Birey, Sosyal Ahlak ve Sistem Ahlakı
Şahıs olarak hangi dinden olursa olsun, sadece dindar olduğu
için kişinin ahlaklı olacağının garantisi yoktur. Çünkü ahlaklı olmanın ve
ahlakın toplumda yayılmasının birdençok parametreleri vardır.
İletişim ve teknolojinin sınırları kaldırması, uzağı
cebimize, avucumuzun içine kadar taşıması küresel bir ahlakı da (doğrusu
küresel ahlaksızlığı olacaktı) beraberinde taşıdı. Öyle ki artık Müslüman
dünya, Hindu, Budist ya da başka dinden milletler dünyadan izole olamayacakları
gibi dünyaya eklemlendikçe karşılıklı kültürel etkileşimler de kaçınılmaz
oluyor. Bu etkileşim sürecinde daima baskın olanların yani elinize teknolojiyi
verenlerin kültür ve ahlakı üstün geliyor.
Özel olarak Müslümanların ciddi anlamda ahlaki erozyona
uğradıkları ve meydana gelen ve gelecek kaybı telafi edecek bir reçeteye sahip
olmadıkları gerçeği ile karşı karşıyayız. Bunu söylerken aziz İslam’ın yetersiz
kaldığını söyleyecek kadar vicdanı kararmış olduğumu sanmayın. Tam aksine
mübarek İslam’ın kitabı Kur’an’ı Mubin ve Resul-i Ekrem’in (sav) insanları en
yüce ahlaka taşıma hedefinde olduğuna inanıyorum.
Gelin görün ki Kur’an’ın bu hedefinden en uzak toplumun
Müslümanlar olduğunu söyleyemesek de, o kutlu hedefe en uzak toplumlardan biri
de Müslümanlardır diyebiliyoruz. Evet, bu yaman çelişkiyi izahta oldukça
zorlanıyoruz lakin bütün zorluklara rağmen bu durumu açıklayabiliyoruz.
Müslüman dünyanın her yönüyle yıldızı olan Türkiye, ahlak
konusunda da diğer İslam ülkelerinden daha iyi durumda. Daha iyi durumdaki
Türkiye'de bireylerin sahip oldukları ve “pasif” bir hal arz eden
ahlakın toplumun geniş katmanlarında kendini sığıntı olarak hissetmesi ahlaka
dair çok şey söylemeye kadirdir. Ayrıca ahlak ve ahlaklılığın “pasif”
durumda olması toplumda “emr bil ma’ruf”un etkisizleşmesinden ahlaklı
olmayı da yabancılaştırıyor. Öyle ki artık ahlaklı olmanın yabancılaşmaya
başladığı ülkemizde de ahlaksızlıklara tanınan toleransın hiçbir inanca tanınmadığını
görüyoruz.
Öncelikle bireyin ahlaklı olmasının toplumu da ahlaklı
kılacağını iddia edenlerin büyük bir yanılgıda olduklarına inanıyorum. Kişi
düzelince toplum düzelir, tezi milyon kere iddia sahiplerinin yüzüne çarpmasına
rağmen bu iddiada ısrar etmenin toplumu dönüştürmeye bir katkı sunmayacağını
görmemiz gerek ki kendimizle yüzleşebilelim. Hatta mümkünse bu yüzleşmeyi
geciktirmeyelim. Çünkü mevcut halden kurtulmanın bir diğer yolu da kendimizle
yüzleşmemizdir.
Ahlaki manada yaşadığımız bunca handikaba rağmen ahlakı sele
veren diğer bir husus da “etik” oldu. Evet, yanlış okumadınız.
Türkiye'de insanlar “ahlak” yerine “etik” demeye başladıkları gün
ahlak ayaklar altına alındı. İnsanların ahlaki endişelere sahip olmalarını “gericilik”
gören kapitalist zihniyet, insanların günlük hayatta ahlaki konularda görev ve
sorumluluklarını yerine getirmediği için pervasızca ahlaksızlıklarını sergileme
imkânı bulmuşlardı. Buna alışmakta zorlanmayan toplum bir de ahlak yerine etik
gibi ucube bir kavramla tanışınca tamamen sorumluluklardan kurtulduğu vehmine
kapıldı.
Önemli konulardaki iletişim ve diyaloglarda muhatabın daha
iyi kavrayabilmesi için sarf edilen sözcükler, kavramlar özenle seçilir.
Mesela, vatan savunmasını içeren bir konuşmada hamaset, şecaat, duygu yüklü
sözcükler bolca kullanılır. Aksi taktirde sıradan bir konuşma olur ki böyle bir
konuşma ile konunun önemini sıradanlaştığı gibi konuşmacının hedeflediği
tepkiyi alması da mümkün değil.
Ahlaksızlıklara ahlaksızlık dendiği halde toplumda ciddi bir
caydırıcılığı bulunmazken, ahlakın yerini “etik” alınca “ahlaksızlık”
da kavram olarak tedavülden kalkmış oldu. Ahlaksızlık yapan bir kişiye “etiksiz”
deseniz de bir anlamı olamayacağına göre ahlaksızlığa “etiksiz” demeyi
de beklemek beyhudedir. Zira böyle bir azarlama, uyarı, kınama yoktur ve bu
itham! Hiçbir zaman bir karşılık bulamayacaktır. Dolayısıyla ahlaksıza ahlaksız
demeyi kullanım dışı bırakmakla ahlaksızlığın önü de açılmış oldu.
Elbette bütün günah “etik”kavramında değil lakin
kimin, neyin payına ne kadar düştüğünü de nazar-ı dikkatten kaçırmamak lazım.
Nasıl bir ahlak nazariyesi?
Devam edeceğiz…