'Bizden'leştirmek
‘Ben’den ‘biz’e olan yürüyüşümüzde ciddi mesafeler aldığımızı
söyleyebiliriz… Bu süreçte şunu da gözlemlemeye başladık… ‘Ben’in bencilliğini
aşan insanlarımızın ‘biz’ asabiyetine yakalandıklarını, ‘biz’ kibrine yenik
düştüklerini gördük…
Yeni
zamanların bulaşıcı hastalığı; ‘biz’ bağnazlığı… ‘Biz’ fanatizmi… ‘Biz’ holiganlığı…
Bu durumda Müslümanlar arası ‘ötekileştirme’ marazı hız kazanıyor…
Biz ve ötekiler…
Bu anlayıştan beslenen gruplaşma, kutuplaşma, kamplaşma her
türlü acımasızlığı ve ezmeyi beraberinde getiriyor…
Öteki ezilmelidir, silinmelidir, bitirilmelidir… Çünkü ‘öteki’
fitnenin parçasıdır, nifakın odağıdır, ifsadın ta kendisidir…
Bizden olmayanların hepsi ötekidir… Ötekiler zaten kötüdür…
Bizden olmayan herkesi yok saymak… Diğerlerinin yokluğu
üzerinden bir varlık inşasına yeltenmenin İslam ahlâkında yeri yoktur…
Müslümanları ötekileştirerek kendilerine meşruiyet arayanların büyük bir
yanılgı içerisinde olduklarını bilmeleri gerekiyor…
Kendini referans alan ‘biz’ taassubu, ötekileştirmenin
büyüsüne kapılıyor… Ötekileştirmede sınır tanımayanlar işi şeytanlaştırmaya
kadar götürebiliyor…
Bizdense ‘melek’, değilse ‘şeytan’…
Bizden olmayanın canı cehenneme… Bizden olsun, isterse
çamurdan olsun…
Bizimle aynı vasatı paylaşmayan Müslümanları düşman olarak
kurgulamak Müslümanlara yönelik bir kötülüktür…
Kendimiz gibi düşünmeyenleri dışlamak hatta tekfir etmek en
tehlikeli bir çıkıştır…
Şunu söyleyebiliriz:
Her
Müslümanın bir adresi, bir aidiyeti olabilir, olmalıdır da… Ancak tüm
Müslümanları aynı adrese sığdıramazsınız… Ya da adrescilik yapmaya gerek yoktur…
Doğal
olarak herkesin bir ocağı, bir okulu, bir ekolü, bir adresi, bir oluşumu
olabilir, olsun… Yeter ki kimse hidayeti, hakikati, kurtuluşu kendi tekelinde
görmesin… Kendi grup çıkarını genel çıkarın önüne koymasın… Kendini merkeze
almasın…
Bizim cemaat… Bizim tarikat… Bizim vakıf… Bizim dernek…
Bizim sendika… Bizim parti… Bizim örgüt… Bizim kulüp… Bizim takım… Bizim grup…
Bizim mezhep… Bizim aile… Bizim aşiret… Bizim millet… Bizim iktidar… Bizim devlet
aşırılığına prim vermesin…
Aidiyet - asabiyet dengesi doğru kurulmalıdır… Biz bilincini
tüketiyoruz, daraltıyoruz, içini boşaltıyoruz… Sığ, çiğ ve ham anlamlar bizi
anlamsızlaştırıyor…
Savunduğumuz ‘biz’in kapsamı nedir, kalitesi nasıldır? ‘Biz’
güzellemelerimizle neyi gizliyoruz?
Hangi biz? Herkesin ‘biz’i farklı…
Sonuçta biz bizi bitiriyoruz, ayrıca düşmana gerek kalmıyor…
‘Bizden’dir diye yapılan haksızlıkları savunabiliyor,
‘Bizden olmayanı’ haklı da olsa yanında durmuyoruz... Adil şahitliğimizin
zedelendiğini fark etmiyoruz…
Rachel
Corrie ne diyordu?
‘Zulüm
bizdense ben bizden değilim.’
Diğer bir yanılgımız ve hayati yanlışımız ise şudur: Herkesi
‘bizden’leştirmeye çalışıyoruz… Bizdencilik hastalığı, dayanışma ruhunu, vahdet
bilincini, kardeşlik şuurunu eritiyor…
Hz. Muhammed (sav)’in Mediye’yi bizden olmayanlarla beraber
kurduğunu ve savunduğunu unutuyoruz… Medine Sözleşmesinin içeriğini ve bugüne
yönelik taşıdığı işaretleri sanki ıskalıyoruz…
‘Ya bizdensin ya da öteki…’ zihniyeti bizi alabildiğine
tahammülsüzleştiriyor…
Biz ne ara bu duruma geldik?
‘Bizden’leştiremediklerimizin ipini çekiyor, işini
bitiriyoruz… Müslümanlar arası grupsal, kurumsal, mezhepsel ayrışma, çekişme ve
çatışmalar çekilmez bir hâl aldı…
Nedir bu birbirimize çektirdiklerimiz? İflah olmaz
alışkanlıklarımız?
Güç zehirlenmesi mi? Basiret tutulmasını mı?
Peki, çıkış yolu nedir?
‘Rabbimiz
biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen,
şüphesiz hüsrana düşenlerden oluruz.’ (A’raf, 23)