Bize tehdit sökmez ey paralelci
Basın özgürlüğü diye diye yırtınan paralelcilerle eski Mao'cu gazcıları bu ülkeye, ülkenin değerlerine, Cumhurbaşkanına hakaret ederler. Bununla yetinmezler casusluk yoluyla ülkesini Güneydeki ülkeye satarlar. Bununla ilgili ciddi verilere ulaşan yargı ilgili şahısları ifadeye götürür kıyamet kopar:
"Basın özgürlüğü yoook, ülkede dikta rejimi vaaar, biz basın mensubuyuuuz, yazdıklarımızdan dolayı gözaltına alınıyoruuuzu2026"
Üstelik bunu, iftiralarla, sanki yazdıklarından dolayıymış gibi ve ülkesini ABD'ye jurnalleyerek yapıyorlar.
Biz de köşemizde paralel yapı ile ilgili yorum yapmışız; yalan yok, iftira yok, hakaret yok, ama bizi dava ederken akıllarına bizim BASIN ÖZGÜRLÜĞÜMÜZ gelmez. Çünkü himmet yalnız onlar için, ganimet sadece onlar için, hürriyet bir tek onlar için, bizler mi?
Onlar, Siyonistlerde olduğu gibi bizleri "insancık", onlara hizmet için var olan yaratıklar olarak görürler. Kendilerini "seçkin topluluk!" görmeleri boşuna değildi. Hani "Türkiye'nin yönetimi kendilerine bırakılmış" ve "imamlık etmeleri" istenmişti yau2026
Bir haftadır onların açıkları davalarla uğraşıyorum, aşağıda okuyacağınız 3 Kasım 2014 tarihli yazımı gerekçe göstererek beni soruşturma, ifade verme, emniyete gitme, savcılığa götürme vs. ile uğraştırdılar. Tehditleri sökmeyince, iftira torbalarını açtılar, elhamdulillah bize yapışmadı, onu da tınmadık. Şimdi kendileri için istedikleri basın özgürlüğünü bize çok görüyorlar.
Yapılan bazı prosedürel hataları geçiyorum. Diyarbakır Emniyet Müdürü'nün ve Savcılığın hukukun üstünlüğüne olan inançlarına saygım gereği bu seferlik hataları yazmayacağım. Ama paralelcilerin gayesi beni yıldırmaktır. Bunu başarsalar/dı Diyarbakır'da ve bölgede artık ciddi bir korku havası oluşturacaklar. Elhamdulillah papuç bırakmadık ve "yalnız kalsam da paralel yapıyla mücadeleye devam edeceğim" diyen Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a: REİS, sana yıllar yıllar önce verdiğimiz sözümüzdeyiz, kardeşin Ahmet Davutoğlu ile beraber seninleyiz ve ASLA YALNIZ YÜRÜMEYECEKSİN, BU KUTLU DAVADA ÖLÜMÜNE ARKANDAYIZ diyerek kaldığımız yerden devam ediyoruz. Çünkü bu kutlu yürüyüş ilahi lütuftur, bunun kıymetini bilmez isek Allah lütfunu geri alır ve hepimiz rezil ve zelil oluruz. Bu sebeple selam hepsinin üzerine olsun Adem'in ve Nuh'un ve İbrahim'in ve İsmail'in ve Musa'nın ve Zekeriya'nın ve İsa'nın ve Muhammed Mustafa'nın yeryüzü mazlum ve mağdurlarının yanında olmaları, insanlar arasında hak ve adaletin tesisi, sulh ve selametin yayılması, insanların "eşref-i mahlukat" olmalarının gereği onurlu yaşamaları için mücadeleleri olan bu KUTLU DAVA'da Recep Tayyip Erdoğan ile, Ahmet Davutoğlu ile, bu kutlu yolun yolcuları ile yürüme onurunun bedeli ne olursa olsun ödeyeceğimizi dost bilir, düşman da bilsin.
Paralelciler de iyi dinlesin; Diyarbakırlılar "demırden korksaydığ ttırene binmezdığ" diyorlar, OK mu?..
İşte harfi harfine paralelcilerin şikayetine konu olan yazımız:
"MGK tarihinin en uzun toplantısına imza attı. Toplantının ana gündem maddelerinden bir tanesi de paralel yapı.
Türkiye için doğrudan tehdit olan paralel yapının KIRMIZI KİTAP olarak bilinen devletin güvenliğini de içeren kitapta tehdit olarak yer almak, bu yapıyla mücadelenin devlet görevi olması demek. Kurumsal olarak devleti tehdit eden yapı yine devletin kurumsal mücadelesine hedef olacaktır.
Neden mi?
