Bitmeyen vals politikası
Rusya’yı caydırmak için uygulanan yaptırımların hiçbir işe yaramadığı ortadayken naralar atmaya devam eden Avrupa’nın önde gelen devletleri, hâlâ açıktan sanki başarılı olmuşçasına sallıyorlar da sallıyorlar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri
Guterres ile birlikte Ukrayna’da Zelenskiy ile bir
araya gelebilirken bir yandan da işgali kınayıp, BAYRAKTAR SİHA’ları
satıyor.
Başka bir yandan da Rusya’ya uygulanan yaptırıma katılmayıp
daha ötesine geçerek S400 alımı konusunda yeni
anlaşmalar yapıyor.
Bundan 10 yıl önce Yeni Osmanlıcılık tanımlamaları
ile Arap Baharı hedeflerinin gazı sonrasında İslâm
Coğrafyalarında "abilik" görevi üstlenmeye çalışan
Türkiye’nin bugün Kafkaslar ve Orta Asya’da Türk
Devletleriyle işbirliğini artırırken Rusya ile yakınlaşması anlaşılması güç
bir paradigma değişikliği olarak görülebilir.
Türkiye’nin Lale Devri’nden bu yana uyguladığı politika aslında
aynı:
“Güç dengelerini gözeterek maksimum kazanımı elde etme.”
İttihat Terakki’nin yönetim kararları sürecinde ve Kıbrıs Harekatı'nda kendi
yumruğuna güvenerek kazanımlar elde etmek isteyen bir Türkiye olsa da hikâyenin
çoğunda akıntıya karşı kürek çekmek yerine akıntıdan faydalanmayı tercih eden
bir anlayış hâkim.
Oldukça da doğru bir tutum bu...
Hamaset sizi ancak cahil topluluklar arasında bir yere
getirir, dış politikada Kuzey Kore’den başka cahil yok.
Emin olun?
Herkes menfaatini artırmak için atılması gereken adım ne ise onu atmaktan
geri durmuyor.
Burada esas mesele menfaatleri ortaklaştırabilmekte...
Avrupa Birliği bu anlamda çok güzel bir örnek...
Kavga alanlarını birer kazanım alanı hâline getirince
yüzyıllarca birbiriyle kanlı bıçaklı olanların nasıl da kardeş olabildiğini
gördük.
Türkiye ne güneyindeki ne de doğusundaki devletlerle kanlı bıçaklı değilken
neden kavga siyasetini sürdürsün ki?
Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in Şam’a gitmesi anlamlı...
Ama bu bir görev değil.
Daha çok Suriye ve Rusya’nın Türkiye’nin iç
politikasını çok iyi gözlemleyerek doğru zamanda doğru adımları atma
girişimi...
Türkiye’nin hesabının Esed yerine PYD/PKK ile
olduğu unutulmaz ve ABD’nin bu oluşuma karşı koruması dikkatten
kaçmazsa Türkiye’nin politikasının merkezinde ABD’yi geri adım
attırmak olduğu çok rahat anlaşılır.
Öncelik ABD’yi yola getirmek.
Olmazsa, ondan sonra karşısına almayı düşünebilir ki, bunun için
Türkiye'nin ekonomik olarak hazır olmasının imkânsızlığı bu seçeneği kafadan
eliyor.
Çünkü Ukrayna işgali nedeniyle Rusya’ya yaptırımlar
getiren Avrupa’yı gaza getiren ABD’nin Türkiye’nin ihracatının
yüzde 60’ını yaptığı bu coğrafyayı karşısına konumlandırması ne kadar sürer
sizce?
Türkiye, Batı grubunda kalmaya devam ediyor.
Yaptığı sadece Çin’e karşı çevreleme serüveninde kazanımlarını
artırmak için Rusya ile vals yapmak.
Vals en ince hareketi ise Türk Devletleri Teşkilatı.
Nereden nereye...
Bir emirle vals yasaklatan politikalardan valsın kralını yapan
politikalara...
AK PARTİ’NİN EN ZOR SINAVI
20 yıl önce adalet ve kalkınma vaadiyle
iktidara gelen AK Parti’nin anketlerde kendi tarihinin en düşük
oylarını aldığı bir zamanda 21.yılını kutlaması birçok soruyu gündeme getirdi.
İktidarı kaybetse bile AK Parti’nin devam edeceğini düşünenler
kadar partinin kapatılacağına inananlar da var.
AK Partili kurmaylarla yaptığım görüşmelerde partideki düşüşün ciddi olduğu ama Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ın yarışı tek başına kazanacağı bolca dile getiriliyor.
11 milyon 40 bin 139 üyesi olan bir partinin daha vizyoner olmasını
bekleyen geniş kitleler var.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 3 saatlik uykularla ortaya koyduğu çabanın yarısı
ortaya koyulsa yeter.
MÜSAADENİZLE
30 Ağustos’ta Ara Formül ile tekrar buluşuna kadar bir
haftalık, kısacık bir müsaadenizi istirham ediyorum kıymetli okurlarım.
Yoğun geçeceği çok belli olan bir seçim dönemi öncesinde bir haftalık güç
toplama arasının peşinden kaldığımız yerden aynen devam edeceğiz.