Bizde Aydın vilayet ismidir!
BİZ boğazımızı sıkan ellerden kurtulmaya çalışırken onlar ruhumuzu da ele geçirme yollarını döşüyorlardı. Ve bunda başarılı da oldular. Hem koca imparatorluk yıkıldı. Hem de bize ait olan her şeyi, kültürümüzden sanatımıza, dilimizden geleneğimize gömdüler toprağın en derin yerlerine. Yok edemediler ama, o derinlerdekini çıkartıp layık olduğu yere koyma mücadelesini de tamamlayamadık henüz.
Dışardan kuşatılmış bir ülke, içerden kuşatılmış zihinler ve ruhumuzu tarumar etmeye çalışan ve maalesef “dayatılan ama makbul görülen yaşam tarzımızla” derin bir handikap içerisinde sürdürüyoruz hayatımızı.
İnsanlığımızın, İyi güzel ve doğru mücadelesi ile politik dengeler arasında sıkışmasını, inanılan değerler ile dayatılan ve sesi gür çıkan yaşam tarzının çatışmasını, zihni ve fikri olarak kökünden kopartılmış, dayanak ve tutamaktan yoksun şekilde fırtınada savrulmasını engelleyebilecek ruh dinamiğini nasıl sağlayabiliriz?
Sistem kökten değişmeli!
Köküyle bağını tesis etmek, iyi, doğru ve güzel olanın yanında pazarlıksız duruş gösterecek şuur bünyesini oluşturmak ve bu toprakların ruhuna aidiyet duymayan, her dönem azınlık olmalarına rağmen sesi gür çıkan zihniyeti iş ve eserlerimizle susturarak. Bunu ancak sistemi kökünden değiştirerek sağlayabiliriz. Çünkü “sistem” mevcudu koruyup gelmesi gerekeni engellemek üzerine kurulu…
Tanzimat ile başlayan yabancılaşmış zihinlerin söz sahibi olduğu tabii süreç. Hani muhalefet adı altında ormanlarımızı iktidar rant için yakıyor diyerek ülkeyi talan etmeyi göze alıp ormanları PKK’nın yaktığı ortaya çıkınca sus pus olan Aydın ve sanatçılardan bahsediyorum.
Utanmaz bir güruh!
Analar ağlamasın edebiyatıyla her gün mukaddesata saldıran ama evlatları zorla elinden alınıp üstelik bu vatan evlatlarına karşı silah olarak kullanılmak için dağa kaldırılan anaların feryadını görmeyen utanmaz güruhtan bahsediyorum.
Cemil Meriç’in: "Türk aydını yangından kaçar gibi uzaklaşıyor yurdundan. Unutuyor ki vatanı kenefe çeviren kendisi. Aydın, Tanzimat’tan beri Batı kapitalizminin şuursuz simsarı. Tanzimat bir medeniyetin fethi değil bir ırzını teslim. Ve aydın harabe haline getirdiği bu memleketin enkazından bir şeyler yüklenip Batı’ya kaçmak istiyor.” diye tarif ettiği;
Atilla İlhan’ın ise "Bizim aydınlarımızın önemli bir kesimi kesinlikle cahildir. Dünyada ne oluyor bitiyor, kesinlikle okumazlar, izlemezler. İkincisi muhakemeden yoksundurlar. Aydınlarımızın büyük bir kısmı, inanışlarından önce menfaat peşindedirler. Türk aydını dediğimiz kişi Batı’nın manevi ajanıdır” diye tarif ettiği aydınlardan bahsediyorum.
“Bizde Aydın vilayet ismi, sanatçı da çengicidir” demişti birisi…
Batıya ülkelerine faydalı eğitimli insan olsunlar diye giden yollanan insanların Batı hayranı olarak dönüşüyle başlayıp, içerdeki gayri milli unsurlarla güçlenen ve dışardan da dâimi suretle beslenip desteklenen zihniyet, Osmanlı yıkıldıktan sonra yeni siyasi iktidarla birlikte doğal olarak “Kültürel İktidarı” ele geçirdi. Kültür iktidar hikayesinin başlangıcı burasıdır.
Sanatçı olmanın ilk şartı!
Bu ülkede sanatçı ve aydın olmanın ilk şartı milletin inancına karşı olmak, değerlerini küçümsemek, mukaddesatıyla alay etmek ve her şartta Batıyı örnek alıp kutsamak oldu.
Sistem mücadelesinin bir yanı da “sanat ve estetik” anlayışımızı, üzerine tonlarca beton dökülmüş bize ait olanı açığa çıkartıp yeni zaman ve ruha uygun şekilde hayata tatbik etme çabasıydı.
Mütefekkir’in ifadesiyle “estetik idrakini davasının merkezine koyamayan hiçbir hareket başarılı olamaz”
Ak Parti iktidarının en zayıf kaldığı ve sorumlu olduğu noktalardan birisi de eğitim ile birlikte kültür meselesidir. Sadece maddi destekle çözüleceğini düşünmek, kültür ve sanat faaliyetlerini millete doğrulttuğu bir silah gibi kullanan zihniyetin hâkim olduğu kültür alanını önemsememenin ne kadar büyük bir hata olduğu anlaşılabiliyor mu acaba? Bu zihniyetin, hâlâ kültür ve sanat alanındaki iktidarı yıkılmalı ki iyi doğru ve güzel mücadele rayına otursun. Bunun için ise sistemi değiştirmek gerek.