Birey, aşk ve duygu
Aşk, bireysel, özel ve spontane tecrübelerden ve süreçlerden oluşmaktadır. Aşk, en özel anlarda ilişkilerimizi ve ilgilerimizi yöneten ve yönlendiren güçlü düşlerdir ve duygulardır. Aşk tecrübesinde ve süreçlerindeki duygularımızı izah etmek, imkansızlık derecesinde zor bir şeydir. Aşk sırasındaki duygularımız ve düşlerimiz, çoğunlukla sıradan ilişkilerimizin ve ilgilerimizin sınırlarının ötesine geçmeyi kapsamaktadır. Aşk, çevremizin, evimizin ve odamızın ötesine geçmeyi, sürekli sınırları zorlamayı ve sınırların ötesinde neler olduğunu keşfetmeyi ve tecrübe etmeyi kapsamaktadır. Aşkta normal olan, sınırlar değil, sınırların ötesidir. Aşkta normal olan sınırların yokluğudur. Aşkı dolu dolu yaşadıkça neyin değerli olduğunu, çatışmalarımızla nasıl başa çıkacağımızı, neye katlanacağımızı, bizi neyin büyülediğini, duygularımızın merkezinin ne olduğunu hep aşk sayesinde öğreniyoruz. Aşk, aslında bireyin kendi hikayesini ve tarihini yazma tecrübesidir.
Aşk tecrübesiyle hikayesini ve tarihini yazmaya başkadığında birey, aşkı, umudu, duyguyu ve
düşü yıkan ve tahrip eden birçok güçle karşılaşmaktadır. Aşkı ve
duyguları kontrol altına almak isteyen, sınırlayan, minimize eden, ruhumuzun,
duygularımızın ve tutkularımızın içini boşaltan köhne hurafeler,
anlamsız kalıplar, verimsiz
klişeler ve temelsiz inançlar, bireye, duygularını ve tutkularını nasıl
yaşayacağı konusunda sürekli olarak talimatlar yağdırmaktadırlar. Tepeden ve dışarıdan bir şekilde duyguları, düşleri
ve tutkuları yönlendirmek, yönetmek ve düzenlemek isteyen bütün inançlar,
kurumlar, kalıplar ve klişeler, aslında aşkı ve hayatı mahveden kaldırılması ve dayanılması zor yüklerdir. Aşk, aslında hayatımızın üstüne karabasan gibi çökmüş
bütün yüklerden ve ağırlıklardan kurtulma çabasıdır. Birey, aşk tecrübesiyle kendi hikayesini yazmaya
başladığında aslında hayatı üzerindeki bütün yüklerden özgürleşmeye ve bütün irinleri patlatarak daha sağlıklı bir birey olmaya çalışmaktadır.
Aşk, hayatımızı tutkulu bir hikaye olarak
yaşama düşü ve duygusudur. Tutkunun ve
aşkın bitmediği ilişkiler, evlilikler, bağlılıklar ve bağlanmalar, hayat
hikayesinin ana özellikleri olmalıdır.
Aşk ve romantizm, birbirinden ayrılamaz. Birey, aşkı ve romantizmi yaşayan
kişidir. Aşk ve romantizm kapasitesinin
ve yeteneğinin geliştirilmesi ve
arttırılması, bireyin önünde
duran çok ciddi bir meydan okumadır.
Emek ve çaba sarfetmeden kişinin romantizmi ve aşkı kazanması mümkün değildir.
Aşk ve romantizm, bireyin
alınteriyle elde ettiği bir
yetenektir.
Birey, aşk sayesinde yalıtılmışlıktan kurtulmaktadır. Aşk sayesinde hayatlarımız
bir inziva hali olmaktan çıkmakta, birey münzevi ucube bir varlık pozisyonundan kurtulmaktadır. Bütün
yalıtılmışlıklara ve yalnızlıklara aşk son vermektedir. Uygun bir ilişki, ilgi ve birliktelik, ihtiyaç duyduğumuz diyaloğu, iletişimi ve bütünleşimi sağlamaktadır. Aşk sayesinde bedenimizin ve ruhumuzun bütün
hareketleri birbirleriyle konuşmaktadır. Aşk, bireyin varoluşsal dilidir. Aşk,
bireylerin sürekli olarak birbirlerini
anlamaları, anlatmaları ve
anılaşmaları için hep yeni diller kurma
çabasıdır ve macerasıdır. Aşk sayesinde hayat hikayemizin birden fazla
dili vardır.Aşkta herkes konuşmak zorundadır. Konuşmadan bireylerin
birbirlerini anlamaları, anlamlandırmaları ve anı haline gelmeleri
mümkün değildir. Aşk, sürekli olarak konuşma halinde olmaktır.
Birey olmak, özgün ve özgür insan olmaktır.Özgünlük ve özgürlük, bireyi canlı ışığın, değişimin ve dinamizmin kendisi haline getirmektedir. Birey
için ışığın ve değişimin kaynağı aşktır. Aşk sayesinde hayat
hikayelerimiz ışıklarla ve değişimlerle
doludur. Her aşk, bir hayat çığlığıdır. Aşk, değişime ve aydınlığa doğru atılan
bir çığlıktır.Aşk, tatmin olmaz bir
özgürlük tutkusudur ve arzusudur. Özgür ve özgün birey, aşkla sürekli olarak bütün kalıplara,
klişelere ve kurumlara sonu gelmez bir
isyan içindedir. İsyan olarak aşk, aslında
bireyin kendi hayat hikayesini
yazma destanıdır.