Biyografiler, toplumun hafızasıdır
Geçmişte çok az biyografiler yazılıyordu. Son yıllarda bu türde ciddi bir artış var. Toplumun hafızasını yansıtan biyografiler şüphesiz ki çok önemlidir.
Bizde bundan 20-30 yıl kadar önce, biyografi alanında
büyük bir eksiklik, hatta boşluk vardı. Tanınan, bilinen ve sevilen birçok
şair, yazar, hattat, âlim, asker ve devlet adamı hakkında kaleme alınmış doğru
dürüst biyografi metinleri bulamazdınız. Şimdi bu sahadaki eksiklik gideriliyor
ve hayatlarıyla temayüz etmiş, eserleriyle iz bırakmış ve fikirleriyle hepimize
istikamet vermiş olan şahsiyetler hakkında adamakıllı biyografiler yazılıyor.
Şüphe yok ki bu müspet gelişme, sadece edebiyat dünyamız bakımından değil,
ilim, fikir ve medeniyet âlemi açısından da büyük bir kazanç. Zira biyografiler
toplumun gerçek hafızasıdır ve bu eserler sayesinde öne çıkan simaların nasıl
yetiştiği, hangi merhalelerden geçtiği ve neler yaptığı bu şekilde anlaşılabiliyor.
Benim de
ilk ciddi çalışmalarım arasında biyografiler vardır. Edebiyatçılarımızın Çocukluk Hatıraları’nı 1985’te hazırlarken
yüzlerce şair ve yazarımızın biyografilerini incelemiş ve bunlardan süzülen
hatıratı da kitapta toplamıştım. Bu şekilde 72 edibimizin çocukluk hatıraları
bir araya gelmişti. Bu çalışmanın arkası geldi. Nasreddin Hoca, Mehmed Âkif,
Yahya Kemal, Ömer Seyfettin, Refik Halit, Ziya Osman Saba, Sait Faik, Safiye
Erol, Cahit Öney, Ziya Nur Aksun, Mehmet Zeki Akdağ ve daha birçok edibimizin biyografilerini
yazmaya çalıştım. Şimdi de Neyzen Tevfik’in olağanüstü hayatını araştıramaya
çalışıyorum. Kayıp İstasyon, Kalem Efendileri ve Aşina Çehreler’de de farklı biyografiler ve portre yazıları
bulunuyor.
ESKİ
ZAMAN SURETLERİ
Şimdi
elimde bulunan ve incelediğim bazı biyografi kitaplarından kısa kısa da olsa
bahsetmek istiyorum. Siz azı çoğa sayar ve kitapları edinir okursunuz. Muhit
Kitap’tan çıkan Savaşta Yavuz Şiirde
Selim isimli eserde “Yavuz Sultan Selim ve Şiirleri” ele alınıyor. Prof.
Dr. Mehmet Fatih Köksal’ın bu yetkin eseri, bize ülkeler fetheden cevval bir
padişahın perde arkasındaki ‘şair’ kimliğini gösteriyor. Kitapta şiirleri
incelenen padişahın, ‘âşık’, ‘derviş’ ve ‘padişah’ başlıklı üç kişilik tarzının
karşımıza çıktığı vurgulanıyor. Sultanın, devrin şairleriyle olan dostluğunun
da yansıtıldığı eserde, Yavuz Selim’in hayatı, sanatı ve şiirleri bütün
derinliğiyle gözler önüne seriliyor. Türkçe ve Farsça şiirlerini okuduğumuz cihangir
padişahın cesareti kadar ince ruhluluğu da dikkatimizi çekiyor. Cihan Okuyucu’nun
Akıl Fikir Yayınları’ndan çıkan Nâbî
kitabında ise “mütefekkir bir şairin hayat hikâyesi”ni okuyoruz. Burada, klasik
şiirimizin ‘düşünen adam’ı Nâbî’nin eserlerinde ortaya koyduğu ölçülü tenkit ve
teklifleriyle çağının şahidi olduğu vurgulanıyor, Ayrıca şairin Hayriye’si ile sadece döneminde değil
bugün de tarihçilerin ve sosyologların ilgisini çektiği belirtiliyor.
