"Birbirinizi sevmedikçe imân etmiş olamazsınız!.."-1
Sevgi; insanın başka kişi veya kişilere karşı duymuş olduğu içten bir muhabbet, samimî bir ilgi ve asîl bir bağlılık hissidir. İnsan ruhunu olgunlaştıran manevî gıdalardan biri olan sevgi, insanın en temel fıtrî özelliklerindendir. Diğer canlılardan farklı olarak insana bahşedilen sevgi duygusu aynı zamanda, manevî değerlerin temel taşlarındandır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
“Siz, iman etmedikçe cennete giremezsiniz.
Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi
seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayınız!” (Müslim)
Sevgi, insan hayatının merkezinde yer alan ve ona kendi var
oluşunun anlamını hissettiren ulvî bir duygudur. Sevgi tohuma benzer. Bir tohum
toprağa atılıp, yeterli su ve sıcaklıkla desteklendiğinde evvela filizlenir
sonra da büyüyerek çiçek açar ve meyve verir. Benzer şekilde bir insanın
kalbine bırakılan sevgi de burada büyür ve nice sevgilere ve güzelliklere vesile
olur.
İnsanlar, sevgi sebebiyle şefkat duygusunu da öğrenirler. Çünkü
bireyler her zaman sevdikleri kimselere karşı merhametli olma eğilimindedirler.
Evet sevdiğimiz insanlara daima yardım etmek ve iyilik yapmak isteriz.
İnsanları seven bir kişi, işini daha güzel yapmaya gayret eder ve
yaptığı işten mutlu olur. Mesela insanları seven bir doktor, hastalarına çok iyi
davranır, onları iyileştirmek için elinden gelen her türlü çabayı gösterir. Bu
durumda onun hastaları da mutlu olur ve her yerde onu över ve başkalarına tavsiye
ederler. Dolayisyle buradaki sevigi hem doktorun hem de hastalarının işini
kolaylaştırır.
Sevgi olmazsa insanlar bir arada yaşamlarını sürdürmekte zorluk
çekerler. Çünkü sevginin olmadığı yerde nefret, nefretin olduğu yerde de düşmanlık
başlar. Düşmanlık olan yerde ise, insanlar birbirlerine kötü davranmaya ve birbirine
zarar vermeye başlarlar. Bu da toplumsal huzurun bozulmasına sebep olur.
Özellikle aile içinde çocuklara gösterilerek öğretilen sevgi çok
kıymetlidir. Sosyolojik araştırmalar; suça bulaşmış ve ceza yemiş insanların
büyük bir kısmının, sağlam bir aile ortamından mahrum büyüdüklerini ortaya
koymaktadır. Çünkü sağlıklı bir aile ortamından ve sevgiden mahrum olarak
büyüyen bir çocuk, ailenin dışındaki başka insanlara yönelir ve çoğunlukla kendisini
yanlış yollara düşürmek isteyen kötü niyetli kişilerin ağına takılır. Böylesi
merhametsiz suç şebekelerinin ve şer güçlerin eline düşen talihsiz bir çocuk
ise; maalesef kendisine de, ailesine de, mensubu olduğu topluma da zararlı olacak
şekilde yönlendirilir ve menfi olarak yetiştirilir.
Yüce dinimiz İslam, emir ve yasaklarda hep insanın faydasını
amaçlamaktadır. Bu anlayış ise, dinin merkezine insan sevgisini koymaktadır. İnsan
sevgisini merkeze alan İslam, sevgiye dayalı köklü bir medeniyet inşa etmiştir.
İslam sayesinde değişik dil ve kültürlere sahip insanlar, yüzyıllar boyu
birbirleriyle kenetlenmiş ve bir sevgi yumağı oluşturmuşlardır.
Sevgi, topluma kardeşliği getiren birleştirici bir unsurdur.
Dinimiz de kalplerin sevgi ile birleşmesine önem verir. Bunun için müminin
gönlü sevgi ile doludur. Allahü Teâlâ müminlerin kalplerini imandan kaynaklanan
yüce bir sevgi ile birleştirmiş, onları bu sevgi ve bağlılıkla güçlendirmiştir.
Âyet-i kerimelerde buyuruldu ki:
“Ve kalplerinin arasını sevgi ile birleştirdi.
Yoksa yeryüzünde ne varsa hepsini harcasaydın, yine onların kalplerini
birleştiremezdin. Fakat Allah, onların arasını sevgi ile birleştirdi…”
(Enfal 63)
“Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışın;
bölünüp parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani siz
birbirinize düşman idiniz de Allah gönüllerinizi birleştirdi ve O’nun nimeti
sayesinde kardeş oldunuz. Siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da
sizi Allah kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklıyor ki doğru
yolu bulasınız.” (Âl-i İmran 103)
Sevgiye gereği gibi değer verilseydi ve sevgi insan
davranışlarında köklü bir şekilde yerleşebilseydi, dünyanın hemen her
bölgesinde milyonlarca insanın gözyaşı akıtmasına zemin kalmaz, daha insanî ve
daha erdemli bir ortamda yaşamak da kolaylaşırdı…
(Devamı haftaya…)