Bizde vatan…
Üzerinde yaşadığımız topraklar büyük ve derin acılara şahit oldu. Asırlardır nice ölümün, zulmün, felaketin üzerini müşfik bir anne kederi ve şefkatiyle örten bu topraklarda zaferler, şenlikler, sevinçler de mütevazı bir coşkuyla çiçek açtı. Hüznün; kan ve gözyaşının, aşkın; hasret ve vuslatın mevcudiyeti onun sırrına karıştı. Hatalarımız yüzünden hayâ duymayı öğrenirken öğrendik, burada hiçbir sevincin daimi olmadığını… Kayıplarımızın yüzüne elemle bakarken toprağa yeni umutlar ektik, fidan oldu, ağaç oldu, meyve verdi. Toprak, kalp süzgecinden geçirilen duygularımızın hülasası olunca vatan, istiklâl, istikbal, nesil gibi kavramlar da toplum hafızasına onun adıyla nakşoldu. Ay ve yıldıza anlam yükleyen, ak ve kızıla göklerdeki kimliğini giydiren keyfiyet bizim bayrağımızda dalgalandı.
Biz vatanı, beşikteki bebeğin kulağına ninnilerle fısıldadık. Biz vatanı gaye bildik; evlatlarımızı “Allah vatana millete hayırlı eylesin.” dualarıyla yetiştirdik. Sevgilinin yanına uğurlar gibi uğurlandı gençlerimiz askerliğe, ismine “vatan borcunu ödemek” dedik. Şehit düşen evlatlarının ardından “vatan sağ olsun” diye ağladı bu toprağın fedakâr anneleri… Edebiyatımızı vatanın omuzlarında yükselttik, onun hizmetine verdik; “Tаrihin dilinden düşmez bu destаn/ Nehirler gаzidir, dаğlаr kаhrаmаn/Her tаşı bir yаkut olаn bu vаtаn/Cаn verme sırrınа erenlerindir.” Vatansız, bayraksız, topraksız, ezansız hülasa cansız bir şiir büyütmeyi canımıza eza bildik.
“Müslüman yürekler bilirim daha/ Kızdı mı cehennem kesilir sevdi mi cennet/Eller bilirim haşin hoyrat mert/Alınlar görmüşüm ki vatanımın coğrafyasıdır/Her kırışığı sorulacak bir hesabı/Her çizgisi tarihten bir yaprağı anlatır.”
Küçükken babamdan “Allah emanetini vatanımda, toprağımda teslim alsın. Kayıp, kendi insanımdan ayrı, unutulmuş bir mezarım olmasın.” duasını çok duyardım. Onun, çocuk kalbime zaman zaman manasız görünen bu korkusunun hikmetini büyüdükçe, yani acıyı tanıyıp kavradıkça anlayacaktım.
Ankara’da, özellikle Kızılay’da bombalı saldırıların arttığı dönem, oğlumun da üniversite sınavına hazırlanmak maksadıyla her gün Kızılay’a gidip geldiği dönemdi. İçimiz endişe ile titrerken bile onu çalışma serüveninden geri tutmayı bir dem bile düşünmedik. Kendisinin de böyle bir talebi olmadı hiç.
15 Temmuz gecesinde küçük oğlumu büyük oğluma, ikisini de Allah’a emanet ederek beyimle Genelkurmay Başkanlığı’nın önüne gittik. Yoldaşlarımızın can verip yaralandığı o hengâmede uzunca süre birbirimizi kaybettik. . İtiraf etmeliyim ki korkuyordum, aynı zamanda insanımın gözlerindeki korkusuzluğu da okuyabiliyordum. Eve dönebildiğimizde vakit sabaha yaklaşmıştı ve aynı yer, aynı zamanda beraber bulunduğumuzu sonradan öğrendiğim birçok samimi tanıdığın dudaklarından “yine şehit olamadık.” cümlesini duyuyordum. O geceyi sadece madden değil, kalben de yaşamış olmak bilhassa evde bizi bekleyen büyük oğlumla benim gönül dünyamda milat diyebileceğim ciddi değişimlere neden oldu. Bu ülkeyi her şeye rağmen ayakta tutan, muhafaza eden gücün sırrına o gece vâkıf oldum.
Bu vatanın evlatları her dönemde mavzerlere, mermilere kollarını açarak gittiler. Toprak için, ezan, bayrak, bağımsızlık için can vermeyi canlarına şeref bildiler. Topraklarımızın emzirdiği acıların o ince ruhu ile gönüllerini beslediler. En umursamaz çağlarında bile en küçük bir kıvılcım, tarihimizin ve o şanlı tarihi bize bırakan ecdadımızın lütfu ile diriltmeye yetti varlıklarını…
Bizde vatan ölmektir. Ona yan gözle bakanı öldürmektir. O ölümle dirilmektir. Bizde vatan sahip çıkmaktır, kalmaktır, gidememek, vazgeçememektir. Kendimizi toprağımızın bir parçası olarak görmek, ona karışmayı hüner addetmektir. Misafir olarak bulunduğumuz yerde bile eğreti durmak, özümüze dönmek için sabırsızlanmak, özlemektir. Havadan, sudan, aştan ve dahi beden mülkünden önceliklidir. Vücudu, toprağın bağrına ekilen bir çiçek bilmek, koparıldığında başka yerde solacağının bilincine ermektir. Ocaktır vatan bizde, sıladır; anne, yâr, evlat, kardeş, arkadaştır. Bu dünyanın vuslatı diyebileceğimiz biricik sevdadır.
Selam ile