Gelin Hrant Dink cinayetinde paralel yapının neler yaptığına bakalım, ondan sonra neden bu kadar ciddi bir tehdit olduğuna karar verelim:
H. Dink cinayeti ile ilgili olarak savcılığın dinlediği kilit isimlerden dönemin İstihbarat Daire Başkan Yardımcısı Necmettin Emre ifadesinde "Dink'in öldürüleceğine dair istihbari bilgi o dönem Trabzon Emniyeti'nin başında olan Akyürek tarafından İstihbarat Şube Müdürü Yılmazer'e gönderiliyor. Ancak bu konu o dönem önüme konulmayarak evrak işlem görmüş gibi gösterilip istihbarat örtbas edildi" dediği belirtilen N. Emre'nin, "Dink cinayetine dair tüm istihbaratlar benden ve İstihbarat Daire Başkanı Uzun'dan saklandı" şeklinde ifade verdiği belirtiliyor.
Zaten adliye önünde bildiri okuyan paralel savcı Muammer Akkaş'ın da bu davayı örtbas için yoğun çaba gösterdiği ayyuka çıkmıştı. Dink dosyası2010 yılında Muammer Akkaş'a verildi. Akkaş'ın, gazeteci Hrant Dink cinayeti soruşturmasında olduğu gibi Garih cinayetindeki iddiaları da hiç incelemediği ortaya çıkmıştı.
Yani,
Canını alan caniye karşı görevli birileri hakkını arayacak yerde katili kollayıp koruyacak ise ülke için, millet için bundan daha büyük tehlike olur mu?
İşte bu yapının elemanları gidip ABD'ye ülkesinin dindarlaşmasını şikayet ediyor.
17-25 Aralık'tan çok önce başlayan paralel ispiyon daha da adileşerek devam ediyor. Özellikle ABD'de NeoCon'lara brifing kuyruğuna giren kimi Fetullahçı akademisyen ve gazeteci her konuşmada Türkiye'deki dindarlıktan şikayetçi oluyor. Kendilerinden olmayan dindarları, ama özellikle de Ak Partiyi "radikal İslamcı örgüt" olarak ağababalarına jurnalliyorlar.
ABD'ye gidip "Ak Parti yüzünden Türkiye'de İslamcılık tehlikesi var" şikayetinde bulunan son muhbir Fatih Üniversitesi öğretim görevlisi İhsan Yılmaz. Yılmaz, ABD'de Türkiye karşıtı bir algı yaratmaya çalışıyor. ABD'deki babalarına AK Parti'yi İslamcı olmakla suçlayan Yılmaz, iktidar partisinin Türkiye'de alkolü yasakladığını dile getirdi.
İsminden önce Prof. olan bu ispiyoncu, ABD'yi de kendisi gibi cahil zannederek "Erdoğan, Batı'da olduğu gibi sağlık açısından değil, Kur'an haram kıldığı için saat 22.00'dan sonra içkiyi yasakladığını" söylemiş.
Eminim ABD'liler bunu dinledikten sonra "bu Prof kendi dinini bilmiyor, zira Kur'an sadece akşamları değil her zaman için içkiyi yasaklamış, biz bunlarla mı Türkiye gibi bir ülkede çalışıyoruz?"demişlerdir.
İmam hatipleşme sürecinden de bahseden Yılmaz ABD'lilere, "Türkiye'nin yeni bir İran olma yolundan ilerlediğini otoriterleşmeye başladığı"nı da söylemiş.
İhsan Yılmaz'ın söylediklerini dinlediğimde paralel yapının ne kadar zavallılaştığını bir kere daha anladım.
Bu zavallı adam tezviratta, tağyirde, tebdilde de hocasıyla yarışıyor. Yeryüzünde Siyonist dostu olmayan herhangi bir insana "on yıllardır İsrail Filistinlilere ne yapıyor" diye bir soru sorsanız, alacağınız cevap "İsrail Filistinlilere en aşağılık şekilde, canice katliamlar yaptı ve yapmaya devam ediyor" diyecek.
Peki,
İhsan Yılmaz'ın bakışıyla İsrail ne yapıyormuş dersiniz?
"Her zaman, 1967 öncesi sınırları içinde İsrail'in var olma hakkının tanınması gerektiğini, ancak İsrail'in bağımsız bir devlet kurma hakkı olan Filistinlilere kötü muamelesinin kabul edilemez olduğunu yazdım."
Ne yazmış Güneydeki ülke sevdalısı prof?
"Filistinlilere kötü muameleu2026"
Şimdi bu NeoCon muhbirlerini neden bu kadar eleştirdiğimi anlıyorsunuz değil mi?
Ülkesine ve milletine bu kadar düşman olan, milletinin inancına bu kadar yabancılaşan bir zamanlar CHP idi, şimdi paralel enteller CHP'yi de geçti. CHP açık açık dindar olmadığını, tamamen seküler olduğunu beyan ediyordu. Bunlar içerde Kur'an-sünnet derken "biz içki de içeriz, başımızı da açarız, Kemalist de oluruz" diyorlar. Zaten Yılmaz, Atatürk vurgusunu da ihmal etmemiş ABD'de."
Yazı bu, takdir aziz milletimizindir.
@ahmetay_