Biz gibi Karadeniz
Bin sene önce iki genç birbirlerini sevmişler ve evlenmişler. Nikahlarının kıyıldığı ilk gecede hanımı kocasına bir soru sormuş. Kocası “Bilmiyorum” diye cevap vermiş. “Tamam” demiş hanımı, “Madem bilmiyorsun, git öğren. Sen öğrenip gelinceye kadar ben seni burada sabırla beklerim.”
Sabah olunca genç adam yola çıkmış. Az gitmiş, uz gitmiş,
dere tepe düz gitmiş. Birçok köy, birçok kasaba aşmış. Sonunda ilmi
öğrenebileceği yere varmış. Bir değil, beş değil, tam yirmi yıl ilim tahsil
etmiş. “Tamam” demiş hocası, “sen oldun, artık evine dönebilirsin.”
Başlamış dönüş yolculuğu. Üç gün, beş gün, yarı süvari, yarı
piyade aylarca yol almış.
Evinin bulunduğu kasabaya yakın bir yerde mola vermiş.
Burada bir âlimle tanışmış, olanları ona da anlatmış. Âlim kişi, “Oğulcağızım!
Senin ilmin eksik kalmış, gel bir sene de benim yanımda tahsil gör” demiş. Bir
yıl da o âlimden akıl ve sabır dersi almış.
Yirmi bir yılın ardından, adeta koşar adımlarla evinin
yolunu tutmuş. Devir eski devir. Cam yok, pencere yok. Hanımı eyvanda oturuyor
ve genç bir erkekle öpüşüp koklaşıyormuş. Adam dona kalmış. Gördüklerine
inanamamış. “Nasıl olur da söz verdiği halde beni beklemez, bana bu ihaneti
yapar?”
Çılgına dönmüş. Hemen elini beline atmış ve hançerini
çıkarmış. Koşacak, saldıracak ve yirmi bir yılın acısıyla ikisini de paramparça
edecek.
Bir adamın evlerine doğru yaklaştığını fark eden kadın,
hemen kendisini öpmekte olan gencin elinden tutmuş ve çığlığı basmış. “Koş,
oğlum baban geldi.” Çocuk bir çırpıda babasına ulaşmış ve boynuna sarılmış.
“Ah babacığım, seni ne kadar özledim. Annem, her gün seninle
ilgili bana hikâyeler anlatırdı. Senin ne kadar iyi bir insan olduğundan söz
ederdi. Kendisi sana âşık, beni de sana âşık yetiştirdi. Ne kadar sevindiğimi
bilemezsin.”
Adamın gözlerinden yağmur gibi yaşlar boşalmış ve olduğu
yere yığılıp kalmış.
Ben ne yapacaktım, sabretmeseydim ben ne yapacaktım?
Son olarak ders aldığım hocamın “Oğlum! Gerçeği görmeden
asla bir işe başlama, duygularına yenik düşüp bir eylem yapma” dediğini
hatırlamasam ben nasıl iki sevgiliyi, beni deli gibi seven iki insanı nasıl
parçalayacaktım?
Hikâyemiz burada bitiyor.
Ülkeyi hem de tüm insanlarını ilgilendiren olaylara, işlere
duygusal bakan ve değerlendiren her daim kaybeder ve kaybettirir. Her insanın
her siyasetçinin duyguları ve duygusallığı mutlaka vardır. Ancak milleti ve
ülkeyi ilgilendiren hangi mesele olursa olsun asla duygusal bakılamaz. Sadece
ve sadece akıl üzerinden bir değerlendirme yapılabilir.
Dağı güzel, denizi biz gibi Karadeniz bize her daim yâr
olsun. Deliye de veliye de yarar, namerdi de yiğidi de iyiyi de kötüyü de
ısıtır Karadeniz doğal gazı için Allaha’ hamd olsun. Vesile olup irade
gösteren, cesur karar alan siyasetçilere de teşekkür ve selam olsun.