Dolar (USD)
35.19
Euro (EUR)
36.83
Gram Altın
2970.33
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
27 Şubat 2021

Biz eskiden çok mu normaldik

Bugün sahil'dim. Güneş de oradaydı. Her vakit bu koca dereye ruhumu indirmeyi bir seviyorum. İstanbul geçiyor bir de içinden iyi mi? Geçsin geçsin. Deniz karayı temize çeksin. Sık sık “sahil amel” işlemeliyiz. Kendimizi yumak için. Hücrelerimizi yangınlarımızdan kalan küllerle bir güzel çitilemek için. Ya da bildiğin beriyi düşünmeyi şehirde bırakıp öteyi, daha öteyi düşünmek için.

Fakat ötelere duyulan alakanın beriyi ihmal etmek olduğu bizde görülmüş. Dünyayı cehenneme çevirmişler biz cenneti hayal ederken. Biz uzağa bakarken yakını yakmışlar…

Öteden bir kova su, biraz ferahlık ve yaşamı yükseltme gelir mi şimdi? O dalıp dalıp gitmelerimizden, dünyevi sarhoşluğa benzer bir uhrevi sarhoşluktan bir ayılma, bir bilinç ve hareket gelir mi?

Her vakit şu koca dereye ruhumu indirmeyi seviyorum. İstanbul geçiyor bir de içinden iyi mi?

Geçiyor da nasıl geçiyor?

O gün. Salgından önceydi. Bir kadın pazar arabasına kediler için envay ı çeşit yiyecekler doldurmuştu. Kediler birbirlerine dolamadan ayaklarını tin tin peşindeydiler. Kadıncağızın suratını alnına asmıştı hayat. Pispaslar ise güler yüzle çevreliyordu onu.

Bir adam elinde kocaman bir termosla etrafına hiç "çayy" filan demeden dolaşıyordu. Giyim kuşamına ve haline bakılırsa, elindeki çay termosunun yerine bir laptop çantası filan vermek istiyordu insan. Bir akademisyen görünümündeydi. Arkasından seslendik çekinerek. Durdu. Temiz ve düzenli poşetinden bardakları çıkarıp çaylarımızı koydu. Nereli olduğunu sordum. İran dedi. Malum hemen Ali Şeriati' den haber sordum. Tanımadığını söyledi. Puan verme geleneğimiz gereği puanını kıracaktım ki o yanlış gelenekten tövbe ettiğimi hatırladım. İçimden sigarayı bırakır gibi bırakmalıyız zihinsel alışkanlıklarımızın, tiryakiliklerimizin çoğunu dedim. Sigara alışkanlığım olmadığı halde neden bu örneği vermiş olabilirim? Çayı da bırakacak değiliz ya…

Üzüldüm adamcağıza. Bu nezaketli ve sessiz haliyle günlük hasılatını çıkarması zor görünüyordu. Aklıma İstanbul’a geldiğim ilk yıllarda Sarayburnu’nda dürbünle manzara satan teyze geldi. Teyze geleceği gören bir yaşlıydı. Harika bir bez çanta içine dürbünleri doldurmuştur. Yanlış hatırlamıyorsam şu kadar süre karşı kıyıyı seyre tam şu kadar lira alıyordu. Görüntü satıyordu. İstanbul satıyordu. Karşılığında ekmek, peynir, makarna almak için.

Erikler ilk çiçeklerini açmıştı. Bizim kuramadığımız bu alt düzenin üstündeki düzen kendisini sırasıyla yaşamaya devam ediyordu. Onun işleyişini aksatmak için de elimizden geleni ardımıza koymadık. Biz iklimleri kaydırmış bir nesiliz. Toprağı aşağılamış ve kovmuş, hayvanı yok saymış.

İçimdeki serseri seslendi. “Amaaan. Boşversene. Sahipsiz insan daha çok sahipsiz hayvandan!”

Ona bir tane indirdim. Çamuruma saplandı bacaksız.

Ne diyordum. Erikler çiçek açma gününü kendi aralarında istişare ediyorlardı. Bahar kapıdaydı.

Fakat kimi insanların kışı kıyameti kalkacak gibi değil.

Önümüzdeki günler normalleşebilecek miyiz? O kadın/lar yine mutat özverisine devam edebilecek mi? O adam yine -içinde ukdelerle de olsa- sadece termosla değil, belki tabureler atacak kadar bir gündüz kondu çayhane kurabilecek mi o kıyıda? Ya da şöyle olsun. Çayhaneyi bir süre eşinin yaptığı kurabiyelerle şenlendirmiş olsun. Müşteriler artsın. Öteyi düşünme lüksü olan müşteriler buraya gelsin. Bir süre ailece işletsinler burayı. Bu kıpır kıpır, çok martılı, nadiren balıkçıllı kıyıyı. Sonra adam görünmez olsun. Kendisi sosyoloji okuduğu için ve yüksek lisans yapacağı için gelemiyor olsun. Ben ona selam yollayayım. Elimden gelen bütün desteği vereyim.

Soru…

Biz eskiden/salgından önce çok mu normaldik? Eski normallerimizin anormalliği üstüne düşünme fırsatı olabilir miydi kapanma günleri? Önümüzdeki günlerde neye açılacağız? Nasıl bir hayata? Eskisi gibi mi? Eskisinden daha kötü? Ya da iyi? Daha iyi?

Sence hangisi? Senin emeğin hangisini cevaplamaya değecek?