"Birbirinizi sevmedikçe imân etmiş olamazsınız!.."-2
İnsan sevgisi, birçok asil ve üstün hasletin temelini oluşturur. Çünkü cemiyet hayatının ve birlikte yaşamanın vazgeçilmezleri olan vefâ, yardımlaşma, fedakârlık, müsamaha, hürmet ve merhamet gibi üstün duygu ve düşüncelerin tamamı sevgi ve muhabbet kaynaklıdır. Dolayısiyle sevgi ve muhabbetimizi davranışlarımızla isbat etmemiz gerekir. Yani sevgi sözde değil, özde olmalıdır. Aksi takdirde gerçek sevgiden bahsedilemez.
İnsan sevgisi sayesinde tükenen ümitler yeniden filizlenir, fakirler
doyurulur, yetimler himaye edilir, düşenler kaldırılır ve komşuluklar güzelleşir.
Evet işte bütün bunlar için insan sevgisi toplumsal hayatın bel kemiğidir.
İnsan sevgisi öylesine güçlü bir duygudur ki, kişinin bütün
davranışlarına yön verir. Mesela sevgi gözüyle baktığımızda daha anlayışlı, daha
hoşgörülü ve daha yapıcı oluruz. Binaenaleyh sevdiğimiz bir insanın
davranışları gözümüze daha güzel görünür. Hatta sevdiğimiz kişi bize karşı
yanlış bile yapsa, biz ona daha olgun ve daha anlayışlı yaklaşıp onun yanlışını
daha kolay tolere ederiz. Arap Şâir ne güzel söylemiş: “Ve aynu’r-rızâ an
külli aybin keliletün/Ve lâkinne ayne’s suhti tübdi’l-mesâviyâ.” Yani: Rıza
ile bakan göz hiçbir kusuru göremez/Hoşnut olmayan göz ise, bütün ayıpları
ortaya çıkarır.
Bizde insan sevgisi, Hak sevgisinin bir yansımasıdır. Bunun için
Yunus Emre Hazretleri: “Yaradılanı severiz Yaradan’dan ötürü,” diyor. Bu
güzel sözün anlamı şudur: Rabbimize olan sevgimiz o kadar çok ve o kadar kayıtsız
ve şartsızdır ki; sırf Allah yarattı diye mahlukatı sevmeden edemiyoruz. Özellikle
de “eşref-i mahlükat” olan ve “ahsen-i takvîm” üzere yaratılan
insanı daha çok severiz. Zira insanın Dinimizdeki yeri ve kıymeti çok büyüktür.
İnsan, Allahü Teâlâ katında diğer canlılar arasında müstesna bir yere sahiptir.
Hatta bazı melekeleri itibariyle meleklerden bile üstündür. Bu üstünlük
meleklerde olmayan bir ayrıcalığa sahip olmasından kaynaklanmaktadır ki o da;
hem nefis hem de akıl ve muhakeme sahibi olmasıdır. Âyet-i kerimelerde
buyuruldu ki:
“Andolsun Biz Âdemoğluna şan, şeref ve
nimetler verdik; onları karada ve denizde taşıdık, kendilerine güzel güzel
rızıklar verdik ve onları yarattıklarımızın çoğundan üstün kıldık.” (İsra
70)
“…Bir cana kıymaya veya yeryüzünde fesat
çıkarmaya karşılık olması dışında, kim bir kimseyi öldürürse bütün insanları
öldürmüş gibi olur. Kim de bir can kurtarırsa bütün insanların hayatını
kurtarmış gibi olur…” (Maide 32)
“Şüphesiz Biz insanı en güzel biçimde
yaratmışızdır.” (Tîn 4)
“Hani Rabbin meleklere demişti ki: ‘Ben
şekillenebilir özlü balçıktan, (şekil verilip)
kurutulmuş çamurdan bir insan yaratacağım,’ demişti. Onun şeklini tamamladığım
ve ona ruhumdan üflediğim vakit, siz de hemen onun için secdeye kapanın.” (Hicr
28-29)
Bir gün Efendimiz aleyhisselam, yanından geçen bir cenaze için
ayağa kalkmış, orada bulunanların kendisine bunun bir Yahudi cenazesi olduğunu
haber vermeleri üzerine şöyle buyurmuştu: “O da bir nefis (bir insan) değil
miydi!” (Buhari)
Bunun için biz, yüce Dinimizin insan sevgisine verdiği önemi doğru
anlamalı ve ona göre davranışlarımıza iyi bir çeki düzen vermeliyiz. Çünkü misyonumuz
yüce Dinimizin ölçülerini uygulamaktır. Bizler mümin olarak, Dinimizin
emrettiği insan sevgisini o kadar güzel yansıtmalıyız ki, bu davranışımız bütün
insanlığa örnek teşkil etsin. Çünkü Dinimizin, üstünlük ve güzelliklerini Müslüman
olmayanlara göstermek bir tebliğ ve emr-i bil maruftur. Bizler farkımızı burada
göstereceğiz ki Müslüman olmayanlar da, Dinimizin güzelliklerini ve Allah
yolunun en doğru yol olduğunu görsünler.
Evet
her Müslüman, bir davetçidir yani Allahü Teâlâ’nın Dinini insanlara anlatmak durumundadır.
Bu ise, çok şerefli bir iştir. Zira Allahü Teâlâ’nın Dinini tebliğ etmek,
peygamberler aleyhimüsselamın işidir. Efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem;
Hazret-i Ali radıyallahü anha hitaben şöyle buyurmuştur:
“Allah’a
yemin ederim ki, senin vasıtanla Allah’ın tek bir kişiye hidayet vermesi, senin
için, kırmızı develere sahip olmaktan daha hayırlıdır.”
(Müslim)
(Devamı
haftaya…)