009 yılında" Arı kovanına çomak soktuk" demişti. Evet, AK Parti; Türkiye'de yıllardır halkın iradesini hiçe sayan, gerektiğinde istedikleri partilerin genel başkanlarına altın tepside iktidar sunan, istemedikleri partileri de sudan sebeplerle kapattıran, toplum hayatını ilgilendiren hemen tüm alanlara müdahale ederek insanların kimliklerini, düşüncelerini, dinlerini, dillerini ve kişiliklerini kontrol altına alan, her türden inanca, düşünceye ve mezhebe mensup insanları mağdur eden ve onları yok sayan, kimseyi insan yerine koymayan, tehditlerle farklı kesimleri sindiren, darbe planlarıyla sürekli kaos ortamı yaratan, darbeci, güçlü, nüfuzlu, otoriter bir kesimin işleyen çarkına bir çomak sokmuştur. Bu yüzden mesele; Türkiye'de Kürt sorunundan, başörtüsüne, Alevi sorunundan, azınlıklara varıncaya kadar birçok sorunun dallanıp budaklanmasında aktif rol oynayan darbeci, otoriter ve katı devletçi anlayışının ürünü olan bir kesimin artık devrinin kapanmış olmasıdır. Pekala, tasfiye olacaklarını, devirlerinin bittiğini biliyorlar. Bunca yılın hesabını vermek niyetinde değiller. Şu durumda ayakta kalmanın, daha doğrusu kurtulmanın en kestirme yolu Başbakan'ı devre dışı bırakmak ve onu halk nezdinde itibarsızlaştırmaktır. Zaten yapıyorlar!
Bilirsiniz yıllardır yargı kurumlarının açılış törenlerinde hep aynı sahneyle karşılaşırız. Cübbesini giyen, limon dişlemiş gibi duran o kibirli yüz ifadesiyle milyonlarca insanın teveccühünü kazanmış halkın temsilcilerine tepeden bakarak onlara "bu memleketin asıl sahibi biziz" uyarılarını tekrar ederler. Ne var ki son yıllarda hiç beklemedikleri bir başbakanla karşılaştılar. Şaşkınlıkları biraz da bu yüzdenu2026 Bu şaşkınlık hali o gün orada bulunan CHP Genel Başbakanı'nın yüz ifadesine de yansımıştı. Nasıl olur da bir başbakan alışılagelmiş bir ayar verme ritüeline itiraz edebilirdi? Nereden çıktı bu Tayyip Erdoğan! Oysa ülkenin asıl sahibi onlardı! Nasıl mı?
Türkiye'de öyle hassas kurumlar vardır ki bunlara laik cumhuriyetin temel değerlerini, ilke ve inkılapları, milliyetçiliği ilelebet muhafaza ve müdafaa etmek görevi biçilmiştir. Buralardan yetişecek insanlara -aldıkları eğitim gereği- ülkenin asıl sahibi oldukları telkin edilir. Öyle ki bu insanlar, halkın oylarıyla iktidara sahip olsalar bile, gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler evhamıyla sürekli tetikte beklemek durumundadırlar. Çünkü onlar bu ülkenin sahipleriydiler! Örneğin kendini ülkenin asıl sahibi olarak gören ordu yıllardır darbe yapmadı mı?Yeri geldiğinde cumhuriyetin temel değerlerine sözde değil özde sahip olan bir kişinin cumhurbaşkanı olmasını emir buyurmadılar mı? Diğer taraftan öğretmenler sistemi ilelebet sürdürme yemini edip resmi ideoloji standartlarında bireyler yetiştirme vazifesini üstlendi. Hukukçulara da kanunun gücüne dayanarak siyasilere ayar vermek ve kontrol altında tutmak görev ve sorumluluğu kaldı.
Hatırlayınız, dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş'ı "kararlı şeriatçı" olarak ilan ettiği Necmettin Erbakan'ın başında olduğu Refah Partisi'ni "laik cumhuriyet karşıtı" olduğu gerekçesiyle kapattırmıştı. Eski Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun meşhur icadı 367'nin Cumhurbaşkanlığı seçimini tıkamak olduğunu bilmeyenimiz yoktur. Yine bir hukukçu olan ve 62 kanunu veto ederek rekor kıran eski cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'de hafızalarımızda yerini koruyor. Anayasayı fırlattığı gün gecelik faiz oranları yüzde 760'a fırlamıştı. 90'lı yıllarda yılın hukukçusu, yılın Atatürkçüsü, Laik Cumhuriyet'e ve Atatürk'e Bağlılık ödüllerin sahibi Yekta Güngör Özden'i de hatırladınız mı? Kendileri ezanı bir insan çığlığı olarak yorumlamıştı. Yine bir hukukçu olan Süheyl Batum daha yakın bir zamanda Refah Partisi'nin kapatılması çok iyi oldu" türünden laflar edebilmişti. Son olarak AYM Başkanı Haşim Kılıç'ın ve TBB Başkanı Metin Fevzioğlu'nun açılış konuşmalarında hükümeti eleştiri yağmuruna tutmalarına tanıklık ettik. İşte bunlar hep hukuktu!
Bu tür görüntüler Türkiye'yi 19.yüzyıl düşünce dünyasına hapsetme girişimleridir. Oysa Türkiye eski anlayışlarla yönetilemeyecek kadar demokratik standartları yakalamış bir ülkedir. Haliyle atanmışların seçilmişlere ayar verdiğibir ülke artık geçmişte kaldı. Bugün ülkesindeki vesayetçiliğe karşı mücadele eden, onların maskelerini indiren bir başbakanı var ülkenin. Epeydir diktatör olmakla itham ettikleri Başbakan'ı eleştirerek güya iktidarın karşısında yer aldıklarını sanan bazı liberallerin de bilmesi gereken gerçek budur. İktidarda olan, kendilerini ülkenin sahibi olarak gören o köhnemiş zihniyettir. Başbakan ise ikide bir siyasilere ayar verme çabası içerisinde olan malum otoriter zihniyete karşı tek başına mücadele eden bir siyasi liderdir. Ve tarih, bu mücadelede safını güçlüden, darbecilerden yana koyanları asla ama asla unutmayacaktır.
Hükümet, vesayetçi üreten bu kurumlarda ciddi eğitim reformları yapmalıdır. Örneğin bugün okullarda okutulan Demokrasi ve İnsan Hakları ders kitabında neden tek partiden övgüyle bahsedilsin ki! Diğer taraftan meslek örgütlerinin üyelik bakımından serbestlik ve gönüllülük ilkelerine dayanan birer kuruluşlar olması noktasında da artık gerekli adımlar atılmalıdır.
twitter.com/sivildemokrat