Dolar (USD)
34.54
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3008.99
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

BİTMEYEN KAVGA: DİN-DEVLET İLİŞKİLERİ

Ülkemizin en sorunlu kritik ilişki alanlarının başında din-devlet ilişkisi gelmektedir. Şimdiye kadar başarılı bir devlet-din ilişkisi pratiği ortaya konulamamıştır. Din ve devlet arasında ilişkiler, hep gerilimli hatta çoğu zaman çatışmalı bir nitelikte seyretmiştir. Otoriter laiklik veya laisizm uygulaması, din-devlet ilişkileri sorununa çözüm olmayı başaramamıştır. Laiklik tartışmalarının günlük siyasi ve ideolojik polemikler çerçevesinde yapılması, din-devlet ilişkileri konusunun sağlıklı ve verimli bir şekilde gündeme gelmesini zorlaştırmaktadır. Coğrafyamızda yaşanan gelişmeleri dikkate aldığımızda sağlıklı bir din-devlet ilişkisi bakış açısının özgürlük, hukuk ve çoğulculuk ilkeleri çerçevesinde geliştirilmesine ihtiyaç vardır.

Din alanı, bir çoğulculuk alanıdır. Din konusunda farklı felsefi, mistik, teolojik, sosyal ve fıkhi yorumlar yapılabilir. Yapılan yorumlar çerçevesinde toplumda farklı dini cemaatler ve yapılar ortaya çıkabilir. Hukuk dışına çıkmadığı sürece bütün dini oluşumlar, sosyal çoğulculuğun bir parçasıdırlar. Hiçbir dini grubun veya anlayışın, bütün topluma hükmetme veya devlet gücünü kendisi için kullanma imtiyazı yoktur. Bütün dini gruplar, sivil ve sosyal alanlarda faaliyetlerde bulundukları sürece çoğulcu bir toplumun unsurları olarak sosyal hayata katkı sunma özgürlüğüne sahiptirler.

Dinin farklı yorumlarının olması, dindar kişilerin, grupların ve yapıların birbirinden farklı olmasına neden olmaktadır. Başka bir ifade ile dini alan ihtilaflı bir alandır. Herkes dini konulardaki farklılığını veya ihtilafını, din ve vicdan özgürlüğü ve ifade özgürlüğü çerçevesinde dile getirebilir, savunabilir, görüşlerini örgütleyebilir ve yayabilir. Dini ihtilaf konularında, devletin hakem olması veya bir dini grubun görüşünü savunması mümkün değildir. Herkes kendi görüşünü özgürce ifade edecek ve yapılan açık tartışmalar neticesinde herkes kendisine göre kanaat oluşturma imkanlarına sahip olmalıdır. Çatışma boyutuna varmadığı ve hukuk dışına taşmadığı sürece dini ihtilaf konularının mutlaka çözüme kavuşturulmasına gerek yoktur. Herkesin dine dair farklı yaklaşımlarını devam ettirme hakkı vardır. Dini ihtilafların mutlaka birileri veya otoriteler tarafından çözülmesine ihtiyaç yoktur. Dini ihtilafları, kesin bir çözüme kavuşturmak anlayışı yerine, onları tartışılması gereken açık alanlar olarak değerlendirmek lazımdır.

Dini konularda farklı anlayışlar üretme kapasitesine kişiler ve toplumsal gruplar sahiptir. Devletin dini bir anlayış geliştirme yeteneği, kapasitesi, hakkı ve imtiyazı yoktur. Devletin bir dini anlayışı, diğerlerine tercih etmesi diye bir şey olamaz. İnsanlar, devletin politikalarına göre dini tercihlerini ve anlayışlarını değiştiremezler. İnsanlar, devlete göre değil, kendilerine göre dini anlayışlar geliştirebilirler ve yeni dini tercihlerde bulunabilirler.

Dine göre insan ve toplum modelinden söz edebiliriz. Dini hedefi ahlaklı insan yetiştirmektir, çünkü "din, güzel ahlaktır." "Allah'ın ahlakıyla ahlaklanmışinsanları yetiştirmek" dinin varoluş amacıdır. Ahlaklı insan ve toplum yetiştirmenin dışında dinin, devlete hükmetme, siyaseti kontrol etme ve devleti din adına ele geçirme gibi bir amacı yoktur. Başka bir ifade ile dine göre devlet olamayacağı gibi, devlete göre din de olamaz.

Mezhepsel, dinsel ve ideolojik farklılıklarından dolayı insanlar, kendi aralarında çatışabilirler. Bir mezhebin veya inancın bütün topluma hükmetme arzusu, bir arada yaşama imkanını kaldırırken, bir arada çatışa durumuna neden olmaktadır. Mezhepler, inançlar ve ideolojiler arası çatışmaların önlenmesi için devletin bütün inançlara, ideolojilere ve kimliklere eşit mesafede olması gerekmektedir.

Dini inançlarının ne olacağına, hangi mezhebin benimsenip benimsenmeyeceğine kişiler kendilerine göre karar vermelidirler. Hangi inancın doğru veya yanlış olduğuna kişiler ve toplumsal gruplar karar vermelidir. Devletin, bir inancı doğru veya yanlış şeklinde tanımlama hakkı bulunmadığı gibi, böyle bir görevi de yoktur. İnsanların dini konularda farklı tanımlamalarda bulunması dini alanı çoğulcu hale getirmektedir. Dini konularda bireylerin kendilerine özgün bir şekilde özgürce tanımlamalarda bulunması ve anlayışlar ortaya koyması, din ve vicdan özgürlüğünün bir gereğidir. Devletin dini konularda bireyin ve toplumun yerine geçerek otorite haline gelmesi, din ve vicdan özgürlüğünün ortadan kalkması anlamına gelmektedir.

Ortadoğu'da mezhepler ve inançlar arası bir savaşın olması için her şey yapılmaktadır. Din ve vicdan özgürlüğünün tutarlı ve ilkeli bir şekilde uygulanması, coğrafyamızın mezhepler savaşı şeklinde bir kan banyosundan geçmesine engel olacaktır. Müslümanı Müslümana boğdurma, Şii ve Sünni'yi birbirine kırdırma şeklindeki kirli ve karanlık oyunu ancak birbirimizin inançlarına saygı duymakla, din ve vicdan özgürlüğünü içselleştirmekle engel olabiliriz. Kur'an'ın 'dinde zorlama yoktur' şeklindeki evrensel fıtrat ilkesi çerçevesinde din, mezhep ve kimlik alanlarının zor ve zorbalık alan olmadığını anlamamız gerekmektedir. "Dinde zorlama yoktur" ilkesi itikat ve şiddetin birbirinden ayrılması gerektiği şeklinde büyük bir meydan okumayı önümüze koymaktadır.