Biz ona muhtacız
Mübarek günler vızır vızır geçiyor. Uzun ve sıcak günleri bahane ederek sayılı günlerin rahmet pınarından yeteri kadar yararlanmamak ise aklidenler için zararların en büyüğü . Zararın neresinden dönülse kazancımız olabilir.
Mükafatını özel olarak vereceği garantisine rağmen bugünlerin gaflet ve dalalet içerisinde geçiriliyor olmasını neye bağlamak gerekir acaba?
O bize hiç muhtaç değil. Biz ise hangi pencereden bakarsak bakalım ona her yönden muhtacız. Aldığımız her nefesin şükrü olmalı. Yediğimiz her gıdanın teşekkürü olmalı. Ama yaradan yarattığı insanların ortak paydasındaki zaafa özel vurgu yaparak en zayıf ve zaaflı yanımızı da bildiriyor. Ayet açık ve anlaşılır: İnsanoğlu hüsrandadır. Akliden, sabreden ve hakkı doğruyu tavsiye edenler hariç.
Değerli dostlar eğer hakkı ve sabrı tavsiye edemiyorsak gerçekten kaybeden oluyoruz. Dünyalık şeylerimizi kaybettiğimizde gösterdiğimiz tepkilerimizi bir hatırlayalım. Sağlığımızı, paramızı, malımızı, mülkümüzü yada evlat ve iyalimizi. Hatta mevki ve makamımızı. Hangisini baz alırsak alalım. Kaybetmek fiili gerçekten ruh ve beden dünyamızda sıklıkla bizi alt üst ederek paniklememiz için yeterli.
Bu kadar zayıf ve bir o kadar da aciz olmamıza ve ona muhtaçlığımızın karşılığında vaat edilen rahmet ve mağfiretin pik yaptığı bu günleri değerlendirememek nasıl bir duygu doğrusu merak ediyorum. Karşılığını sadece ondan bekleyerek tutmamız gereken oruç için bin bir bahane üretmek, verilen bu kadar nimete karşılık basit bahanelere sığınmak akliden birine yakışır mı?
Eski ramazanlardan bahsedenler bu aya mahsus toplumdaki sosyolojik değişimle bugünü kıyasladığımızda aradaki fark gerçekten bizi utandırmalı. Birçok semtimize oruç gelmiş mi? Anlamak mümkün değil. Basit hastalıklar bile oruç tutmamak için bahane edilebiliyor. Meslektaşlarımızın bir kısmı da bu günlerde fetva verme hususunda oldukça cömert davranabiliyor. Oruç tutunuz sıhhat bulursunuz hadisi nerede ise yok hükmünde. Ramazan ikliminden sağanak olarak yağan rahmet, bereket ve mağfiret ile yıkanmak ve bayrama temiz ak ve pak olarak kavuşmak varken, nefis ve şeytanın hilelerine kapılarak kaybeden olmak bizi utandırmayacak mı?
Sıcak yaz günleri bu kadar zenginliği kazanmamıza engel oluyorsa vay halimize.
Nefsi emare bu günlerde kılavuzumuz olmasın. Şeytanın hileleri bizi sırat-ı müstakimden ayırmasın. O bize değil her yönden biz ona muhtacız. Bunu anlamamız için illa dünyamızı mı değiştirmemiz gerekiyor?
Yol yakınken ve fırsat hala elimizde iken kıralım zincirleri. Mükafatını vereceğini vaat eden Rabbimiz vaadinden dönmez. Bugün kazandıklarımıza yarın muhtaç olduğumuzda el avuç ovuşturmanın bir yararı da olmaz. İnanmak ve iman etmek bizi her türlü müşkülden koruduğu gibi sıcak yaz günlerinde tuttuğumuz oruçlarda açlık susuzluk gibi basit bahanelerden de korur. Yeter ki niyetimiz samimi olsun.
Bir sonraki yıla çıkma ve bu nimetlerden yararlanma garantimiz yok. Gün bugün. Sağlık ve mutluluk dileklerimle.