Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
03 Şubat 2023

​Biz de İncil ve Tevrat'ı yakabilir miyiz?

İSİMLERİ açıklan(a)mayan Müslüman bir grubun(!) Tevrat’ı yakma izni için İsveç makamlarına başvuruda bulunduğu ama İsrail büyükelçiliğinin girişimi ile iznin verilmediği haberi medyamızda yer aldı. Biz bilinçli Müslümanların böyle bir başvuruda bulunabileceğine inanmıyoruz. Çünkü İslam böylesi bir girişime izin vermez.

Bu tür konular Mütekabiliyet yani yapılana benzeri ile karşılık verme ilkesi ile yorumlanarak çözümlenemez. Çözümleme girişimi kendi iman esaslarımız ile çelişme ve çatışma olur. Dönemimizde ve tarihimizden örneklerle yüce dinimizin kaynağı olan Kur’ân’a ulaşarak başlığa aldığımız soruya cevap arayalım.

Tarihimizden Örnekler

Aliya İzzet Begoviç’in Cevabı: Bir gün bir asker gelip kendisine “Sırplar bizim kadınlarımıza tecavüz ediyorlar, onlar bizim kadınlarımızı, yaşlılarımızı ve çocuklarımızı öldürüyorlar; biz de onlara yaptıklarının benzeri ile karşılık veremez miyiz?” dediğinde, Aliya İzzet, inancımız ve yolumuzu özetleyen çok veciz bir açıklama yapar: “Bizim öğretmenimiz Sırplar değildir.”

Aliya’nın, örneğini İslamî ilkelerin bütününden veya tarihimizden aldığında şüphe yoktur.

Hz. Ebû Bekir’in Tepkisi

Bir Hıristiyan din adamının başını keserek hilâfet merkezi Medîne’ye gönderenlere yerici ve derin bir öfke duyduğunda, bu davranışlarını, mütekâbiliyet uygulaması olarak meşrûlaştırmaya çalışanlara İslâm’ın ilk Halîfesi Hz. Ebû Bekir şöylece kükrer, “Ben kendime Farslıları ve Bizanslıları mı örnek alacağım.”

Kur’ân’dan Örnekler

Hüdeybiye’de Hz Peygamber ve Ashâbının Mekke müşrikleri tarafından Umre’den engellenmesi onlara pek ağır gelmişti. Dönüşlerinde Câhiliye geleneği çizgisinde Umre yapmak için Mekke’ye giden putperest bir kafileye rastladılar.

Ashâb-ı Kirâm, bize yapılana karşılık olarak biz de onları engelleyelim, dediler. Bu olay üzerine din hürriyetini kısıtlamada mütekâbiliyet yani birebir benzeri ile karşılık verme yoluna gidilemeyeceğini beyân eden Mâide Sûresinin ikinci âyeti indirildi: “…Mescid-i Haram’ı ziyaretle Umre yapmanızı engellemelerinden ötürü Mekke müşriklerine duyduğunuz derin kin ve öfke sizi (mütekâbiliyet yöntemiyle) saldırganlığa sevk etmesin… “ (İbn-i Kesîr Mâide 2. Bir diğer örnek için bak. Kur’an Yolu, Mâide 2)

Bire bir karşılık kâfirliğe götürebilir

Açıkça anlaşılacağı üzere aslında haram olan işlemler bire bir karşılık yöntemiyle helal olmaz. Bizim kadınlarımıza tecavüz edenlerin kadınlarına tecavüz edebilir miyiz? Çocuklarımızı öldürenlerin çocuklarını öldürebilir miyiz?

Bize iftira atanlara iftirada bulunabilir miyiz?

Elbette yapamayız. Kaldı ki bu yol bizi İslâm dairesinden çıkışa bile götürebilir.

Bilinmesi gerektiği üzere İslâm’ın Kur’an ve Sünnet kaynaklı iman esaslarından biri de Allah’ın kitaplarına örneğin yalnızca İsrail oğullarına gönderdiği Tevrat ve İncil’in hak kitaplar olduğuna inanmaktır. Gerçi Peygamberimizin zikredeceğimiz şu buyruğu gereği, biz mevcut Tevrat ve İncil’i doğrulamamak gibi yalanlamamakla da yükümlüyüz:

“Ehl-i Kitap’ın size haber verdiklerini tasdik de etmeyin, yalanlamayın da. ‘Allah’a ve Resulüne inandık.’ deyin. Böylece verilen haber batılsa tasdik etmemiş, doğruysa da onu yalanlamamış olursunuz.” (Abdurrezzak, Musannef, 6/111; Ahmed b. Hanbel, 4/136; Ebû Dâvud, İlim 2)

Ama küçük bir kısmına Kur’ân’ı Kerim’in de yer verdiği Hz. Musa’ya indirilen Tevrat ve Hz. İsa’ya indirilen İncil’in asıllarını tasdik eder, Rabbimizin gönderdiği kitaplar olduğuna inanırız. Bizim inanç sistemimizde Kur’ân’a inanmayanlar gibi Tevrat ve İncil’e inanmayanlar da kâfir olur.

Barbarlık Sergiliyorlar

Bırakınız genelde Avrupalı ve özelde İsveçli ateist ve deistleri, Yahudiler ve Hıristiyanlar da Kur’ân-ı Kerim’in, Allah’ın kitabı olduğuna inanmadıkları için barbarlık sergileyerek onu yakabilirler ama biz Müslümanlar tahrif edildiğine inandığımız Tevrat ve İncil’i bile asla ve asla yakamayız.

En Hayırlı Ümmet Müslümanlardır

Âli İmran Sûresi 110. ayet-i kerimede Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Siz, insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emredersiniz, kötülükten alıkoyarsınız ve Allah’a inanırsınız. Ehl-i kitap da inanmış olsalardı elbette onlar için hayırlı olurdu; içlerinden inananlar da var, fakat çoğu yoldan çıkmıştır.”

Meâli derinlemesine ele alırsak...

“Sizler, insanların dünya ve âhiretteki kurtuluş ve saadeti için yeryüzü sahnesine çıkarılmış ve bizzat Allah tarafından görevlendirilmiş en hayırlı ümmetsiniz. Hayata doğrudan müdahale eden toplumsal bir güç olarak insanlara adaleti, doğruluğu, iyiliği tavsiye ve emreder; zulme, haksızlığa, isyankârlığa, günaha ve kötülüklere engel olursunuz. Çünkü siz, Allah’a ve O’nun gönderdiği bütün kitaplara ve elçilere yürekten inanırsınız. Eğer Kitap Ehli olarak bilinen Yahudi ve Hristiyanlar da sizin inandığınız gibi Allah’a ve bütün elçilerine gereğince inanmış olsalardı, elbette bu, kendileri için hayırlı olacaktı. Gerçi içlerinde inananlar da var; fakat onların pek çoğu, Allah’a başkaldırarak doğru yoldan çıkmış olan fâsıklardır.”