Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
07 Ekim 2024

Birlik olursak parçalayamazlar

I.Dünya Savaşı, imparatorlukların tasfiye edildiği (İngiltere hariç) bir savaştı. II. Dünya Savaşı sonucunda İsrail kuruldu. Bu süreçte Hitler eliyle İbrani asıllı Yahudiler İsrail devletinin kurulması için Filistin'e gönderilirken Hazar Türkleri/Yahudileri de fırınlara gönderildi.

Hitler ile Yahudi örgütleri arasında, Alman Yahudilerinin Filistin' e göçlerini kolaylaştırmak amacıyla bir anlaşma imzalandığını tarihçiler söylüyor.

Kısacası I. ve II. Dünya Savaşlarıyla İsrail devletinin temelleri atılmıştı. Şimdi III. Dünya Savaşı ile büyük İsrail devletini kurmak niyetindeler.

İsrail devletinin kurulabilmesi için de Osmanlı Devleti’nin savaşa girip parçalanması gerekiyordu. 1982 yılında Oded Yinon tarafından kaleme alınan “İsrail için strateji” adlı çalışmada da Suriye’nin ayrı devletlere bölünmesi planlanıyordu.

Suriye’nin kuzeyinde ikinci bir İsrail devleti diyebileceğimiz PKK devletinin kurulması da planın bir parçasıydı.

Servetlerini büyük krizlerden ve büyük savaşlardan temin eden küresel sistem, II. Dünya Savaşından sonra finans ağını da sistemleştirerek gücünü arttırdı.

1978 Washington mutabakatı ile birlikte “piyasalar ne kadar serbest olursa o kadar refah ve zenginlik” vaatleriyle/bahanesiyle çark dönmeye başladı. Ve finansal despotizmin temelleri de atılmış oldu.

Bugün küresel ekonominin %40‘dan fazlası 43 bin şirketin kontrolünde ve bu şirketler de 147 bankacılık ve finans şirketinin tekelinde.

Böyle bir dünyada milletlere yer yok. Artık sahnede ulus üstü şirketler, finans kuruluşları, siber askerler, istihbarat yapıları ve ülkelerde konuşlandırılan terör örgütleri başrol oynuyor.

Düşünün, Irak petrolleri 1958 ihtilaline kadar % 23,75 eşit hisseyle ABD, İngiltere, Fransa ve Hollanda arasında paylaşıldı. %5 hisse de anlaşmaya aracılık eden petrol baronu Caloste Gülbekyan'a ayrıldı. Irak'a mı? %0 hisse!

Ve sonra USA Dışişleri Bakanı Kissinger'in “Umarım birbirlerini yok ederler” dediği İran-Irak Savaşı! Peki, kim kazandı? Tabii ki her iki ülkeye de aynı anda finansörlük yapan küresel baronlar.

İslam ülkelerini çözüp, dağıtmak ve kendi dünyalarında hapsetmek isteyen bu güçlerin temel amacı İslam dünyasında gerçekleşmesi muhtemel bir siyasi, ekonomik ve askeri birlikteliğin tesis edilmemesidir.

Bu sebeple sürekli halklarda bir bilinç kaymasına ve bulanıklığına yol açtılar. Aydınlardan da yandaş toplayarak insanların kafalarının karışmasını sağlıyorlar. Mezhep ayrılığı da cabası!

Bakınız son iki yüz yıldır finans, teknoloji, istihbarat, askeri, siyaset ve medya gibi birçok alanda örgütlenen ve güçlenen bir Amerikan emperyalizminin varlığı ile karşı karşıyayız.

Bugün dünyanın geri kalanının sessiz kalması bu gücün neredeyse tüm ülkelere sirayet etmesi sebebiyledir.

O yüzden diyorum ki, İsrail’in topraklarımıza doğru ilerlediği bir şöyle bir zamanda bu topraklarda yaşıyor olmanın verdiği bilinç ve sorumlulukla buraya ait söyleyebilecek sözlerimiz olmalıdır.

Sözlerimiz; elbette dini, ırkı, rengi, düşüncesi, mezhebi, inancı ne olursa olsun vicdan, ahlak ve erdem sahibi herkese olmalıdır. Çünkü saldırı hepimize dönük…

İçeriden ve dışarıdan kuşatma altında olduğumuzu söylememize gerek var mı? Her şey gözlerimizin önünde cereyan ediyor.

İçimizdeki şuursuz, entelektüel melekeleri dumura uğramış sözüm ona aydın ve siyasetçiler, tatlı su İslamcıları, gevşek, lüpçü muhafazakârlar henüz meselenin ciddiyetini kavrayamadılar.

Elli yıldır ‘kahrolsun İsrail’ sloganı atmaktan öte bir şey yapamayan, coca cola boykotunu büyük mücadele kapsamına alan bu tipler mezhepçi takıntıları yüzünden birliktelik ruhundan uzak görünüyor.

Oysa bizler, özü-gürlüğümüzü, derin irfanımızı, varlığımızı ve vicdanımızı kimseye esir etmeyeceğimizi cümle âleme yeniden ilan etmeliyiz. Burası başkalarının değil bizim meskenimizdir.