BİZ KALE ALMASAK DA\u2026
Ne kadar sinirlensek de, art niyetli olmakla suçlasak da, tanımıyoruz desek de uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları kapitalist sistemin vazgeçilmez kurumlarıdır.
Sermaye hareketlerinin serbestleşmesi ve kambiyo kontrollerinin gevşemesiyle önem ve etkinlikleri giderek artmıştır.
Ekonominin çarkları yabancı fon akışı ile döndürülebiliyor ve dış borçlar sürekli kabarıyorsa bu kurumların vereceği notların önemsenmesi gerekiyor.
Çünkü dış kreditörler her zaman olmasa da genellikle bu kuruluşların notuna göre ülke risklerini değerlendirerek kredi açıyorlar.
Not verilirken; enflasyon, finansal istikrar, dış ticaret dengesi, cari işlemler açığı, açığın finansmanı, ülkenin dış borçları, borçların vadesi, kamu borç stokunun GSYH'ya oranı, döviz rezervleri, bütçe dengesi, bütçe açığının GSYH'ya oranı, hukuk düzeni gibi kriterler dikkate alınmaktadır.
Ayrıca, ülke içindeki siyasi çekişmeler, belirsizlikler, iç barışı tehdit eden unsurlar, diğer ülkelerle olan ilişkiler de politik risk olarak not tayininde etkin rol oynamaktadır.
Ne var ki pratikte işler böyle nesnel kriterlere göre yürümüyor.
Çıkar gruplarının menfaatleri doğrultusunda veyapolitik mülahazalarla hareket edildiğine de sıkça rastlanıyor.
İflasın eşiğine gelen ülkenin notu, makro göstergeleri çok daha pozitif olan ülkenin notundan yüksek olabiliyor.
Bu nedenle Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci'nin uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody's'in, Türkiye ile ilgili uyarılarına tepki göstererek, "Biz bu kuruluşları kale almıyoruz" şeklinde konuşmasını anlayışla karşılıyoruz.
Ancak sıkıntı şu; biz önemsemesek de piyasalar bu kuruluşların notlarına göre pozisyon belirliyorlar.
Geçtiğimiz haftalarda Moody's'in Türkiye notunu düşüreceği beklentisinin bile kurları, borsayı ve faizi nasıl negatif etkilediğine hep birlikte tanık olduk.
O yüzden üç büyük kredi derecelendirme kuruluşu S&P, Moody's ve Fitch'e kızmak veya yok saymak yerine kendi evimize çeki düzen vermek için kolları sıvamalıyız.
Bu bağlamda öncelikle dış kaynağa bağımlılıktan kurtulmalıyız.
Ne yazık ki bu bağımlılık her geçen gün daha da artmaktadır.
Kamunundış borç stoku makul seviyede seyrederken, özel sektör rekor üstüne rekor kırıyor.
Son verilere göre sektörün toplam dış borcu haziranda 210 milyar 245 milyon dolara yükseldi. Sektörün dış borcu şubatta 198.4 milyar, martta 200.6 milyar, nisanda 203 milyar, mayısta 207.9 milyar dolardı.
Merkez Bankası'nın "Özel Sektörün Yurtdışından Sağladığı Kredi Borcu Gelişmeleri" Haziran 2014 raporuna göre, özel sektörün yurtdışından sağladığı uzun vadeli kredi borcu, 2013 sonuna göre 8 milyar 936 milyon dolar artışla 166 milyar 502 milyon dolara, ticari krediler hariç yurtdışından sağlanan kısa vadeli kredi borcu 3 milyar 336 milyon dolar artışla 43 milyar 745 milyon dolara ulaştı.
Özel sektörün borcundan' bize ne' diyemeyiz.
Aynı gemideyiz, bankaların ve özel sektörün dış borç ödemelerinde veya cari açığın finansmanında yaşayacakları sıkıntı tüm ekonomiyi, dolayısıyla hepimizi ilgilendirir.
Netice olarak dış borç ve cari açık sorununu halletmediğimiz sürece, 'Biz kale almasak' da reyting kuruluşları piyasalarımızı dalgalandıracak, spekülatif hareketlere zemin hazırlayacaklardır.