Biz hiç prenses olamadık Gülse abla!
Referandumda evet diyeceklerini açıklayanları linç kampanyası son sürat devam ediyor. Rıdvan Dilmen ile başlayan itibarsızlaştırma süreci biteceğe de benzemiyor.
Evet diyenlere yönelik saldırılar devam ededursun hayırcı cepheden parlak zeka ve inanç ürünü cevherler de yumurtlama hızını artırmış görünüyor!
En son, HDP'li Hüda Kaya'nın, "İnancımıza göre referandumda evet demenin karşılığı Allah'ı inkar etmektir!" sözleri hayırcıların nirvanaya ulaşmış haline en güncel numune oldu!
İddiasını desteklemek için Kur'andan ayetler paylaşan Hüda Kaya'nın dini çerçevedeki konumu nedir sualinin muhatabı ben değilim. Lakin, "Allah'ın kelamını sözüne gerekçe kılıp bu türden bir tefsir yapmasının hükmü nedir sorusuna" ehli fetva cevap versin isterim!
Her fırsatta dinin siyasete alet edildiği feveranında bulunanların Hüda Kaya'nın akıl ve mantalite sınırlarını zorladığı bu propagandası karşısındaki sessizliklerini artık manidar bile bulmuyoruz!
Zira, çifte standartlarını kendilerine yaşam felsefesi yapmış görünen zevatın, Nilhan Osmanoğlu'na yönelik cinsiyetçi saldırıya ses çıkarmamalarını geçtik, alkışladıklarla tempo tuttuklarına tanıklığımız bulunurdu.
Nilhan Osmanoğlu'na yönelik taarruzun dört yıl önceki sözlerinin yeni gibi gündeme getirilerek yapılması bunların amaca ulaşmak için her yol mübah gören Makyavel ile derin dostluklarına da işaret eder.
Üstelik Osmanoğlu'nun, mal isteminde bulunmayacağı ifadelerinin kırpılarak servis edilmesi de Goebbels'in propaganda ve algı yönetimine rahmet okutacak cinsteu2026
Evet-hayır seçenekleri üzerindeki propagandanın her tür hile ve desise ile yönlendirilmesi bir yana dini argümanlar eklemlenerek akaid boyutunda tehlike oluşturmaya başlanmasını izlemek ağzımızda kırık cam parçaları taşımaya benziyor. Oğuz Atay'dan mülhem, hal ve ahvalin korkunç durumunu daha net başka nasıl betimleyebilirdik değil mi?
Gülse Birsel'in, artık dolduruşa geldiğinden mi maksatlı dezenformasyonu görmediğinden mi bilinmez "artık prenses benim" temalı yazısını buruklukla okudum.
Gülse ablanın, "kusura bakma bebeğim artık prenses benim" kelimeleri kesif bir istihza ve küçümseme koksa da devamındaki ifadeleri şaşırtıcıdır!
80 milyonun artık kraliyet ailesi olduğunu yazmasını kafamda bir yere oturtamadım nedense! Yahu biz ne zamandan beri kraliyet olduk, diye soracağım geliyor da sevgili Gülse abla padişahlık ve kraliyeti karıştırmış olabilir mi diye kelimelerimi yutuyorum!
Öte yandan "artık prenses benim" deyip 80 milyonu da kraliyet ailesine bağlayınca annemin, benim, kızımın prensesliğine kimler el koydu da bizler hiçbir zaman bunu fark etmedik diye düşünmekten başıma ağrılar girdi!
Başımızdaki örtü yüzünden değil kraliyet ailesi müntesibi, sıradan bir tebaa olduğumuzu bile hissettirmeyen güç kimdi, bize yardım etsin de dava açayım!
Yıllarca ikinci sınıf vatandaş diyeceğim de kraliyet varsa kölelik de olmalı değil mi diye akıl yürütüp "bizlere köle muamelesi yapanlar kimlerdi" diye sormak isterim!
Seçilme hakkının ancak 2014'de verildiği başörtülüler olarak eğitim hakkını nihayet almış, çalışma hakkı için hala çalışmalar devam eden ülkede bizler prenses değil olsak olsak köleyizdir değil mi?
Sahi, sevgili Gülse abla, krallığınız köleliği tam olarak kaldırmayı ne zaman düşünür? Bir zahmet yasal olarak bunu sonlandırsanız da bizler vatandaşın haklarına zorlanmadan kavuşsak!
Gülse ablaya dipnot: Aile bakanımıza kız kardeş hitabınızdan güç alarak abla dedim. Ancak bu sizin için rahatsızlık verici ise Nilhan Osmanoğlu'na seslendiğiniz ünvanı kullanmakta da beis görmem, "Gülse Sultan Hanımefendi Hazretleri bacım!"