CEVDET
PAŞA’YA DAİR
Ahmet Zeki İzgöer ve İsmail Kara’nın hazırladığı Cevdet Paşa’nın Lâyihaları isimli eser,
“Devlet Din Islahat Hukuk Maarif” alt başlığıyla meraklılara takdim ediliyor. Bilindiği
gibi Ahmet Cevdet Paşa, Osmanlı’nın son devrinde iyi yetişmiş bir medreseli
talebe. Sağlam bir tahsil görüyor ve ‘vezirlik’ rütbesine kadar yükseliyor
sonra da çeşitli kademelerde hizmetler ediyor. Sadece bir tarihçi ve hukukçu
kimliğiyle değil mütefekkir vasfıyla da münevverlerin ve devlet adamlarının
dikkatini çeken Paşa, ıslahat, idare, hukuk-adliye, maarif-modern eğitim,
vakıflar, tarih, mektep ve ders kitapları konularında fikir beyan etmiş ve bu
sahalara dair mühim katkılarda bulunmuştur. Arşivlerden derlenen eserde, Cevdet
Paşa’nın günümüze de ışık tutan 96 kıymetli metni bir araya getirilmiş
bulunuyor. Osmanlı Devleti’nin son devrinde yaşananları daha iyi idrak
edebilmek için bir kısmı küçük bir risale hacmindeki bu makaleler okunmalı ve
üzerlerinde düşünülmelidir. Aydınlarımızın, Tarih-i
Cevdet, Tezâkir, Maruzât, Kısas-ı Enbiya gibi mühim eserlerin müellifi Cevdet Paşa’yı bugün
de daha yakından tanımaları, anlamaları ve fikirlerinden istifade etmeleri
gerekiyor. Eser Dergâh Yayınları’ndan okuyucuya ulaştı.
TANBURÎ
CEMİL BEY
“Efsane ve Realite Arasında Bir Portre” üst
başlığıyla musiki dünyamızın dikkatine sunulan Tanburî Cemil Bey isimli eserin yazarı Bekir Şahin Baloğlu. Tanburî
Cemil Bey’in, Türk müziğinin Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişi sırasında yaptığı
‘ses kayıtları’nın, en büyük köprülerden biri olduğu vurgulanırken sanatkârın ‘eski’
ve ‘yeni’ medeniyet anlayışlarının ortasında bir kimliği temsil ettiği, ancak
gerçek rolünün tam anlaşılamadığı ifade ediliyor. Dâhi müzisyen Tanburî Cemil
Bey’in çalışkanlığı, yaşadığı devri algılayışı ve fikirlerinin de sanatı kadar
önemli olduğu vurgulanan kitapta kitabın yazılış gayesi şöyle açıklanıyor: “Bu
kitabın amacı, Cemil Bey’in müziğinin nasıl yapıldığından çok hangi sosyolojik şartlarda
yapıldığı ve sanatçının böylesi bir icraya yönelmesinin sebeplerini
anlatmaktır.” (Dergâh Yayınları)
HÜR FİKİRLİ TÜRK
Azerbaycan Türk edebiyatı
alanında yapılan çalışmalara bir yenisi eklendi. Mehdi Genceli, Hür Fikirli Türk Abdullah Sur isimli
eseri kültürümüze kazandırdı. Edibimizin hayatı, çalışmaları, görüşleri ve
hakkında yazılanların ayrıntılı biçimde işlendiği eserde Abdullah Sur’un sadece
Azerbaycan edebiyatı çerçevesinde kalmadığı, Türk edebiyatının tamamını
kucaklayan milliyetçi bir edebiyat sanatı anlayışına sahip olduğu vurgulanıyor.
Onun eserleri ve fikirleri sadece Kafkas bölgesini de değil bütün Türk
dünyasını ilgilendiriyor. Kısa hayatına pek çok eseri sığdıran Sur’un eğitim,
kadın ve kültür-medeniyet konularında kayıtsız kalmadığının altı çiziliyor.
Ötüken Neşriyat tarafından yayımlanan eseri, herkese tavsiye ediyorum.
TANPINAR FARKI
Galiba son yıllarda eserleri en çok okunan ve hakkında
en çok çalışma yapılan, kitap hazırlanan edebiyatçılarımızdan biri de Ahmet
Hamdi Tanpınar’dır. Fatih Belediyesi tarafından edebiyatseverlere armağan
edilen “Hakikî Ruh Mimarimiz” Tanpınar’ın
İstanbul’u isimli eserin yazarı Mehmet Samsakçı. Arka kapaktan birkaç
satır: “İstanbul’u ‘hakikî ruh mimarımız’ olarak gören, bir kahramanına
‘İstanbul’u tanımadıkça kendimizi bulamayız.’ dedirten Tanpınar’ın İstanbul’a
dair dikkatleri bir şehri en yoğun ve kaliteli biçimde duyup yaşayan, düşünen,
onu bütün veçheleriyle göre, bütün cepheleriyle kuşatan bir aydının
dikkatleridir.” Murat Koç’un eseri Her
Şey Bana Karşı, Tanpınar’ın bir bakıma romanı. “Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Son
Savunması” başlığıyla da sunulan kitapta, Tanpınar’ın geniş bir ruh tahlili ve
fizikî portresi de bulunuyor. Kitaptaki şu satırlar onu anlatmaya dair bir
