Birlik şuuru
Doğanın sunduğu renklerin insana hissettirdiği huzur ömre
sunulan nadide zamanlardır.
Sarı laleler, beyaz papatyalar, kırmızı güller gönül
bahçemizde de yankı bulur.Sonbaharın renk cümbüşü de gönle sunulan ayrı bir
huzurdur
Birliğin, rengarenk olup içiçe yaşayabilmenin tezahürüyle
toplumsal yaşama örnek olurlar. Doğanın kalbiyle hemhâl olmak yanılgılara
meydan vermeden yol alışa adres olur.
En koyu dinginlikler sırt sırta vermiş ağaçlı ormanlardadır.
Kâh gölgeliktir insan insana, kâh üşüyen avuçlarını,
ısıtandır. Yalnızlığı seçmiş insanlar, sırtını gönlünü yaslayacağı samimi insan
bulamadığı içindir. Dert yumağı gönlünün dolaşıklarını çözecek sıcak bir dost
nefesi arayıp da bulamayışı, hayal kırıklıklarıyla yaşama küsüşü olmuştur bu.
Oysa insan insan da dinlenir. Dinlemek, dinlendirir insan
gönlünü. Dertleri, sıkıntıları umutla azaltır. Dinlediğimiz insan bizimle
hafiflerken umutları yine bizimle çoğalabilir. Bir araya gelişlerimiz
birbirimize nice güzelliğin yansıması olarak da tezahür edecektir.
Dinle. DİNLENDİR...Doğa bir öğretmendir huzurla yaşamaya...
Bunu bir hikayemle bütünleştirmek istiyorum
Gönüller ülkesinde güzel akan nehirler, güzel ormanlar,
çiçekler, kuşlar varmış. Ormanın derinliklerinde de alabildiğine geniş şeffaf
bir pencere açılırmış her sabah. Her kuş o pencereye gelir, dostlarını dinler,
kendince şakırmış. Ruhundaki incelikleri ötüşüne yansıtırmış.
Bir gün gönül ülkesinin farklı ormanlarından gelen iki
kuş farklı şakımışlar. Çok güzelmiş çıkan nağmeleri. Sanki her ötüş
birbirlerinin devamı niteliğindeymiş. Çoğu kuş da dinlemedeymiş onları…
Ormanları, yaşam tarzları çok farklı olan bu iki kuş
şeffaf pencereye daima gelemeseler de, birbirlerini dinleme, şakıyışlarına yeni
anlamlar yükleyerek hayata cıvıltı katma çabasında imişler.
İbrişim Kanat doğa gibiymiş, renkli. Şakıyışı da
gökkuşağı gibiymiş bu yüzden. Gök Kanat ise bilge imiş, gök kadar bilgili,
neredeyse.
Gök Kanat bir gün İbrişim Kanat’a:
-Lütfen, her gün pencereme gel, şakımanı dinleyeyim,
bilmediklerimi senden öğreneyim, ruhumun derinliklerine seninle ineyim.
Nağmelerini akıt ki kendime geleyim, demiş.
-Olur, demiş İbrişim Kanat. Kırmamış onu. Akşam
sessizliğinde nağme nağme şakır, okurmuş en güzel içtenliğiyle bildiklerini.
Aslında Gök Kanat, İbrişim Kanat’ın tüm nağmelerini,
şakıyış melodilerini bilirmiş en güzeli ile…Dostun gelmesi, aralarındaki
muhabbeti çoğaltıyormuş... Bildiklerini dinlenmek de hoşuna gidiyormuş dost
yürekten. Sadece, İbrişim Kanat’ın şakıması bitince bir şeyler katıyormuş konuşmaya.
Ertesi günü iple çeker, dinleyici konumda olmaktan,
bildiği nağmeleri gök kuşaklı bir yürekten dinlemek ve o şakımalar içinde
kaybolmak hiç usandırmamış onu…
İbrişim kanat usanmış mıdır? Kim bilir…
Ama sevilen yüreklerden bildiğini dinlemek ve dinlenmek
bambaşkadır…
Hayatımıza anlam katan insanlar. Onlara duyduğumuz sevgi,
saygı, birlik, beraberlik, bağlılık…
Dünya insanlarla dolu. Fakat özel insanlar vardır derdimizi
sevincimizi paylaştığımız. Her fırsatta yanımızda görüp, soluğunu hissetmek
istediğimiz. Eşimiz, ailemiz, dostlarımız, yakından uzağa çevremiz…
Bu insanların varlığı hafifletir dünya yükümüzü üzerimizden.
Manevi destekleriyle de ruhumuz can bulur.
Aynadır bu yürekler bizim için. G/örmek
kendimizi…Dostluğu…Hayatı.
Ve ruhumuzdan buram buram yayılan insanlık kokusu. Konuşma
arzusunun sükûta galebe çaldığı bir çağda;
“Ben” egosunu öteleyerek, bildiklerini bile sessizce
dinleyebilmek sabırla dost için. Dinlerken dinlenebilmek.
Dibindeki yosunları görünecek kadar berrak, zümrüt yeşili
bir gölde, küçük bir kayıkla gezinti yapmak sessizce...Küreklerin suyla
oynaşması. Ve müthiş bir dinginlik...
Derinliğinizi hisseden bir yakın tarafından dinlenmek veya
onu dinlemek! İşte böyle bir şey…
Şeffaf bir yürek ve o yüreğin üzerinde gezinmek…
Dinlemek bir erdemse, dost yürekleri dinleyip pekişmek de
ayrı bir erdemdir.
Hızlı yaşam, yarış atı çocuklara yetişme, ekmek davası,
modern hayatın getirdikleri, teknolojinin tuzakları, soğuyan komşu akraba
ilişkileri…
Çözümü en yakınımızdakilerden arayamadan hastane
koridorlarına doluşmak.
Sıkıntılarımızın çoğunu yakınlarımızla paylaşarak,
atlatabilecekken dipsiz kuyuları yoldaş edinmiş kelimeler, paragraflar,
kitaplar dolusu cümleler…
Dinleyip rahatlatmak, inleyen gönülleri. Ve bunu sevdiğimize
en içten duygularla yapmak. Başımızı ağrıttığı hissini vermeden.
Mutluluklarını da tecrübelerini de yetenekleriyle
oluşturduğu hayata dair her şeyini, eksiğiyle fazlasıyla dinleyebilmek. Mutlaka
karşılıklı etkileşimin katacağı şeyleri düşünerek;
Güvenin, samimiyetin, gerçek dostluğun kaybolmaya yüz
tuttuğu, dinleme tahammülünün yorgunluklara sarıp sarmalandığı şu zamanda;
Selam olsun dostunun yüreğinde dinlenebilenlere
/dinlenDİRİlebilenlere…Dostunun sözlerini şifa bilip dirilebilenlere.
Bir çiçek nahifliğinde hissetmek yaratılan ne varsa.
Sevmek en içteniyle. Kucaklaşmak. Doğanın bize sunduğu ibret tablosunu doğru
okumak insana sıcacık vakitler sunar. Gönülce bir birbirimizde dinlenmek, ortak
olmak sevgi seline. İşte o vakit gönüller fethiyle geleceğe bambaşka yol alacağız
vesselam...