Bize göre birlik (1)
Henüz
15 Temmuz darbesi yapılmadan daha o günlerin gelebileceğini öngördüğümüz,
aklıyla değil nefsiyle hareket edenlerin, çiğ nefsiyle beraber dinin,
inancın, tarikatın, partinin içinde tutulan insanların, kendine ait bir dinle,
koza örülmüş bir akılla terörize olmuş olarak dış dünyaya çıkıp bu ülkenin
başına cehennemi getirebileceğini üstüne basa basa yazdığımız “Ya Birlik Ya Cehennem” dosyamızın sonlarındayız. Bugünkü yazımızda ise “Birliğin bize göre olanını”
işlemekteyiz.
Birlik konusunda söylenen çok söz, yazılan çok yazı var.
Her biri, insan için toplum için kurumlar için devlet için ve ülke için ayrı
ayrı birer kıymet.
Gelin
bugünkü yazımızda “Bize göre Birlik”
fikrine çalışalım. Sizinle beraber bir yıldır yazıp anlamaya, okuyup anlatmaya
çalıştığımız bir birliği kurmaya çalışalım. Sadece kendi alanı ile uğraş
verecek olan basit ve sade bir Birlik
örneğini çalışalım.
Niyet olarak, başlangıç olarak hem çok doğru hem de çok
yeterli bir cümle ile başlayalım.
“Gelin Birlik
Olalım.”
Bu cümle, taşınan asil ve haklı niyet itibari ile çok isabetli
bir söz.
İyi ama nasıl birlik olalım? “Gelin Birlik Olalım” sözünden öte asıl mesele “Birliğin nasıl olacağında?”
Birlikler
niçin kurulur? Bu soruya şöyle bir cevap
verilebilir: Bir amaca hizmet etmek
için insanlar bir araya gelir ve herkes bir işin ucundan tutar ve böylece
birlikler oluşmuş olur.
Siyasi, dini, iktisadi yani genel olarak bir Ülke Birliğine geçmeden önce çok basit bir
birlik kuralım. Ülke Birliğinden çok daha sade bir birlik kuralım. Örneğin
Türkiye’deki Sütçüler Birliğini
kuralım.
Peki, ne
yapalım? Nereden başlayalım işe?
Damızlık süt inekleri alarak, damızlık koyunlar, damızlık
keçiler, damızlık süt hayvanları alarak başlayalım.
Araştıralım
bakalım dünyada neler bulacağız?
İngiltere’de günde 70 litre süt veren inekler var.
Hollanda’da günde 60 litre süt veren inekler var. Kendi yurdumuzda yerli cins
dediğimiz 10 litre, 15 litre süt veren ineklerimiz var. Hem süt damızlığına,
hem de et damızlığına uygun inek türleri var.
En fazla süt veren, süt damızlığına en uygun süt ineği
aldığımızı düşünelim. Bu ineğin ağırlığı zaten bir tondan aşağı değil. Bu inek
türü dümdüz ovalarda, bol çayırlarda, iklimi ılıman ve yağışlı yerlerde harika
bir şekilde verim verir. Ama engebeli bir arazide bir tondan fazla gelen bir
ineği gezdirmek mümkün değildir. Dolayısıyla böyle engebeli bir arazide çok işe
yaramaz, yüksek fayda getirmez.
Türkiye’nin
kaç kilometre karesi böyle bir ineğin beslenmesine müsaittir? Peki, müsait
olmayan yerlerde ne yapacağız, nasıl bir inek türü alacağız? Ayrıca
getirilen süt ineklerinin kendi yaşadıkları bölgede belli bir ısı, nem, belli
otlar veya yemlere alışık olarak bu verimi veriyorlar. Türkiye’ye geldiklerinde
her şey değişecek. Aynı verimi vermeleri mümkün olabilir mi? Muhtemel ki aynı
verimi vermeyecekler.
Bazılarının verimi belki de yüzde birinin artarken daha
çoğunun yüzde doksandan fazlasının verimi düşecek. Çünkü farklı bir bölgeye
gelmiş olacaklar. Öyleyse hangi bölgede, hangi tür süt hayvanın daha verimli
olacağını hesaplamak durumundayız. Dolayısıyla bölgelere göre hayvan türlerini
tespit edip belirlemek ve seçmek zorundayız.
Bütün bunları
seçtik. İşi çözdük mü? Kesinlikle
hayır.
Bunları
nerede barındıracağız? Sütlerini nasıl sağacağız ve sağdığımız sütleri nerede
toplayıp nerede işleyeceğiz? Ayrıca bütün bu ürünleri piyasaya nasıl arz
edeceğiz?
Bunların hepsi de sorun.