çabanın ifadesidir: “Ahmet Hamdi kim diye sorsalar kendimi de tam olarak
tanımlayamıyor. Cevap olarak sadece şu dağınık cümleler geliyor aklıma. 1923’te
Erzurum’da ‘yayından yeni çıkmış ok’, ardından Konya’da Selçuk mimarisinde
kaybolan ve Mevlâna’nın güneşiyle ısınan yolunu kaybetmiş biri, Ankara’da resim
ve musiki peşinde bir gurbetzede, İstanbul’da hülyalarının mücadelesinin adamı,
Paris’te ilerleyen yaşına rağmen yine edebiyattaki yolunu arayan şair…” (Eren
Yayıncılık)
BİR DEHA: MEHMET GENÇ
Mümtaz bir ilim adamı,
sahasında zirvede olan bir Osmanlı iktisatçısı ve bir mütefekkir olan Mehmet
Genç hakkındaki kitabı, Abdullah Mesud Küçükkalay kaleme aldı. Yazar Mehmet
Genç adlı eserini, “Bir Âlimin Hayatı ve İlim Serencamı” ifadesiyle okurun
önüne çıkarıyor. Ötüken titizliğiyle raflarda yerini alan hacimli eser, tam 544
sayfa. Mehmet Genç’in ilmî derinliği kadar fikir zenginliğine de temas edilen
eser Mehmet Genç’in şahsında bir bakıma son dönem aydınlarımızın da anlatıldığı
bir destan. Üniversite mensubiyetinin dışında ‘Marmara Kıraathanesi’ gibi bir
ilim, irfan mahfilinin de iyi bir müdavimi olan Genç, hem eserleri hem de
fikirlerini aktardığı sohbetleriyle hatırlanıyor. Eserin takdiminde şu mühim
satırları pürdikkat okuyoruz:
“Bu kitap, hayatını ezelî
hikmetin peşinden gitmeye ve ona ulaşmaya adayan, kâinatı, insanı ve maddeyi
anlamak ve onların gerçekliklerini kavrayabilmek için bitmez tükenmez bir
gayret gösteren, ilmî faaliyetlerini haytanın değil, hayatını ilmî
faaliyetlerinin bir amacı olarak kabul etmiş bir âlimin, Mehmet Genç hocanın
çile dolu hayat ve ilim yolculuğunu anlatmaktadır. Bir ilim insanının nasıl
yaşaması, nasıl olması ve nasıl çalışması gerektiğinin mümtaz bir örneğini,
ilim yolculuğunun izlerinden hareketle bütün çalışmalarının ayrıntılı bir
tahlilini ve onun Osmanlı-Türk tarihi ve iktisat tarihi araştırmalarına yaptığı
önemi, orijinal, ufuk açıcı ve hedef belirleyici katkılarını okuyucu ile
buluşturmaktadır.”
SEZAİ KARAKOÇ’TA VARLIĞA
BAKIŞ
Sadece bir şair ve edip
olarak değil bir düşünce, sanat ve medeniyet adamı olarak da gönüllerde taht
kuran merhum üstat Sezai Karakoç hakkında kaleme alınan eserlerin sayısı
artıyor. Mehmet Özger’in kaleme aldığı Sezai Karakoç’ta Varlığa Bakış isimli
eser, Muhit Kitap’tan çıktı. Karakoç, estetiğe önem veren, bizim estetiğimiz
ile Batı kaynaklı estetik anlayışını vukuflu bir şekilde mukayese ediyor ve
İslam’ın bu sahada da üstünlüğünü ortaya koyuyor. Üstadın şiirlerinden yola
çıkarak ortaya koyduğu ‘Diriliş Estetiği’ne başta vurgu yapılırken farklı
şiirlerindeki ‘medeniyet’ odaklı duygu, düşünce ve endişeleri de toplu olarak
görmek mümkün.
BİROL EMİL ARMAĞANI
Son iki yılın salgın
dönemi pek çok eserin de duyulmasını ve okura ulaşmasını engelledi.
Yayıncılarımız da neşrettikleri eserleri doğru dürüst tanıtamadılar,
okuyucularına ulaştırmadılar. Doğrusu
benim de geç fark ettiğim kıymetli bir hediyedir Prof. Dr. Birol Emil Armağanı. Bahtiyar Aslan, Münevver Ebru Zeren,
Meriç Kurtuluş ve Nuran Altuner’in editörlüğünde hazırlanan kitabın başında
Hocanın hayat hikâyesi ve eserleri ile kendi kaleminden hayat hikâyesini artarda
okuyoruz. Ardından “Hatıralar” geliyor. Hocaya dair hatıratını yazanlar
arasında Abdullah Uçman, Prof. Dr. Mehdi Ergüzel, İsa Kocakaplan ve diğerleri
de var. Daha sonra “Makaleler” bölümü önümüze çıkıyor. Burada birçok imza
sahibinin kaleme aldığı değerli makaleler bulunuyor. Son bölüm ise “Albüm” ile
tamamlanıyor. Ama ondan önce Kemal Yavuz’un “Türkçem” başlıklı nefis bir şiiri
var. Büyük boy olan 736 sayfalık eser, Türk Edebiyatı Vakfı’nın bir cemilesi
ama Birol Hocamız için yerine getirilmiş bir hizmet ve vefa borcudur. Armağana
katkıda bulunan herkese, kültür dünyamız adına yürekten teşekkür ediyoruz.