Biz biliriz İslamcılığı!
ABD'de polisin siyahi gençleri siyasi ve ırkçı nedenlerle öldürmesiyle başlayan şiddet olayları her geçen gün artıyor. ABD bir iç savaşa doğru sürükleniyor. Neredeyse 200 yıldır farklı renkteki /dindeki(İslam) insanlara tahammül edemeyen ABD er ya da geç bunun bedelini ödeyecektir. AB ise dağılma sürecine girdi. Bir vakit sonra ortada birlik diye bir şey kalmayacak. Batı, insana/insanlığa rağmen ürettiği politikalarının meyvesini yiyor. Geldiği nokta itibariyle bugün ciddi bir bunalım yaşıyor. Kısacası tarihi süreç içerisinde insanlığın tüm arayışlarına Cevap verdiği iddia edilen üstün batı medeniyeti anlayışı/hayranlığı bir insanlık kriziyle neticelendi.
Yıllardır batı medeniyeti karşısında diğer medeniyetlerin yavaş yavaş çökeceğine dönük yapılan PR çalışmalarına rağmen durum bu. Daha 8 ay kadar evvel bazı muhafazakar sosyologlar Erdoğan yüzünden batı ile olan ittifakımızın bertaraf edildiğini, Türkiye'nin çıkmaz bir sokağa girdiğini bu sebeple batı ile eskiden olduğu gibi yeniden İttifakları güçlendirme yoluna gidilmesi gerektiğini dillendiriyorlardı. Bunun için gerekirse FETÖ ile el sıkışmayı bile göze alacak bir de kampanya tertiplemişlerdi. Bugün onca olan bitenden sonra bir de utanmadan "biz haklıydık" diyorlar. Pişkinliğin de bu kadarı! Batıda bunlar yaşanırken Türkiye dış politikasında yeni bir döneme girdi. Türkiye artık dengeleri istediği vakit istediği gibi şekillendirebilen /kendi lehine çevirebilen etkili bir ülke durumuna geldi. Bu gelişmeler aynı zamanda içerideki terör örgütlerini de zor durumda bırakacak gelişmeler.
Türkiye'de yaşanan bir önemli gelişme de; İsmet Özel'in ifadesiyle modernleşmenin doğurduğu bir ürün olan daha doğrusu doğrudan bir çocuğu olan batıcılık ya da batılılaşma vakası içinde kendi kimliğini tanımlayan buraya ait olmayan, devrimci, kendi gibi olmayanları ötekileştiren İslamcı zihniyetin iflas etmiş olmasıdır. Türkiye'de İslam ülkelerini emperyalist saldırılardan kurtarma namına faaliyet yürüten bir damarın beslendiği yer kuşkusuz 1979 İran Şia devrimiydi. Bugün Suriye'de çocuk öldüren İran'ın geçmişte zulümle sonuçlanan devrimini bile heyecanla yad eden bir yığın İslamcı var.
8 Ocak 1978'de Kum şehrinde 4000 öğrencinin sokaklara dökülmesiyle başlayan 24 Ekim'de ilkokul ve ortaokul öğrencilerinin Tahran Üniversitesi'nde namaz kılarak sürgündeki Humeyni'nin dönmesi için eylem yapmasıyla devam eden, grevler, çatışmalar, "Kanlı Cuma" adı verilen sivillerin katledilmesi gibi daha birçok aşamadan sonra Humeyni'nin 15 yıllık sürgünden sonra İran'a dönmesiyle sonuçlanan bir devrim süreci yaşadı İran. Anayasaya hemen "Hakimiyet kayıtsız şartsız Allah'ındır" ibaresi eklendi. Sonra ne mi oldu?
1917 Ekim devriminde ve daha birçok sol-sosyalist devrimlerde olduğu gibi sonu zulümle sonuçlanan yeni bir döneme girildi. Derin Düşünce'nin İslamcılık:Devrim ile Demokrasi Kavşağında adlı e kitabında ifade edildiği gibi; İster İslamcı olsun, ister komünist isterse pozitivist, Kemalist bütün devrimlerin çelişkisi burada yatıyor. Yeni bir insan ve yeni bir halk yaratmak. Bu "pedagojik" çabanın zorlandığı her noktada devrim, devlet terörünü de beraberinde getiriyor. Tabi bu terörün yaygınlığı ve vahşiliği "yeni bir halk yaratma" projesinin kapsamı ve amaçlarının büyüklüğü ile doğru orantılı...
İran'da da aynısı oldu; tutuklamalar, üniversitelerin bir süreliğine kapatılması, baskılar ve idamlar... Türkiye'deki İslamcı hareketlerin sol- sosyalist hareketler gibi devrimci bir geleneğe sahip olması ve kafa olarak buraya ait yani yerli ve milli bir zemine oturmamış olması haliyle Anadolu insanı nezdinde pek itibar görmemiş hatta reddedilmiştir. Çünkü bu tür hareketler batıcı bir zihniyete sahip ve o zeminde varlık bulan, tanımlanabilen köksüz hareketlerdir. Kısacası bugün bir İslamcının devrimciliğiyle Marksist Leninist bir militanın devrimciliği arasında yol ve yöntem olarak pek fark yoktur. Her ikisi de kafa olarak Anadolu insanının irfanına yabancıdır. O yüzden yerli ve milli kavramını bir yere oturtamıyorlar!
Bugün bahse konu olan İslamcılık laiklik, pozitivizm, Kemalizm, sosyalizm gibi milleti dönüştürmeyi hedefleyen modernist bir harekettir. Entelektüel birikimleri de yoktur. Örneğin ellerinde İslam ülkelerinin sosyolojik ve sosyoekonomik yapısıyla ilgili ciddi çalışmalar yoktur. Medine Vesikası için de öyle. Hala biz haklıyız, biz biliriz, biz yaparız biz inşa ederiz diyorlar. Dün Erbakan'ı yalnız bıraktılar bugün de Erdoğan'ı arkadan hançerliyorlar. İsmet Özel gibi bir adamı bile zıvanadan çıkardılar. Son durumları da ortada...