Biz değişirsek dünya güzelleşir
Sonbahar kapımıza geldi, postacı misali iki defa çaldı zilimizi. İçeriye buyur etmemizi bekliyor, lakin yaz bir türlü kalkmak bilmiyor oturduğu yerden. Git desen olmuyor, kal desen sıcaklığı bunaltıyor içimizi. Gelen mevsim gitmek bilmiyor ve dengesi şaştı iklimimizin. “Her şey yerinde ve zamanında güzeldir.” sözü yitirmeye başlıyor anlamını. İnsan deminde yaşamak isterken hayatı, hayat kaynamayı unutmuş su misali...
Öyle bir
dünyanın sabahına açıyoruz ki gözümüzü, bir yanımız bahar iken kavruluyor diğer
yanımız. Sabah serin bir rüzgâr esip yeryüzünü kirlerinden arındıracak
yağmurların habercisi olacak derken daha vakit öğlene varmadan ne esen
rüzgârdan ne de serinlikten eser kalıyor havada. Bunaltıcı sıcaklar fırsat
kolluyor tepemizde. En yoğun anımızda, en çaresiz halimizde pusuya düşürmeye
hazır bir şekilde bekliyor bizi.
Alçak
basıncın etkisinde kalan ruhumuz bir sonbahar hüznüne dahi kapı aralayamaz
oluyor bu vakitlerde.
Ağaçlar
kahverengi elbisesini gardıroptan çıkarıp ellerine aldılar, ancak üstlerine giymekte
tereddüt ediyorlar. Yeşilliği solmaya yüz tutmuşken, üstünü değiştirmeye fırsat
bulamıyor mevsim. Sonra hep bir şeylere yarım kalmışlığımız gerçeği çepeçevre
kuşatıyor dört tarafımızı...
Eylül
sonbaharın ilk ayı diye kitaplardaki yerini almışken şimdilerde yazın son ayı
olarak kendini güncellemeye hazırlanıyor. İklim değişiklikleri arafta kalmış
ruh misali mevsimleri arada bırakıyor.
Bu
değişikliklere kendi dışımızda sebepler ararken Yüce Kitabımız Kur'an-ı
Kerim'in yüzümüze vurduğu gerçeğe üç maymunu oynayarak kulak tıkayıp, gözümüzü
yumup anlamsızlaştırmaya çalışıyoruz zihnimizi.
“Başınıza gelen her musibet kendi yapıp
ettikleriniz yüzündendir; kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar.” (Şûrâ Suresi, 30. Ayet)
“İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri
yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah -dönüş yapsınlar diye-
işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor.” (Rûm Suresi, 41. Ayet)
Yüce Allah,
başımıza gelen her ne ise onun kendi elimizle yaptıklarımız nedeniyle olduğunu
açık bir şekilde bize bildirirken, biz ise hala kendi dışımızda sebeplerle
avutuyor ve kandırıyoruz kendimizi. Hatayı kendi dışımızda aradığımız müddetçe
de doğruyu asla bulamayacağız.
İçinde
bulunduğumuz ve bizim için yaşanabilir olan dünyayı teknoloji adına, bilim adına,
sanayi adına ve daha da kötüsü çağdaşlık adına yaşanmaz bir hale getirmek için
birbirimizle yarışır hale geldik. Dünyayı kirletmede ve dengeyi bozmada
birbirimizle amansız bir savaşın içerisine girdik.
Sonuç olarak
da elimizde küresel ısınma adı altında buzulların erimesi, vakitli vakitsiz fay
hatlarının kırılması nedeniyle depremlerin oluşması, süper hücre yağışları,
tsunamiler, kasırgalar, her gün maalesef ki sayısı artan orman yangınları gibi
doğal afetler kaldı. Bunun en bariz sonucu olarak da mevsimlerin ötelenmesine
şahit oluyoruz.
Âlemi denge
üzerine yarattığını bize birçok ayetiyle açık ve net bir şekilde bildiren
Rabbimiz, bu dengenin bozulmaması gerektiğini "Göğü O yükseltti, denge ve ölçüyü O koydu ki dengeden
sapmayasınız; Ölçüyü düzgün tutasınız ve eksik tartmayasınız."
Ayetiyle de bizi bildirmektedir. Dengeyi bozduğumuz zaman bundan sadece evren
veya doğa değil, bütün canlılar olumsuz yönde etkilenecektir.
Durum böyle
olunca bize düşen en önemli görev ise birilerinden beklemeden kendi üzerimize
düşen görevi hakkıyla yerine getirmektir. Dünyamızı güzelleştirmek adına
kendimizi değiştirmekle yola koyulmalıyız.
Bizden geçti
demeden çocuklarımız için ve bütün insanlık için yapalım bunu. Yarın çok geç
olmadan şimdi, şu an başlayalım lüksümüzden tasarruf etmeye.
Biz
başlarsak dünyayı güzelleştirmeye o bizden önce atılacaktır öne. İyilik yapmak
isteyene bütün badireler fırsat olur, külfet olarak düşündüğü her şey ülfet
olur. İyi olmak, insanın içine dönük, özünü keşfetmesidir. İnsanın özünde her dem
güzellik ve iyiliğin var olduğu bir ülke vardır. Bu ülkeyi keşfetmek dünyanın
güzelleşmesine vesiledir.
Unutmayalım ki, biz değişirsek dünya güzelleşir.